Diğer Haberler Makaleler 

Dostluk Ve Arkadaşlık

Türk Dil Kurumuna göre dost, “sevilen ve güvenilen yakın arkadaş”; arkadaş ise,“birbirlerine karşı sevgi ve anlayış gösteren kimselerden her biri”, olarak tanımlanır.


İnsan, dostsuz ve arkadaşsız edemez. Başarılı olmanın yollarından biri de gerçek dosta ve samimi arkadaşa sahip olmaktır. Hayat yolunun teşvikçisi, gönlündeki imanın bile gerektiğinde bekçisi hayırlı arkadaştır. Hayatta başarılı olmada dostlarımızın önemi büyüktür.Gerçek dostlar, samimi arkadaşlar en azından insana cesaret verirler.

Her insanın, iyi bir dosta ihtiyacı vardır. Mutlu anında da, zor zamanlarında da yanında olan; güvenilen, sırdaş bir arkadaş çok kıymetlidir. Gerçek dostluk, kişisel çıkar karşısında kurulan bir ilişki değildir; zevklerin ve düşüncelerin uyuşmasıdır. Gerçek dost, ihtiyaç duyduğunda omuzlarına yaslanabilmeli ve sana senden çok güvenen bir sırdaş olmalıdır.Dostluğun sağlam temellere dayanması, iyiliklerde devamlı destekçi, yanlışlarda incitmeden uyarıcı olması çok önem taşır. Mevlana’nın dediği gibi, “dost acıyı tatlı söyleyendir.”

Allah rızasına dayanmayan ve içine Allah karıştırılmamış olan dostluklar, kalıcı olamaz. Bu tür dostluklar en fazla mezara kadar gider. Bu hayatta yaşanan güzellikler fânidir, dünya hayatı ile birlikte sona erer. Dostluklar, eğer hayatın amacına hizmet etmemiş ise, ömrün zayi edilmesine katkıda bulunmuş olur. Böyle bir dostluk yaşayanlar, ahirette birbirlerinden nefret edebilirler. Çünkü orada karşılaşılan korkunç sonuçta, bu dostlukların da etkisi olduğu görülecektir. (Bkz. Zuhruf 67) Allah Rasulünün, “İnsan sevdiği ile beraberdir” (Müslim) buyruğu da, üzerinde düşünülmesi gereken bir mesajdır.


İslâm’da dostluk kavramı, Batılı hayat tarzındaki dostluk kavramından çok farklıdır. Çünkü bu dostluk, yüzeysel bir dostluk olmayıp sorumluluk, ahde vefa, kendisi için istediğini kardeşi için de istemek gibi derin manalara sahiptir. Hz. Muhammed ile Hz. Ebu Bekir arasındaki dostluk bunun en canlı örneğidir. Yine, muhacir ve ensarın dostluğu, tam da bu dostluktur.Çünkü Allah onlardan hoşnut olmuş, onlar da Allah’tan razı olmuşlardır. Dostlukları, onları cennete taşımıştır. (Bkz. Tevbe 100)


Faziletli arkadaş, insan için ikinci bir vicdandır. Gerçek arkadaşı olmayan, savaşa silahsız giden adam gibidir. Dünyada en büyük yoksulluk insanın arkadaşsız kalmasıdır. Görüş açısı genişleyen, hatalarını günden güne azaltan, iyiye ve güzele adım atan hep iyi arkadaş sahipleridir. İnsan, iyi arkadaş sayesinde, hayatın zorluklarını daha kolay yener.“Mutluluklar paylaştıkça çoğalır, acılar paylaştıkça azalır” sözü büyük önem taşır. Eğer paylaşacak dostlar yoksa iyi şeylere sahip olmanın da hiçbir kıymeti yoktur.

İnsanı yücelten arkadaşı olduğu gibi, onu mahveden de arkadaşı olabilir. Fena alışkanlıkların büyük bir bölümü arkadaşlıktan geçmektedir. Kötü bir arkadaş, insanın hem dünya, hem de ahiretini yıkabilir. İranlı şair ve âlim Şadi Şirazi’nin dediği gibi, “Nuh peygamberin oğlu, kötülerle arkadaş olduğu için peygamber ailesinden olma şerefini kaybetti. Ashâb-ı Kehf ‘in köpeği sadıklarla beraber olduğu için büyük bir şeref kazandı; öyle ki, Kuran-ı Kerîm’e ve tarihe geçti. Lût Peygamber’in karısı, fâsıklarla beraber olduğu için küfre daldı ve helâk oldu.”

İnsanı iyiliğe ve hayra teşvik eden gerçek dost olduğunu, kötülüğe teşvik edenlerin ise asla dost olamayacağını Kuran-ı Kerim bize haber vermiştir. Yanlış insanlarla dostluk kuranların, hesap günü pişmanlıklarını dile getireceğini, “keşke falancayı kendime dost edinmeseydim” diye yakınacaklarını bildirmektedir. (Bkz. Furkan 27-28) Hz. Peygamberin,“Kişi, arkadaşının yolunda gider. Bundan dolayı sizden herhangi biriniz kiminle dostluk
edeceğine dikkat etsin” buyruğu; “üzüm üzüme baka baka kararır”, “bana arkadaşını söyle,sana kim olduğunu söyleyeyim” gibi atasözleri de bunun önemine işaret etmektedir.


