Ana-Baba Sorumlulukları
“İbrahim de bu dini oğullarına vasiyet etti, Yakup da. “Oğullarım! Allah sizin için bu dini seçti. Öyleyse O’na teslim olmuş müminler olarak can verin. Yoksa Yakup son nefesini verirken siz orada mıydınız? O sırada Yakup, oğullarına “benden sonra kime kulluk edeceksiniz?” dedi. Onlar da: “Senin ataların İbrahim, İsmail ve İshak’ın İlahı olan tek tanrıya kulluk edeceğiz; biz sadece ona teslim olduk” (Bakara 132-133) demişlerdi. (Kuran Yolu TDV)
Bu ayetlerin öncesinde, Allahü Teâlâ Hz. İbrahim konusunu ele alıyor; Hz. İbrahim’in çocuklarına vasiyetini ve dualarını bildiriyor. Ardından Hz. Yakup’un ölüm döşeğindeyken çocuklarına yaptığı vasiyeti anlatıyor. Çok ilginçtir, ölüm anında çocuklarının hepsi ayakta duruyor; oğlu peygamber bile olsa, ona da nasihat ediyor, soru soruyor. İkinci ayette kullandığı ifade, Kuran-ı Kerim’in Hz Muhammed tarafından yazılmadığına dair en büyük
delillerden biridir. Diğer bir mesaj da, insanların eğitime ihtiyacı olduğudur. Bir baba, ölene kadar çocuklarına eğitim verecek, onların manevi dertleriyle ilgilenecek. Çocukları kaç yaşında olursa olsun. Çünkü Hz. Yakup öldüğü zaman çocukları belki de 60 yaşlarındaydı.(Kaynak: Prof. Dr. Bayraktar BAYRAKLI)
Yakup peygamber, Hz. İshak’ın oğlu ve Hz. İbrahim’in torunudur. Kuran’da birçok ayette adı geçen kutlu bir peygamberdir. Lakabı İsrail’dir ve Allah’ın kulu demekti. Doğumu ve peygamberliği önceden müjdelenmişti: “…Ona İshak’ın, İshak’ın ardından da Yakup’un doğacağını müjdeledik…” (Hûd 71) Kuran-ı Kerim’de bildirildiğine göre, Hz. Yakup, Hz.İbrahim’in yaptığı gibi, ruhunu teslim etmeden önce, çocuklarına vasiyette bulunmuştur.
(Kaynak: Doç. Dr. Yaşar KAMİLOĞLU)
Ölüm, bu dünyada yaşanan geçici hayatın sona ermesi, varlığı kesin olan ebedî hayata geçişin başlangıcıdır. Ölümle hayat durduğu gibi, yapılan hayırlar da, günahlar da sona erer.Ancak ilahi hikmetin bir sonucu olarak bazı işlerin sevabı, bazı işlerin günahı ölümden sonra da devam eder. Rasulüllah (a.s.) şöyle buyurdu: “İnsanoğlu öldüğü zaman, bütün amellerinin sevabı da sona erer. Şu üç şey bundan müstesnadır: Sadaka-i cariye (hayır ve hasenat),istifade edilen ilim, kendisine dua eden hayırlı evlat.” (Müslim, Tirmizi)
İmam-ı Malik; “Çocukken, babam bana her hadis ezberlediğimde bir hediye verirdi. Ben de hediye alabilmek için çok hadis ezberlerdim. Öyle bir hal oldu ki, hadis-i şerifin ruhiyatı beni cezbetti. Babam bana hediye vermese de, ben yine hadis ezberlemeye devam ettim”diyor. Yine, bir bahçıvan, ektiği bir tohumdan istifade edebilmek için emek veriyor. Anne ve baba da evladına dikkat edecek ki, evlat onlar için sadaka-i cariye olsun. Kıyamet günü ondan şikâyetçi olmasın. (Kaynak: Osman Nuri TOPBAŞ)
Çocuklar, her şeyin gerçek sahibi olan Allah’ın, insanlara lütfettiği en güzel ama şükrü en zor nimetlerden biridir. Her biri, ebeveynlerine verilen ve zamanı geldiğinde geri alınacak olan birer emanettirler. Çocuk gibi güzel bir nimetin, şükrünün eda edilmesi de en ciddi titizliği isteyen, büyük bir sorumluluktur. Her nimetin şükrü, nasıl kendi cinsindense; çocuk nimetinin şükrü de, onları salih bir mümin ve mümine olarak yetiştirmektir. Anne ve baba,çocuklarının terbiyesinden hem Allah’a, hem de topluma karşı sorumludur. Ebeveynler,çocuklarına, Allahü Teâlâ’nın verdiği bir emanet nazarıyla bakmalıdırlar. Ailevî sorumlulukları
yerine getirmemek, anne-babanın kıyamet günü Allah’ın huzurunda sorguya çekileceği hususlardandır. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun…” (Tahrim 6)
Allah’ın hem güzel bir lütfu, hem de en değerli emaneti olan çocukların, anne ve babaları üzerinde bir takım hakları vardır. İslam’a göre çocukların, ebeveynlerinin üzerindeki hakkı,anne ve baba evlenmeden önce başlamaktadır. Yani kişi, evleneceği, neslini devam ettireceği eşini seçerken dikkatli davranması ve eşini itinayla seçmesi gerekir. Çünkü en değerli varlığı olan çocukları, ondan dünyaya gelecek ve aynı zamanda da çocukların yetişmesinde büyük rolü olacaktır. Anne çocuğuna hamile olduğu süre içerisinde, yediğine içtiğine ve bütün
davranışlarına dikkat etmek zorundadır.
