Diğer Haberler Makaleler 

ANA-BABA VE KOMŞU HAKLARI

A) ANA-BABA HAKLARI

Cenâb-ı Hak, Kuran-ı Kerim’de tam 13 yerde anne ve babaya iyiliği emretmiştir. Anne ve babaya asi olmak ve itaatsizlik etmek ise, büyük günahlardan sayılmıştır. Bu ayetlerden birkaç tanesini inceleyelim:

1- “Allah’a kulluk edin ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana-babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yakın arkadaşa, yolcuya, ellerinizin altında bulunanlara iyi davranın. Allah kendini beğenen ve böbürlenip duran kimseyi asla sevmez” ( Nisâ 36). Ayet-i kerimeye göre, kendisine iyi davranılacak kimselerin başında ana-baba gelmektedir. Burada olduğu gibi birçok ayette, Allah’a şirk koşmayı yasaklamanın hemen arkasından ana-babaya iyi davranma emrinin gelmesi anlamlıdır; işin önemini göstermektedir. Akrabaya, yetimlere ve yoksullara iyilik etmek birçok ayet ve hadiste hararetle tavsiye edilmiştir. Burada komşu, arkadaş, yolcu ve el altında bulunanlar da iyilik edilecekler arasına alınmışlardır.

2- “Rabbin, sadece kedisine kulluk etmenizi ve anne babanıza iyi davranmanızı emretti. Onlardan biri veya ikisi senin yanında yaşlanırsa onlara “öf” bile deme! Onları azarlama! İkisine de gönül alıcı güzel sözler söyle. Onlara merhametle ve alçak gönüllülükle kol kanat ger. “Rabbim! Onlar nasıl küçüklükte beni şefkatle eğitip yetiştirdilerse, şimdi sen de onlara merhamet göster” diyerek dua et” ( İsrâ 23 -24). Bu ayette, birinci görev olarak, Allah’ın yalnız kendisine ibadet edilmesini buyurmasının hemen ardından ana babaya iyilik etmenin gerektiğini de belirterek; Allah’a kullukla ana babaya iyilik yan yana anılmış, böylece bu ödevin önemi vurgulanmıştır. Nitekim diğer bazı ayet ve hadislerde de Allah’a kulluk ile ana babaya iyilik etme yan yana zikredilmektedir.

3- “Biz insana anne ve babasına iyi davranmasını emrettik. Ama onlar, hakkında bilgi sahibi olmadığın bir şeyi bana ortak koşman için seni zorlarlarsa, onların sözüne uyma! Sonunda dönüşünüz yalnız bana olacaktır. İşte o zaman, vaktiyle yapmış olduğunuz her şeyi önünüze koyacağım” ( Ankebût 8 ). Bu ayetten de anlaşıldığı gibi, ana ve babaya iyi davranma konusu; Kuran’ın önem verdiği, dolayısıyla İslâm ahlâkının öncelikli ödevlerinden biridir. Burada ana ve babaya iyiliğin özellikle hatırlatılmasının sebebi, böylesine kutsal bir görevin bile, tevhit inancından daha önemli ve önde tutulamayacağına işaret etmektir. İnsan sadece dışarıdan gelen baskılara değil, bizzat ebeveyninin baskılarına maruz kalarak da bir sınav geçirebilir. Şu halde eğer ana baba evlâtlarından, Allah’ın varlığını ve birliğini tanımama yönünde veya bu sonucu doğurabilecek bir istekte bulunurlarsa, bu isteğe uyulmayacaktır. Ancak burada ana babalar, inkâr ve şirkin dışında, açıkça günah ve haram olan başka şeyler buyururlarsa, bu buyruğa itaat edilmesi gerektiği şeklinde bir anlam da çıkarılmamalıdır. Zira hiçbir buyruk, Allah’ın buyruğundan daha önemli olamaz; dolayısıyla hadislerde de belirtildiği gibi kural olarak, “Allah’a âsi olabilecek anlamına gelen hiçbir buyruğa itaat edilemez.”

