Diğer Haberler Makaleler 

Bezm-i Elest (Elest Meclisi)

BEZM-İ ELEST (ELEST MECLİSİ)
(Diyanet İşleri Başkanlığı)

Ayet-i Kerime: “Rabbin, Âdemoğullarından -onların sırtlarından- zürriyetlerini alıp bunları kendileri hakkındaki şu sözleşmeye şahit tutmuştu: Ben sizin rabbiniz değil miyim? “Elbette öyle! Tanıklık ederiz” dediler. Böyle yaptık ki kıyamet gününde, “Bizim bundan haberimiz yoktu” demeyesiniz. Yahut “Önce atalarımız Allah’a ortak koştu. Biz de nihayet onların ardından gelen bir nesiliz. Şimdi bâtıla saplanıp kalanların yaptıkları yüzünden bizi helâk mi edeceksin!” demeye kalkışmayasınız.” (Araf 172-173)


Ayetin Tefsiri: İslâm akidesine göre insanoğlunun bütün sorumluluklarının başında,Allah’ın varlık ve birliğini kabul etme ve yalnız O’nu Tanrı olarak tanıyıp kulluk etme görevi gelmektedir. Fakat insanlar, sorumlulukları hakkında gerektiği biçimde bilgi sahibi kılınmazlar veya böyle bir bilgiye ulaşma yeteneği ile donanmış olmazlarsa, bu durumu bir mazeret veya bahane olarak ileri sürmekte haklı olurlar.
Tefsirlerde bu ayetlere iki farklı anlam verilmiştir:

1- Eski tefsirlerde geniş yer tutan, çoğu birbirinin tekrarı mahiyetindeki rivayetlere göre Allah Teâlâ dünyayı yaratmadan önce, dünyaya gelecek olan bütün insanların ruhlarını,ruhlar âleminde bir araya getirerek, onları kendi varlığına tanık kılmıştır. Kendisinin onların rabbi olduğunu, yine onlara onaylatmış; bu gerçeği tasdik ettikleri yönünde onlardan söz almış ve böylece kendisi ile dünyaya gelecek bütün kulları arasında bir tür sözleşme akdetmiştir. Ayrıca bu sözleşme yahut taahhüde onların bizzat kendilerini şahit tutmuş veya bir kısmını diğerleri hakkında tanık göstermiş ya da bizzat kendisinin ve meleklerin bu sözleşmeye şahit olduklarını onlara bildirmiştir.


2- Burada belirtilen sözleşme, mecazi anlamda olup bu olay, dünya yaratılmadan önce değil, her insanın kendi bedeninin yaratılması sırasında gerçekleşmektedir. Bir görüşe göre zürriyetlerin baba sulbünde yaratılışı esnasında, başka bir görüşe göre anne rahmine yerleşip organik oluşumunu tamamlaması sürecinde, Allah Teâlâ insanoğlunun doğasına ya da fıtratına kendisinin varlık ve birliğini tanıma, kavrama ve dolayısıyla kendisine inanma yeteneğini yerleştirmektedir. Şu halde Allah, her insanı, iman etmesi için yeterli zihnî ve
psikolojik donanıma sahip kılmakta; iç ve dış âlemde kendi varlığına ve birliğine kılavuzluk edecek birçok kanıtlar yaratmaktadır. O, sanki insanlara, “Ben sizin rabbiniz değil miyim?”diye sormakta, onlar da “evet” diyerek bunu tasdik etmektedirler. İnsanın doğasındaki iman kabiliyeti bu ayetlerde temsilî bir dille anlatılmış bulunmaktadır.

Nitekim Hz. Peygamber’in, “Her doğan fıtrat üzere doğar. Sonra anne babası onu Yahudi yahut Hıristiyan veya Mecusi yapar…” anlamındaki hadisi de bunu anlatmaktadır. (Buhari,Ebu Davûd, Müslim)


İlk görüş doğru kabul edildiğinde ruhların bedenlerden önce yaratıldığını da kabul etmek gerekmektedir. Ancak ikinci görüşü benimseyenler bunun doğru olmadığını savunurlar. Konu insanın bilgi alanını aştığı ve gayb alanına girdiği için ayetlerde bildirileni tasdik ederek insanlardan bir şekilde iman sözü alındığına inandıktan sonra bunun mahiyetinin ne olduğu hususunda kesin bir görüşü kabul etmek gerekli değildir. İşin hakikatini Allah bilir. 174. ayette işaret buyurulduğu üzere insana düşen görev; Allah’ın rab olduğu gerçeğini kavrayabilecek güçte yaratıldığına ve bu hususta kendisinden söz alındığına iman edip verdiği söze sadık kalmaktır. (Kaynak: Kuran Yolu Tefsiri TDV)