Çocuk dünyaya geldikten sonra anne ve babanın çocuklarına karşı yapmaları gereken ilk vazifeleri; yavrularına uygun ve güzel bir isim koymalarıdır. Kulağına ezan ve kamet okuyarak çocuğa isim koyulmalıdır. Ezan ve kamet, çocuğa yapılan ilk iman telkinidir. Çünkü ezanın mana ve muhtevasında tekbir, tevhit, nübüvvet ve namaz gibi dinin esasları bulunmaktadır.Tirmizi’nin rivayet ettiği bir hadis-i şeriften; Hz. Hasan dünyaya gelince Peygamberimizin (a.s.) onun kulağına ezan okuduğunu öğreniyoruz.
Anne babalar çocuklarını sadece yedirmek, içirmek, giydirmekle görevli değildir. Aynı zamanda onların iyi bir eğitim görmesini sağlamakla da sorumludurlar. Ailelerin, çocukların eğitiminde büyük bir yeri ve önemi vardır. Bu sorumluluğunu yerine getirmeyen aile reislerinin, kıyamet gününde en bedbaht ve hüsrana uğrayan babalar olacağı Kuran’da şu şekilde ifade edilmektedir: “Kesin olan şu ki, asıl kaybedenler, kıyamet gününde hem
kendilerini hem de yakınlarını ziyan edecek olanlardır. Bilesiniz ki, kesin hüsran işte budur!” (Zümer 15) Aile fertlerine İslami terbiye verildiği takdirde; onların hem dünyada,hem de ahirette mutluluğa ulaşmaları sağlanmış olur. Böylece onlar, Allah’ın izniyle cehennem azabından korunurlar. Terbiye ve eğitim süresinde de onlara şefkat ve merhametle muamele etmeli, çocukları arasında eşit ve adil davranmalıdır. Evlilik çağına
geldiklerinde, çocuğunu evlendirmek suretiyle ailesine ve topluma faydalı bir birey haline gelmesini sağlamalıdır. (Kaynak: Mustafa KARAKUŞ)
Kuran, bize Hz. Nuh’un, Hz. İbrahim’in örneklerini veriyor. Hz. Nuh çocuğunu zorlayamadı,çocuğu kâfir olarak öldü. Hz. İbrahim, çocuklarının namaz kılması için Allah’a dua ediyor.“Yarabbi beni namaza devamlı kıl, neslimi de namaza devamlı kıl…” (İbrahim 40) Koskoca İbrahim Peygamber, Allah’a böyle yalvarıyor. Çocuklarımızı namaz kılması için zorlayamayız.Çocuklarımıza namaz kılmayı öğreteceğiz, namazın önemini anlatacağız; namaz kılmaları için onlara dua edeceğiz. Hiçbir kimseyi dine girmesi için zorlayamadığımız gibi, yine hiçbir kimseyi dini vecibeleri yerine getirmeleri için zorlayamayız. Çocuklarımızın ibadeti yerine getirmeleri için ödüllendirme yolunu seçebiliriz. (Kaynak: Prof. Dr. Bayraktar BAYRAKLI)
Çocukları dünyaya getirmiş olmak yetmiyor; dünyaya getirmekle iş başlamış oluyor.Âlemlerin rabbi olan Allah‘ın insana verdiği en kutlu emanet olan çocukların terbiye ve eğitimleri, anne babaların sorumluluğu altındadır. “Aile fertlerine namazı emret, kendin de bunda kararlı ol. Senden rızık istemiyoruz; asıl biz seni rızıklandırıyoruz. Mutlu gelecek,günahlardan sakınanların olacaktır” (Taha 132) ayetinden öğrendiğimiz kadarıyla, anne ve babanın çocuklarına karşı olan görevleri, aslında Allah‘ın ebeveynlere yüklediği bir görevdir.
Buhari ve Müslim‘de geçen bir hadis-i şerifte Peygamber Efendimiz (a.s.): “Her çocuk İslam fıtratı üzerine doğar, sonra anne babası onu Yahudi, Hıristiyan veya Mecusi yapar”buyurmuştur. Dünyaya gelmesiyle günahsız ve saf olan çocukların, temiz ve pak zihinleri,anne babaların yönlendirmesiyle şekillenir. Bu temiz halleriyle çocuklar, anne babalarına her şeyin gerçek sahibi olan Allah tarafından emanet edilmiştir. Çocuklara bakışımız bu şekilde
olmadığı sürece, İslam fıtratı üzere doğan çocukları, o fıtrattan uzaklaştırmış oluruz.
