Diğer Haberler Makaleler 

DOSTLUK VE ARKADAŞLIK

 Hayatta başarılı olmanın yollarından biri de, gerçek dosta ve samimi arkadaşa sahip olmaktır. İnsan, dostsuz ve arkadaşsız edemez. Hayat yolunun teşvikçisi, gönlündeki imanın bile gerektiğinde bekçisi hayırlı arkadaştır. Gerçek dostlar, samimi arkadaşlar en azından insana cesaret verirler.

        Her insanın, iyi bir dosta veya dostlara ihtiyacı vardır. Mutlu veya zor zamanlarında yanında olan, güvenilen, sırdaş bir arkadaş çok kıymetlidir. Gerçek dostluk, kişisel çıkarlar karşısında kurulan bir ilişki değildir; zevklerin ve düşüncelerin uyuşmasıdır. Gerçek dost, ihtiyaç duyulduğunda omuzuna yaslanılabilmeli ve çok güvenilen bir sırdaş olmalıdır. Dostluğun sağlam temellere dayanması, iyilik durumlarında destekçi; yanlışlarında, Mevlana’nın “Dost acıyı tatlı söyleyendir” dediği gibi, incitmeden uyarıcı olması gerekir.

        Allah rızasına dayanmayan ve bu istikamette kurulmayan dostluklar, kalıcı olamaz. Bu tür dostluklar en fazla mezara kadar gider.  Bu hayatta yaşanan güzellikler fânidir, dünya hayatı ile birlikte sona erer. Dostluklar, eğer hayatın amacına hizmet etmemiş ise, ömrün zayi edilmesine katkıda bulunmuş olur. Böyle bir dostluk yaşayanlar, ahirette birbirlerinden nefret edebilirler. Çünkü orada karşılaşılan korkunç sonuçta, bu dostlukların da etkisi olduğu görülecektir. (Bk. Zuhruf 67). Allah Rasûlü’nün (s.a.s.), “İnsan sevdiği ile beraberdir” (Müslim) buyruğu da, üzerinde düşünülmesi gereken bir mesajdır. Ahirette kimlerle birlikte olmayı arzuluyorsak, bu dünyada onlarla dost olma gayretinde olmalıyız.

        İslâm’da dostluk kavramı, Batılı hayat tarzındaki dostluk kavramından çok farklıdır. Çünkü bu dostluk, yüzeysel bir dostluk olmayıp sorumluluk, ahde vefa, kendisi için istediğini kardeşi için de istemek gibi derin manalara sahiptir. Hz. Muhammed ile Hz. Ebu Bekir arasındaki dostluk, bunun en canlı örneğidir. Yine, Muhacir ve Ensar’ın dostluğu, tam da bu dostluktur. Çünkü Allah, onlardan hoşnut olmuş, onlar da Allah’tan razı olmuşlardır. Dostlukları, onları cennete taşımıştır. (bk. Tevbe 100).

         Faziletli arkadaş, insan için ikinci bir vicdandır. Gerçek arkadaşı olmayan, savaşa silahsız giden adam gibidir. Dünyada en büyük yoksulluk insanın arkadaşsız kalmasıdır. Görüş açısı genişleyen, hatalarını günden güne azaltan, iyiye ve güzele adım atan hep iyi arkadaş sahipleridir.

        İnsanlar, iyi arkadaş sayesinde, hayatın zorluklarını daha kolay yenebilirler. “Mutluluklar paylaştıkça çoğalır, acılar paylaştıkça azalır” sözü de bu anlamda büyük önem taşır. Eğer paylaşacak dostlar yoksa iyi şeylere sahip olmanın çok da kıymeti olmayabilir.

        İnsanı yücelten de, felakete sürükleyen de arkadaşı olabilir. Fena alışkanlıkların büyük bir bölümü arkadaşlıktan geçmektedir. Kötü bir arkadaş, insanın hem dünya, hem de ahiretini yıkabilir. İranlı şair ve âlim Şadi Şirazi’nin dediği gibi, “Nuh Peygamber’in oğlu, kötülerle arkadaş olduğu için, peygamber ailesinden olma şerefini kaybetti. Ashab-ı Kehf ‘in köpeği ise, sadıklarla beraber olduğu için, büyük bir şeref kazandı; öyle ki, Kuran-ı Kerim’e ve tarihe geçti. Lût Peygamber’in karısı, fâsıklarla beraber olduğu için küfre daldı ve helâk oldu.”

        İnsanı iyiliğe ve hayra teşvik edenlerin gerçek dost olduğunu, kötülüğe teşvik edenlerin ise asla dost olamayacağını Kuran-ı Kerim haber vermektedir. Yanlış insanlarla dostluk kuranların, hesap günü pişmanlıklarını dile getireceğini, “Keşke falancayı kendime dost edinmeseydim” diye yakınacaklarını bildirmektedir. (bk. Furkan 27-28). Hz. Peygamber’in, “Kişi, arkadaşının yolunda gider. Bundan dolayı sizden herhangi biriniz kiminle dostluk edeceğine dikkat etsin” buyruğu; “üzüm üzüme baka baka kararır”, “Bana arkadaşını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim” gibi atasözleri de bunun önemine işaret etmektedir.