Konuyla ilgili bazı hadis-i şeriflere de bakalım: Hz. Peygamber (s.a.s.), en önemli amelleri sıralarken; “vaktinde kılınan namaz, anne babaya iyilik ve Allah yolunda cihat” şeklinde sıralamış; büyük günahları sayarken de “Allah’a ortak koşmak, ana babaya âsi olmak ve yalan şahitliği yapmak” diye ifade etmiştir. (Buhari). “Allah Teâlâ’nın rızası, anne ve babayı hoşnut ederek kazanılır; gazabı ise anne ve babayı öfkelendirmek suretiyle çekilir” (Tirmizi) diye buyuran Peygamber, anne ve babanın, kişinin cennete girmesine vesile olacak ana kapılarından biri olduğunu, bu kapıdan girme fırsatını kaybetmek ya da değerlendirmenin kişinin arzusuna kaldığını önemle vurgulamıştır.

       “Cennetin güzel kokusunun beş yüz yıllık mesafeden alınabileceğini; fakat anne-babasına isyan edenlerle, akrabaları ile münasebeti kesenlerin bu kokuyu alamayacaklarını” (Taberâni) bildiren Allah Rasûlü; ana-babanın çocuğuna yaptığı duanın makbul olacağı konusunda da hatırlatmalarda bulunmuştur. “Makbul olduğunda şüphe bulunmayan üç dua vardır: Babanın çocuğuna duası, misafirin duası, mazlumun duası” (Ebu Davud, Tirmizi).

        “Anne ve babam öldükten sonra, onlar için yapabileceğim bir iyilik daha var mıdır?” diye sorana, Hz. Peygamber şöyle buyurdu: “Evet, onlar için dua ve istiğfarda bulunursun, vasiyetlerini yerine getirirsin, akrabasını koruyup gözetirsin, dostlarına da ikramda bulunursun” (Ebu Davud, İbn Mâce).

       İbn Abbâs şöyle anlatır: “Sad bin Ubâde’nin annesi vefat etmişti. O, Peygamber Efendimize gelerek: “Ey Allah’ın Rasûlü! Yanında bulunmadığım bir sırada annem vefat etti. Onun adına sadaka versem kendisine bir faydası dokunur mu?” diye sordu. Allah Rasûlü: “Evet” buyurunca, Sad: “Ey Allah’ın Rasûlü! Siz de şahit olunuz ki meyve bahçemi annem adına tasadduk ediyorum” dedi.” (Buhari)

       Bir defasında Hz. Peygamber, hutbe için minbere çıkarken üç yerde “âmin” demişti. Daha sonra bunun sebebini soranlara “O sırada Cebrail geldi, dua etti, ben de âmin dedim. Cebrail şöyle dedi: “Annesine, babasına veya sadece onlardan birine ulaşıp da cenneti kazanamayanlara yazıklar olsun. Bir insanın yanında senin adın anıldığında salavat getirmeyenlere yazıklar olsun. Ramazana eriştiği halde, ramazanın feyz ve bereketinden
istifade edememiş olanlara yazıklar olsun!” (Buhari)

       Hac sırasında, bir sahabe hasta annesini omzuna alarak Kâbe’yi tavaf ettirmişti. Bu hareketiyle annesinin hakkını ödeyip ödemediğini Rasulüllah’a sordu. Allah Rasûlü şu cevabı verdi: “Hayır, sana hamile iken alıp verdiği bir nefesin hakkı bile değildir.”

       Hz. Osman zamanında bir hurma ağacının fiyatı bin dirheme kadar yükselmişti. Buna rağmen Hz. Üsâme, hurma ağaçlarından birisinin özünü çıkararak annesine yedirdi. Ona,
bunu için yaptığını soranlara, “annem hurma ağacı özü istemişti. Gücüm yettiği sürece onun her istediği, benim boynumun borcudur” diye cevap verdi.

       (Yararlanılan Kaynaklar: TDV Kuran Yolu Tefsiri, Hayatü’s-Sahabe-M. Yusuf Kandehlevi)

B- KOMŞU HAKLARI

“Allah’a kulluk edin ve ona hiçbir şeyi ortak koşmayın. Anne babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yakın arkadaşa, yolcuya, ellerinizin altında bulunanlara iyi davranın. Allah kendini beğenen ve böbürlenip duran kimseyi asla sevmez” (Nisa 36). Ayette geçen “yakın komşu” ile evleri en yakında bulunan komşular, “uzak komşu” ile de nispeten daha uzakta oturan komşular kastedilmiştir. İlkiyle akrabalık bağı bulunan, ikincisiyle akraba olmayan komşuların veya ilkiyle Müslüman, ikincisiyle gayrimüslim komşuların kastedildiği gibi daha başka yorumlar da yapılmıştır. Kurtubî, bu son yorumu daha sahih bir yorum olarak değerlendirir.