“Uğrunda uykusuz kaldığım, kendisi için her şeyimi feda ettiğim evladım mı beni Allah’a şikâyet edecek” demeyin! Öyle bir güne doğru ilerliyoruz ki; “İşte o gün kişi kardeşinden,annesinden, babasından, eşinden ve çocuklarından kaçar. O gün onlardan her birinin işi başından aşkındır.” (Abese 34-37) “…Günahkâr kişi, o günün azabı karşısında ister ki oğullarını, karısını, kardeşini, kendisini koruyup barındıran bütün ailesini ve yeryüzünde kim varsa herkesi fidye olarak versin de kendisini kurtarsın!” (Meariç 11-14)
Zümer suresi 15’inci ayetteki ilahi uyarının gerçekleşeceği, Allah muhafaza etsin, öz evlatlarımızın bizden şikâyetçi olacağı; hem bizim, hem de ailemizin hüsrana uğrayabileceği o gün gelmeden önce hazırlık yapalım. O gün için yapılabilecek en güzel hazırlık, İslam’a göre yetiştirilmiş ve Allah korkusuyla büyütülerek ahiret sınavına hazırlanmış çocuklarımızdır.(Kaynak: Abdülaziz KIRANŞAL)
Gerek Hz. İbrahim ve gerekse Hz. Yakup’un çocuklarına vasiyetindeki mesajları iyi anlamak gerekir. İkisinin de ortak yönü, Müslüman olarak yaşamak ve ölmek arzusu olduğu dikkat çekmektedir. Zaten bütün inananların en büyük arzusu; şu ayet-i kerimedeki mesaja uygun olarak yaşamak ve can verebilmektir: “Ey iman edenler! Allah’a karşı gereği gibi saygılı olun ve ancak Müslüman olarak can verin.” (Ali İmran 102)
Peygamberlerin bütün davranışları bize örnek olmaktadır. Rabbim, bize yol göstermek için, onların örnek yaşantılarından kesitler bildirmektedir. Bir baba, çocukları kaç yaşında olursa olsun, onların ilahi mesajdan uzaklaşmaması için gerekli hassasiyeti göstermelidir. Biz emirleri uygulamakla görevliyiz; hidayetin takdiri sadece Allah’a aittir. Belki biz de çocuklarımıza vasiyette bulunuyoruz veya bulunacağız. Yapılan vasiyetler, dikkat edilirse genellikle maddi ağırlıklıdır. Arazi, para, mezar yerimiz, başkasına olan borçlarımız vb. İşte
peygamberler, işte biz… Onları örnek alarak, yaşantımızı da vasiyetimizi de Allah’ın bize verdiği mesajlar doğrultusunda uyguladığımız ölçüde değer kazanırız.
Çocuklar da, mal varlığı gibi bir imtihan vesilesidir. Allah’ın emrettiği şekilde yetiştirilirse,sonu ebedi mutluluktur; ilgisiz kalınırsa, sonu ebedi hüsrandır. Tercih bizimdir; gayret bizden,takdir Allah’tandır. Hz. İbrahim peygamberin duasını sık sık tekrarlayalım: “Rabbim beni ve zürriyetimi namazda daim kıl…” (İbrahim 40) “Rabbim! Bana hikmet ver ve beni iyiler arasına kat! Arkadan gelecekler için de iyilikle anılmayı bana nasip eyle! Beni, Naim cennetine girenlerden eyle!” (Şuara 83-84) O yüce peygamber Allah’a böyle yalvarıyordu
“Mal ve çocuklarınızın sizin için birer imtihan olduğunu ve büyük mükâfatın Allah katında bulunduğunu bilin” (Enfâl 28) ayet-i kerimesiyle Yüce Yaradan bizi uyarmaktadır. Tahrim suresinin 6’ıncı ayetindeki ikazı ihmal edip çocuklarımızı, “yakıtı insan ve taş olan cehennem ateşinden” korumaya ilgisiz kaldığımız zaman; bizden şikâyetçi olacaklarını da Yüce Allah, şu ayet-i kerimelerle bize bildirmektedir: “Yüzleri ateşe çevrildiği gün, “keşke Allah’a itaat etseydik, Resulü dinleseydik” diyecekler ve ekleyecekler: “Rabbimiz! Biz efendilerimizi ve büyüklerimizi dinledik, onlar da bizi yoldan saptırdılar. Rabbimiz! Onlara iki kat azap ver ve onları büyük lanete uğrat.” (Ahzab 66-68)
“Aile fertlerine namazı emret, kendin de bunda kararlı ol” (Taha 132) emrini bildiren ayet-i kerime Hz. Peygambere geldikten sonra Efendimiz, evlendirdiği kızına bile namazı emretmekten geri durmamıştı. Bu ayet-i kerimenin inişinden sonra Peygamber (a.s.) her sabah Fatıma ve Ali’nin evlerine gider ve “namaza kalkınız” derdi. (Kurtubî Tefsiri)
Bahtiyar Budak (Emekli Edebiyat Öğretmeni)