Diğer Haberler Makaleler 

İSLAM’DA EVLAT EDİNMEK

Nesebi belli olsun olmasın başkasına ait bir çocuğu kendi çocuğu olarak kabul etme anlamındaki evlât edinme, geçmişte ve günümüzde rastlanan sosyal ve hukukî bir olaydır. İslâmiyet öncesi Arap toplumunda da evlâtlık kurumu vardı ve cahiliye döneminde, evlât edinenle evlâtlık birbirlerine mirasçı olurlardı.

İslâm’ın ilk yıllarında, eski geleneğin devamı olarak bir süre muhafaza edilen evlâtlık kurumu; Medine döneminde nazil olan, “Allah evlâtlıklarınızı öz oğullarınız olarak tanımadı” (Ahzâb 4) mealindeki ayetle kaldırılmış; ardından gelen ayette de, evlâtlıkların evlât edinenlere değil, asıl babalarına nispet edilmesi emredilmiştir.

İslâm hukukunun evlâtlık kurumunu onaylamamasının tabii bir sonucu olarak evlâtlığın nesebi, evlât edinene bağlanmaz; aralarında mahremiyet meydana gelmez ve mirasçılık ilişkisi doğmaz. Nitekim Hz. Peygamber, eski evlâtlığı Zeyd b. Hârise’nin boşadığı eşi Zeynep ile Allah’ın emri (bk. Ahzâb 37) sonucu evlenmiş ve böylece evlâtlık kurumunun bütün sonuçlarıyla geçerliliğini yitirdiğini göstermiştir. Bu tür bir uygulamanın cahiliye alışkanlığının etkisiyle yadırganabileceği veya istismar edilebileceği ihtimali karşısında şu ayet-i kerime nazil olmuştur: “Muhammed sizin adamlarınızdan hiçbirinin babası değildir…” (Ahzâb 40)

İslam’ın ilk yıllarında eski geleneğin devamı olarak bir süre muhafaza edilen evlatlık kurumu; Medine döneminde nazil olan “Allah, evlatlıklarınızı öz çocuklarınız (gibi)kılmamıştır” mealindeki ayetle kaldırılmış, ardından gelen ayette de evlatlıkların evlat edinenlere değil, asıl babalarına nispet edilmesi emredilmiştir. Buna göre dinimizde kimsesiz çocukların bakım ve gözetilmesi tavsiye edilmiş olmakla birlikte hukuki sonuçlar doğuran bir evlatlık müessesesi kabul edilmiş değildir.

İslam’ın evlatlık müessesesini kaldırması; yetim, öksüz ve kimsesiz çocuklarla ilgilenilmeyeceği anlamına gelmez. Çünkü İslam’a göre himayeye muhtaç çocuklara bakmak, onları beslemek, büyütmek büyük sevaptır ve bir insanlık ödevidir. Hz. Peygamber (s.a.s.), işaret ve orta parmağını göstererek “Ben ve yetimi himaye eden kimse cennette şöylece beraber bulunacağız” (Buhari, Müslim, Tirmizi) buyurmuştur.

Bu itibarla, sevgiye, şefkate ve korumaya muhtaç kimsesiz çocuklar, kendilerine yardım eli uzatılarak, ailelerin yanında veya çocuk yuvalarında himaye edilmeli; eğitilip, sanat ve meslek sahibi yapılarak topluma kazandırılmalıdır. Fakat bunu yapmak için hiçbir kimsenin, çocuğun kendi soy kütüğü ile ilişkisini kesmeye, öz ana babasını unutturmaya hakkı olmadığı gibi kanuni mirasçıları arasına katma, aile içi tesettür ve mahremiyet bakımından öz evlat gibi davranması da doğru değildir. Bunun yerine İslam’ın tavsiyesi; koruma altına almak, bakmak, büyütmek, ihtiyaçlarını karşılamak, hukuk ve helâl-haram kuralları bakımından ona öz çocuk gibi değil, bir din kardeşi gibi muamele etmektir.

“Allah bir kişinin göğüs boşluğunda iki kalp yaratmamıştır, annelerinize benzeterek haram olsun dediğiniz eşlerinizi anneleriniz kılmamış, evlâtlıklarınızı da gerçek oğullarınız yapmamıştır. Bunlar sizin kendi iddianızdır; hak ve hakikati Allah söyler, doğru yolu da O gösterir. Evlâtlıklarınızı babalarının soyadlarıyla anın. Bu Allah katında adalete daha uygun bir davranıştır. Eğer onların babalarını bilmiyorsanız o zaman kendileri sizin din kardeşleriniz ve dostlarınızdır. Yanıldığınız hususta size günah yoktur, fakat bilinçli ve kasıtlı olarak yaptıklarınızdan sorumlusunuz. Allah çok bağışlayıcı ve ziyadesiyle esirgeyicidir” (Ahzâb 4-5).