Toplum hayatımızın vazgeçilmezlerinden olan komşuluk, aynı zamanda insanların toplum halinde yaşamalarının zaruri bir neticesidir. İnsan sosyal bir varlık olduğuna ve tek başına da yaşayamayacağına göre, etrafında komşularının olması kaçınılmazdır. Dinimizin, ısrarla üzerinde durduğu ve gözetilmesi gereken haklardan biri de komşu haklarıdır. Peygamber Efendimiz (s.a.s) : “Kâfir olan komşunun bir hakkı vardır. Müslüman komşunun iki hakkı vardır. Müslüman ve akraba olan komşunun ise üç hakkı vardır” buyurarak, bu konuya dikkat çekmektedir. (Buhari ve Müslim)

Hz. Ali’den şöyle rivayet edilir: “Rasûlüllah bize ölülerimizi, salih kimselerin içerisine defnetmemizi emretti ve kötü komşudan diriler incindiği gibi ölüler de incinir” buyurdu. (Keşfü’l-Hafâ)i İnsan için hem bu dünyada, hem de ahirette iyi kimselerle beraber olmak mutluluk ve huzur vesilesi olur. İyi komşularla beraber olmak, hiç şüphesiz ki Cenâb-ı Hakkın insana büyük bir lütfudur.

Peygamberimiz (s.a.s); “Komşu hakkının ne olduğunu biliyor musunuz? Yardım isterse yardım edin, borç isterse borç verin, fakir ise ihtiyacın görün, hasta olursa ziyaretine gidin, ölürse cenazesinin arkasından gidin. Sevinirse sevinin, üzüntülü zamanlarında hâl ve hatırını sorarak “üzülmeyin” deyin. Rüzgârına mâni olmamak için, ona bakan duvarı çok yüksek yapmayın. Yediğiniz meyveden ona da gönderin, veremeyeceksiniz gizli yiyin. Çocuğunuzun eline yiyecek verip dışarı çıkarmayın, komşunun çocuğu görüp de istemesin. Yemeğinizin kokusu ile komşularınızı üzmeyin. Pişirdiğiniz yemekten bir tabak da ona gönderin” gibi ikazlarda bulunmuştur. “Ebu Zer Gıfâri: “Rasûlüllah bana yemek pişireceğim zaman suyunu fazla koymamı ve komşuya da ondan göndermemi buyurmuştu” diyor.

“Cebrail bana daima komşu hakkını vasiyet ederdi. Hatta ben ölünce malımdan miras alacaklarını (komşuyu komşuya varis kılacak) zannettim” (Buhari ve Müslim) buyuran Hz. Peygamber; “Komşunun zararından emin olmadığı komşu, Müslüman değildir.” (Buhari) buyurarak konunun önemini vurgulamıştır.
Hiç kimse, “benim her şeyim var, komşuma muhtaç değilim” dememeli; bir gün mutlaka komşusunun maddî-manevî yardımına ihtiyaç duyacağını unutmamalıdır. Bir atasözümüzde belirtildiği gibi, “Komşu komşusunun külüne muhtaçtır.” Şu hadis-i şerifler de oldukça dikkat çekicidir: “Komşusu aç iken tok yatan, gerçek mümin değildir.” (Buhari) “Kendisinin iyi mi, kötü mü olduğunu anlamak isteyen kimse, salih komşularının kendisi hakkında ne dediklerini öğrensin! “iyi” diyorlarsa, Allah indinde iyi olduğunu anlasın!” (İbn Mâce)

(Yararlanılan Kaynaklar: TDV Kuran Yolu Tefsiri, Dr. Durak Pusmaz–Diyanet Dergisi, İmam Gazali–İhyaü Ulûmiddin)

       Hazırlayan: Bahtiyar Budak-Emekli Edebiyat Öğretmeni

En son Haberler