BEZM-İ ELEST (ELEST MECLİSİ)
(Prof. Dr. Bayraktar BAYRAKLI)

“Rabbin, Âdemoğullarından -onların sırtlarından- zürriyetlerini alıp bunları kendileri hakkındaki şu sözleşmeye şahit tutmuştu: Ben sizin rabbiniz değil miyim? “Elbette öyle!Tanıklık ederiz” dediler. Böyle yaptık ki kıyamet gününde, “Bizim bundan haberimiz yoktu”demeyesiniz.” (Araf 172)


Çocukluğumuzda ve okullarda bize öğretilen yanlışlardan biri de budur. Bu konuyu bize öğretirlerken ayetin yarısından itibaren verdiler: “…Ben sizin rabbiniz değil miyim? Elbette öyle! Tanıklık ederiz” dediler. Böyle yaptık ki, kıyamet gününde, “Bizim bundan haberimiz yoktu” demeyesiniz.” (Araf 172)


Ayetin başında “Rabbin, Âdemoğullarından -onların sırtlarından- zürriyetlerini alıp bunları kendileri hakkındaki şu sözleşmeye şahit tutmuştu” deniliyor. Babanın spermini, annenin yumurtasını aldıktan sonra yani zürriyet teşekkül ettikten sonra Allah, bu soruyu soruyor.Yoksa ruhlar âleminde ruhlar yaratılmış, onlar bir yerde toplanmış da soru soruluyor değildir.Anne karnında yaratılan her çocuğun ruhuna bu soru soruluyor. Allah, annemizin karnında ruhumuzu, aklımızı kendini bulacak şekilde programlamaktadır. Orada ruh, Allah’a cevap
veriyor: “Evet, sen bizim Rabbimizsin” diyor. Niye böyle yaptığını da ayetin devamında açıklıyor.


Anne karnında Allahü Teâlâ bizim fıtratımızı, doğamızı, Allah’ı bulacak şekilde aklımızı programlıyor. Doğduktan sonra almış olduğumuz yanlış eğitim, yanlış düşünceler o programı bozan virüs haline geliyor. Tıpkı bilgisayardaki programı bozan virüs gibi… Bir de bakıyorsunuz ki insan, Allah’ı inkâr ediyor. Oysa bu tabiat kanunlarına aykırıdır. Çünkü inkâr,insanın doğasına aykırı bir olaydır.


Aslında akıl, daima iyiye; nefis ise, kötüye çalışır. Nefsin yaptığını akla mal ederek aklın yanlış yönlendirdiğini söylüyoruz. Hâlbuki akıl, daima iyiye yöneltir. Gönül, nötrdür; iyi de olabilir, kötü de olabilir. Eğer gönül, nefis tarafından işgal edilirse taşlaşır; akıl yani vahiy tarafından işgal edilirse serin olur. O zaman insanın manevi yapısı da iyi olur.


Neden böyle yapıldığı, ayetin devamında açıklanıyor. “Böyle yaptık ki kıyamet gününde,“Bizim bundan haberimiz yoktu” demeyesiniz” deniyor. Yani Allah bize bu bilinci veriyor ki,yarın mahşerde mazeret beyan etmeyelim. Bir sonraki ayette “Yahut “Önce atalarımız Allah’a ortak koştu. Biz de nihayet onların ardından gelen bir nesiliz. Şimdi bâtıla saplanıp kalanların yaptıkları yüzünden bizi helâk mi edeceksin!” demeye kalkışmayasınız.” (Araf 173)


Çocukluğumuzda bize; “Ne zamandan beri Müslümansın?” diye sorarlar; biz de, Gâlu beladan beri Müslüman olduğumuzu söylerdik. Ama bunun ne olduğunu bile bilmiyorduk. (Kaynak: Prof. Dr. Bayraktar BAYRAKLI – Video Programı)


Açıklama: Bu konu, dini kitaplarda ve Türk Edebiyatında çeşitli başlıklar halinde ele alınmıştır. Âlem-i ervah (ruhlar âlemi), eleste bezmi (eleste meclisi/değil mi, sorusunun sorulduğu meclis), gâlû belâ (evet dediler). Özellikle Tasavvuf edebiyatında önemli bir yer tutan “âlem-i ervah”; dünya yaratılmadan evvel ruhların toplandığı yer olarak kabul edilir.Klasik geleneğimizde; “ne zamandan beri Müslümansın?” sorusunun cevabı olarak da “Galubeladan beri” denilir.

En son Haberler