Diğer Haberler Son Dakika 

OĞUZ’DA OĞUZLAŞAN TÜRKÇEMİZ (2)

Bu çalışmamızda Türk dilinin kadim dev eseri Dîvân-u Lügati’t Türk’te yer alan, bugün Oğuz ve çevresinde kullanılmaya devam eden deyim ve kelimeler üzerinde durduk. Derleme ve Tarama sözlüklerine geçmiş olan sözcükleri olabildiğince araştırmamıza almadık. 10 asır önce hazırlanmış Türkçe’nin ilk ansiklopedik sözlüğünde yer alan ve günümüzde sadece Oğuz ve çevresinde yaşamını sürdüren sözleri derledik.

Kendimizce Oğuzca bir yol izledik.

Oğuz’un saklı kültürel müktesebatını gün ışığına çıkarmak, yeni kuşaklara aktarmak, dilimizin güzelliklerini hatırlamak ve geniş Oğuz kitlesine yaymak gibi amaçlarla ilerledik.

Oğuz’da yaşayan insanların dil ve iletişim becerilerinin gelişim sürecini ayrıntılı bir incelemeyle tespit etmeye çalıştık.

Bu bölümde yer alan sözcük ve deyimler şunlardır: Bökelemek, boğsak, bekteş, tenteş, yok, yul, çelpeşmek, çavun, çog, ellik, dıkmak, kömeç, kısıriyik, susak, öv, kakuncak…

  1. BÖKELEMEK:

Divanda boğa karşılığı “boka, bogra, boğra” var. Yine Divanda boğa olmak, boğalanmak anlamında “bokadmak, bokatmak” sözcükleri bulunuyor.

Uzun kış günlerinden sonra inekler baharda ilk kez ahırdan bahçeye, otlağa çıkarıldığında kısa süreliğine bir şey otlamazlar. İleri geri, sağa sola hesapsızca gezinip koşarlar. Dörtnala tur atarlar. Nefes nefese kalırlar. Hırslarını alırlar. Kış boyunca bağlı yaşamış olmaya keyifli bir tepki verirler. Oğuzlular ineğin bu eylemine bökeleme, bökelemek diyorlar. Bu dinamizm, bu canlılık boğalara yakışır bir harekettir. Bu açıdan bökeleme; boğanın rolünü oynamak, boğa gibi hareket etmek, boğalanmak demek olup bokatmanın güncel dile yansımasıdır. Bökeleme sadece ineklerde olur. Dana, düve, buzağı ve diğer evcil hayvanlar için benzer hareketler bızdıklama, bızıklama diye isimlendirilir. Bızdık, aşırı yaramaz çocuktur. Bızdıklama ise, yaramaz çocuk gibi şımardılar, olur. Ayrıca Engin Reis arkadaşımızdan ineklerin bu tür özgür hareketlerine Araklı’da “cittirik atmak” denildiğini öğrendim.

Oğuz’da güvenek denilen büvelek sineklerinin vızıltısını duyar duymaz

veya kendisini sokar sokmaz da hayvanlar bökelemeye başlarlar. Ayrıca tencerede sulu yemek pişirirken ısınan suyun köpürüp ilk fokurdaması anına da “bökeledi, bökelmeye başladı,” denir.

  1. BOĞSAK, BOĞASAK:

Divanda “sak sak” nöbetçi askere veya bekçiye uyanık olmasını emreden söz olarak kullanılmıştır. Saklık ise uyanıklık demektir.

Boğsak, boğa ve sak sözcüklerinin birleşmesiyle kurulmuştur. Boğaya uyanmış, onu arzu eden anlamına gelir. Bugün “boğaya geldi” denir. Şu açıklamalarla daha güzel anlaşılır:

Barıg, gidiş demektir. Sak onunla birleşince barıgsak olur. “O adam o eve barıgsak” cümlesi, “O adam o eve gitmek arzusundadır, gitmek istiyor,” olur. Keligsemek, gelmek istemektir. “O kişi bize geligsek(geligsak)” cümlesi “O adam bize gelmeyi arzuluyor, düşünüyor,” demektir. Güncel konuşmalarda “Bize gelesi var” deriz. Satıg, satıştır. Satıgsak, satmak isteyeni bildirir.