Cahiliye uygulamasında, babası belli olan veya olmayan çocukları evlât edinmek, onların gerçek soylarıyla ilişkilerini keserek kendi soylarına eklemek şeklinde oluyordu. Bir göğüste iki kalbin olmaması nasıl bir tabiat kanunu ise A’nın çocuğunun evlât edinme yoluyla B’nin çocuğu olamayacağı da bir fıtrat ve tabiat kanunudur.

Yapılmakta olan sosyal ve ahlâkî ıslahat içinde, “…babalarının soyadları ile anın” emri ile bu uygulamaya son verilmiştir. Tefsir kitaplarında, Hz. Peygamber’in evlâtlığı Zeyd b. Hârise’den söz edilir ve ayetin inişine onun bu durumunun sebep olduğu söylenir. Zeyd çocuk iken kendi kabilesinden zorla alınmış, köleleştirilerek satılmış, elden ele dolaşarak Hz. Hatice’ye gelmişti. Hatice, Hz. Peygamber ile evlenince, Zeyd’i de ona vermişti. Peygamberimiz onu azat etti ve evlât edindi. Zeyd’in ailesi, Mekke’ye gelip çocuklarını bulmuşlardı. Peygamberimiz kendisini, seçimde serbest bıraktığı halde Zeyd, Allah Rasûlü’nü tercih etti, ailesi ile memleketine dönmedi. Bu ayet gelinceye kadar kendisine, “Muhammed oğlu Zeyd” derlerdi. Ayet gelince, kendi babasına nispet ederek “Harise oğlu Zeyd” dediler. Artık o, Peygamber ailesinin bir ferdi değil, Müslümanların din kardeşi, Hz. Peygamber’in sadık bir bağlısı idi.

Ahzâb suresinin 4’üncü ayetinde; tabiat kanunlarına atıfta bulunarak, gerçeklerin asla değiştirilemeyeceğine vurgu yapıyor. “Siz hiç iki kalpli insan gördünüz mü?” diyor. Zihar yaptığınız eşleriniz derken, evlendiğiniz kadını annesi gibi kimse göremez diyor; bu da Allah’ın kanununa aykırıdır, örneğini veriyor. Bizleri önce tabiatın değişmez kanunlarında, bir hikmet aramamızı söylüyor ve tabiat kanunlarına ters hareket etmenin de yanlışlığını hatırlatıyor. Evlatlık konusuna da açıklık getiriyor ve evlatlıklarınız sizin gerçek soyunuzdan gelen evladınız olmadığı gerçeğini unutmadan, onlara sahip çıkın, diyerek açıklamada bulunuyor. İslâm’da evlatlık konusu, birilerinin söylediği gibi yasak değil, tersine kurallar koyarak düzenlenen, önemsenen bir konudur. Ahzâb suresinin 5’inci ayetinde; evlatlık edinilen kimseleri öz babalarını nispet ederek çağrılması isteniyor. Öz babalarını unutturmadan, babalarının verdiği isim ve lakapla çağırmamızı istiyor. Babalarının taktığı isim, lakap günümüzde ise soyadı gibi. Ayet, konuya açıklık getiriyor, bu şekilde yapılmasının adaletli olacağını belirtiyor.

Alınan evlatlık, büyüyünce erkek ise anneye, kız ise babaya yabancı olur. Yabancı bir kimse ile beraber kalmak ise caiz değildir. Bu bakımdan evlatlık alırken, annenin kardeşlerinden birinin oğlunu veya babanın kardeşlerinden birinin kızını almak uygun olacaktır. Erkek bebek, annenin birinci derece yakınını emerse veya kız bebek, babanın birinci derece yakınını emerse onların yeğeni olacağı için yabancı olmaz.

Evlatlık alınan çocuk, dinen mirasçı olamaz. Ancak kişi; sağlığında, malının bir kısmını veya tamamını hediye etmesinde hiçbir mahzur yoktur. Evlatlığa “benim oğlumdur/kızımdır” demek doğru değildir; ama ona seslenirken veya ondan bahsederken oğlum/ kızım demekte mahzur yoktur. Evlatlığa “biz senin öz anan-baban oluruz” demek günah olur. Çünkü Allah, evlatlıkları öz oğullar olarak tanımamıştır. (bk. Ahzâb 4)

(Yararlanılan Kaynaklar: TDV İslam Ansiklopedisi, TDV Kuran Yolu Tefsiri, Din İşleri Yüksek Kurulu, Haluk Gümüştabak-Kuran’da Evlat Konusu)

       Hazırlayan: Bahtiyar Budak-Emekli Edebiyat Öğretmeni

En son Haberler