       Bazı dostlukların nasıl balona dönüştüğüne günlük hayatımızda şahit oluyoruz. Sevinç, mutluluk ve güzel hayallerle hayatlarını birleştiren çiftler, boşanma aşamasına geldiklerinde; birbirlerini ne kadar acımasızca eleştirdiklerini ve aralarındaki sevginin, nasıl nefrete dönüştüğünü şaşkınlıkla izliyoruz. Dost olduklarını zanneden bazı zavallıların, ortak işledikleri bir suçtan yargılanırken, kendilerini kurtarmak için suçu arkadaşına yüklemeye çalıştığına da şahit oluyoruz. Geçici bir dünya için bunu yapanlar, hesap gününde kendilerini kurtarabilmek ümidiyle neler yapmazlar ki?

         Bütün davranışların hedefinde; “insanlar ne der” değil, “Allah ne der” mantığı önde olmalıdır. Çünkü Allah’a isyan olan yerde, anne-baba da olsa, kula itaat edilmez. Temel ilke; “Allah’ın sevdiğini sevmek, yerdiğin yermektir.” Allah’ın hoşuna gitmeyeceğini bildiği halde, insanlara şirin görünmeye çalışmak, imanın zayıflığındandır.

        Her kim, insanların kızması pahasına bile olsa, Allah’ı dost bilir ve rızasına uygun davranırsa; Allah, o kimseyi insanların nazarında yüceltir. Kim de Allah’ın gazabına rağmen, insanları razı etmeye yönelirse, artık onu Allah’ın gazabından hiçbir şekilde kurtarmak mümkün olamaz. Kuran-ı Kerim’in tanımladığı dostluğun bir özelliği de şudur: “Müminlerin erkekleri de, kadınları da birbirlerinin velileridir; iyiliği teşvik eder, kötülükten alıkoyarlar…” (Tevbe 71).

        Allah’ın razı olmadığı konularda dostluk kuranların ve işbirliği yapanların sonu hüsrandır. Çünkü Hesap günü, zorlu bir gün olacaktır. (bk. Müddessir 9). Kuran-ı Kerim’de, görülmez şeytanları ve şeytan tabiatındaki kötü insanları dost edinmenin pişmanlık ve acısını, hesap gününde, ellerini ısırarak yaşayacakları da (Furkan 27-28) haber verilmektedir. Bir başka ayette de şöyle buyrulmaktadır: “Allah’ın hükmü yerine getirilince şeytan şöyle der: “Şüphesiz Allah size gerçek bir vaatte bulunmuştu; ben de size bir söz verdim ama yalancı çıktım. Aslında benim sizi zorlayacak gücüm de yoktu. Benim yaptığım, size çağrıda bulunmaktan ibaretti; siz de benim çağrıma uydunuz. O halde beni kınamayın, kendinizi kınayın…” (İbrahim 22).

        Hz. Peygamber (s.a.s) şöyle buyuruyor: “İnsanları doğru yola çağıran kimseye, kendisine uyanların sevabı gibi sevap verilir; ona uyanların sevaplarından da hiçbir şey eksilmez. Başkalarını sapıklığa çağıran kimseye de, kendisine uyanların günahı gibi günah verilir; ona uyanların günahlarından da hiçbir şey eksilmez” (Müslim, Ebu Davud, Tirmizi).

        “Siz, insanlar için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emredersiniz, kötülükten alıkoyarsınız ve Allah’a inanırsınız…” (Ali İmran 110) ayet-i kerimesinde, Allah’ın övdüğü kişilerden olabilme gayretinde olmalıyız. Allah için kurulan gerçek dostlukların, cennete kadar devam edeceğini de şu ayet-i kerimeden öğreniyoruz: “Muhacirlerin ve Ensarın ilkleri ile onlara güzelce uyanlardan Allah hoşnut olmuştur, onlar da O’ndan razıdırlar. Onlara, sonsuza dek hep içinde kalmak üzere altından ırmaklar akan cennetler hazırlamıştır. Büyük bahtiyarlık işte budur” (Tevbe 100).

        Özlediğimiz dostluk, ayet-i kerimede övgüyle söz edilen Muhacir ve Ensar dostluğudur. Özlediğimiz dostluk, Hz. Peygamber ve Hz. Ebubekir’in dostluğudur. Rabbimiz, hem bizlere, hem de sevdiklerimize nasip eylesin inşallah! Âmin!

       Hazırlayan: Bahtiyar Budak-Emekli Edebiyat Öğretmeni

En son Haberler