3. BEKTEŞ, BEKDEŞ, BEKTAŞ:

Divanda “bek turmak” yerinde sağlam durmak, “bekitmek/bekütmek” sağlamlaştırmak olarak yer almıştır. “Bek” sözcüğünün sağlam (nesne), bek (beklik), kabız, muhkem, kavi gibi anlamları vardır. Bugün ad olarak kullanılan ve sağlam mı sağlam anlamındaki “Berk” sözcüğünün aslı da bektir. Ayrıca (-deş, -daş) eki Türkçemizde iştirak, yakınlık gösteren ektir.

Bekdeş; bek ve sağlam kişilerin, yetişkinlerin akran oluşunu niteler. Bektaş, muhtemelen akrabalık bağı olmayan aileler/kişiler arasında çeşitli yönlerden olan benzerliklerle sıkı ve sağlam bir sosyal bağ kuranları ifade eder. Toplumsal ilişkiler ağındaki bu kişiler sürekli birbirlerini korurlar, işlerini dayanışma içinde yaparlar, haklar ve görevler konusunda yekdiğerini öncelerler. Bektaş olan kişilerin/ailelerin benzerleriyle geçimsizliği olmadığı anlaşılır. Bunlar iş ve yaşamlarında bek duran aileler/kişilerdir. Günümüzde ise sadece aile/soy adı olarak kullanılır.

Buradaki ilişkiler tenteş döneminden başlayarak bu düzeye gelmiş olabileceği gibi ergin zamanlarda kurulmuş yakınlık/öğürlük ilişkilerinin sonucu da olabilmektedir. Bizim çevrede aile soylu kullanıldığı gibi örneğin, “Bekdeş kızı” tamlamasında da geçer.

4. TENTEŞ:

Divanda “bektur” erkek adlarından sayılmıştır. Aslı “bek tur” olup “yerinde sağlam dur” demektir. Ayrıca (-deş, -daş) eki Türkçemizde iştirak, yakınlık gösteren ektir.

Bektaştan farkı; teni taze olanların, yani genç yaşıtların unvanıdır. Çocukların/gençlerin akran oluşunun kalıcı olup olmayacağı belli değildir. Bugün küserler, yarın barışırlar. Küçükken arkadaşlarımın yanına oynamak için gitmek istediğimde anacığım şöyle söylerdi: “Orada senin tenteşin yok.” Demek ki günümüzde yetişkin sayılmayan kankaların geleneğimizdeki karşılığı tenteştir.

5. YOK:

Divanda “Yok, Yuk, Yuk Yak, Yak, Yok Yak, Yak Yuk” var. Çanak bulaşığı, kaptaki bulaşık demektir.

Günümüzde de aynı anlamda kullanılır. Örnek cümleler: 1. Yemeğin yokunu sıyır. 2. Tabağında yemek yoku kalmasın. 3. Sende Mevlana yoku var.

6. YUL:

Divanda yul; suyun kaynağı, gözü, gözesi, pınar, çay anlamında kullanılmıştır.

Pişmiş yemeği ocak üzerinden indireceğim sırada anacığım, “Bırak, iki yul daha kaynasın,” derdi. Pınarın kaynağının fokurdaması gibi ocaktaki yemek de birkaç defa daha fokurdayarak kaynamaya devam etsin, anlamındadır. Pekmez pişirirken tavanın ateşten indirilme zamanı yaklaştığında “Azcık daha tıkırasın, acele etmeyin,” derler. Bu da “iki yul daha kaynasın” yerine söylenmiştir. İki yul, iki taşım demektir.

7. ÇELPEŞMEK:

Divanda “çalpaşmak” var, çarpışmak demek.

Çalpaşmak dilin gelişimi ve değişimi zamanlarında çelpeşmek olarak dönüşmüştür.

Kova, küfe, kazan gibi eşyalar su ile dolu iken taşınması esnasında suyun küçük dalgalar oluşturması durumunda “çelpeşti” denir.

8. ÇAVUN:

Divanda çarıklı er, çarığı olan adam anlamında “çarukluğ” vardır.

Bugün ayak izi özellikle de kardaki ayak izi olarak kullanılan çavun, “çarıkla basılan yer, çarık izi” anlamına gelmektedir.

9. ÇOG/ÇOOG:

Divanda “çog” ateş alevi, ateş yalını, güneşin yalını anlamında kullanılmıştır. Ayrıca “çoglanmak” ateşin alevlenmesi, ışık saçmaya başlamasıdır.

Bugün Oğuz’da çog/çoog; köze, közün de en kızgın haline denir. Ocak küllenmiş olsa bile içindeki köz de yine çogdur. Örnek cümleler: 1. Komşudan eyşinle çog almaya gitti. 2. Yüzün gözün çoog/çog gibi.

10. ELLİK:

Divanda elig ve eliglik var. Elig, bildiğimiz eldir. Eliglik; eldiven, elcik, ellik demektir.

Ellik; eldivendir.

11. DIKMAK, TIKMAK:

Divanda “tikmek” var.

Tikmek: Bir şeyi dikey hale getirmek, (ağaç) dikmek, bir şeyi delmek, sokmak.

Küçüklüğümüzde ekmeğin kabuğunu ve simidini sabah çayında sıcak bardağın içine diker, sonra yarı ıslak yarı kuru halde yerdik. Çarşı ekmeği eve gelince ekmeğin kıtırını kapmak için evin çocukları birbirini yerdi sanki. Aşırı kurumuş ekmek kabukları Oğuz’da “kıtırmak” olarak adlandırılır. Kıtırmaklar çaya tıkılıp yenir. Bir seferde ağza alınabilen miktara tıkım/tike denir. Bardağa sarkıtılan kıtırmağın ıslanan ucu kadarki miktarıdır.

12. KÖMEÇ:

Kömeç, küle gömülerek pişirilen çörektir. Günümüzde ise etten kömeç gibi deyiminde geçer. Çöreğin kalınlığı ve yumuşak haline benzetilmiştir. Şalpazarı ilçemizde Sugören çöreği meşhurdu.

13. KISIRİYİK/GISIRİYİK:

Divanda “kısığ” vardır.

KISIĞ: Kısı, kısık, hapis, dar yer, köşe bucak.

Ol Beg kısığında kaldı. O beyin hapsinde, bir iş için beyin emri altında kaldı.

Resullü köyüne Kutluca tarafından girişteki köprüyle özel değirmen arasındaki çukurluk yere kısıriyik (gısırik-kısırik- gısıriyik) denir. Değirmenin önündeki göle ise uzun kısıriyik adı verilmiştir. Eskiden köyün çocuklarının yüzme gölü idi. Gölden, gökyüzünden başka yer görünmediğinden ve her taraf kapalı olduğundan hapis gibi yer algılanmış, kısıriyik/gısıriyik diye adlandırılmıştır. Orası derenin kıskıdır.

14. SUSAK:

Divanda “susgak” sözcüğü var. Şöyle açıklanmış: Susak, kendisiyle su veya suya benzer şeyler alınan nesne.

Susak, su kabağıdır. Bizim Oğuz’da kabağın kurutulmuşuna susak denir. Su kabağının yanağından cep aynası kadar bir alan oyulur, içi boşaltılır ve kurumaya bırakılırdı. Çoğunlukla kürün ve çeşmelerden su almak, büyük kaplara su doldurmak/boşaltmak için, bir de cenaze yıkama hizmetlerinde kullanılırdı. Geçmiş çağlarda bugünkü maşrapanın yaptığı görevi yapardı.

15. ÖV:

Divanda bugünkü üvey karşılığı “ögey” var.

Eski Türkçemizde kullanılan ve bize has olan kâf-ı yâyî harfi, ğ-y-v seslerinin karşılığıdır. Ögey şeklinde latinize edilebileceği gibi övey olarak da yazılabilir. Ögey – övey, üvey olarak yaygınlık kazanmıştır. Övey kısaltılmış haliyle öv olarak Oğuz’da kullanılmaktadır: Öv bacı, öv ana, öv baba gibi.

16. KAKUNCAK, KAKUNCAĞU:

Divanda “kakılmak sokulmak” var ki günümüzde itilip kakılmaktır. Ayrıca itilen, kakılan, itilip kakılan (adam) anlamında “kakılgan sokulgan” da bulunmaktadır.

Bu durumda kakuncak, devamlı itilip kakılmaya maruz kalınan yerdir. İlk defa öv anam Hanife Demirci’den işittiğim özel bir atasözü ve aynı zamanda enfes bir tespit var: Adam kocayınca elin kakuncağında kalır.

Araştırma:

İbrahim DEMİRCİ

Eylül – 2021, Beşikdüzü.

NOT: Okurların eleştiri ve katkıları bizim için kılavuz niteliğinde olup görüş ve değerlendirmelerinizi uygun bir iletişim kanalıyla bize ulaştırmanızı ummaktayız.

En son Haberler