Bazı dostlukların nasıl balona dönüştüğüne günlük hayatımızda şahit oluyoruz. Sevinç,mutluluk ve güzel hayallerle hayatlarını birleştiren çiftler, boşanma aşamasına geldiklerinde;birbirlerini ne kadar acımasızca eleştirdiklerini ve aralarındaki sevginin nefrete dönüştüğünü şaşkınlıkla izliyoruz. Yine dost olduklarını zanneden zavallılar, ortak işledikleri bir suçtan yargılanırken, kendilerini kurtarmak için suçu arkadaşına yüklemeye çalıştığını da görüyoruz.Geçici bir dünya için bunu yapan insanlar; hesap gününde kendini kurtarabilme ümidiyle neler yapmazlar ki?


Dostluğun temeli sevgidir; ama bu sevgi, Allah ve Resulünün sevgisinin önüne geçmemelidir. Çünkü Allah ve Rasulünü her şeyden daha çok sevmeyen, tam mümin olamaz.Allah’ın hoşuna gitmeyeceğini bildiği halde, insanlara şirin gözükmeye çalışmak, imanın zayıflığındandır. Bütün davranışların hedefinde; “insanlar ne der” değil, “Allah ne der”mantığı önde olmalıdır. Çünkü Allah’a isyan olan yerde, anne-baba da olsa, kula itaat
edilmez. Temel ilke; “Allah’ın sevdiğini sevmek, yerdiğin yermektir.”


Her kim, insanların kızması pahasına bile olsa, Allah’ı dost bilir ve rızasına uygun davranırsa; Allah, o kimseyi insanların nazarında yüceltir. Kim de Allah’ın gazabına rağmen,insanları razı etmeye yönelirse, artık onu Allah’ın gazabından hiçbir şekilde kurtarmak mümkün olamaz. Dostluğun itikadı temeli budur. Dostluk, Kuran-ı Kerim’de şöyle tanımlanmıştır: “Müminlerin erkekleri de, kadınları da birbirlerinin velileridir; iyiliği teşvik
eder, kötülükten alıkoyarlar…” (Tevbe 71)


Allah’ın razı olmadığı konularda dostluk kuranların ve işbirliği yapanların sonu hüsrandır.Çünkü Hesap günü, zorlu bir gün olacaktır. (Bkz. Müddessir 9) Dünyada akıl ve izanlarını kullanarak peygamberin davetine uyup O’nun gösterdiği yoldan gitmeleri gerekirken; zararlı duygularına ve hırslarına kapılarak yanlış kişileri dost edinip onların yolundan gidenlerin sonu perişanlıktır. Allahü Teâlâ; görülmez şeytanları ve şeytan tabiatındaki kötü insanları dost edinmenin pişmanlık ve acısını, hesap gününde, ellerini ısırarak yaşayacaklarını Kuran’da
haber vermektedir. (Bkz. Furkan 27-28)


Yüce Allah, birçok ayet-i kerimede, şeytana itaat konusunda insanları uyarmış; hesap gününde şeytanın, kendisine uyanları kınayacağını da bildirmiştir: “Allah’ın hükmü yerine getirilince şeytan şöyle der: “Şüphesiz Allah size gerçek bir vaatte bulunmuştu; ben de size bir söz verdim ama yalancı çıktım. Aslında benim sizi zorlayacak gücüm de yoktu. Benim yaptığım, size çağrıda bulunmaktan ibaretti; siz de benim çağrıma uydunuz. O halde beni kınamayın, kendinizi kınayın…” (İbrahim 22)

İnsanın iç dünyasında daima bir ikilik, çelişkili eğilim ve çekim vardır. İyiye, yani Allah rızasına çeken kısmı, insan fıtratına yüklenmiş bulunan din duygusundan gelir. Kötüye, yani ilâhî mesaja kulaklarını tıkadığı eğilimde ise, onun danışmanı şeytandır. Şeytanın işi,meleğinkinin tersine insanı Allah’tan uzaklaştırmak, beşerî arzuların tutsağı haline getirmektir. Böyle bir ömür geçirip ölen insan rabbinin huzuruna çıkarıldığında yaptıklarının ve seçiminin ne kadar yanlış olduğunu anlayacak, fakat iş işten geçmiş olacaktır. Bu gerçek Kuran’da şöyle ifade edilir: “Allah’ın mesajını görmezden gelen kimseye bir şeytan tahsis ederiz; artık bu onun arkadaşıdır. Kendilerini doğru yolda zannederken, bu şeytanlar onları yoldan saptırıp dururlar. Sonunda o kişi bize gelince, (şeytana hitaben) “Keşke seninle aramız doğu ile batı kadar uzak olsaydı!” der. Ne kötü arkadaş!” (Zuhruf 36-38)


Hz. Peygamber (a.s) şöyle buyuruyor: “İnsanları doğru yola çağıran kimseye, kendisine uyanların sevabı gibi sevap verilir; ona uyanların sevaplarından da hiçbir şey eksilmez.Başkalarını sapıklığa çağıran kimseye de, kendisine uyanların günahı gibi günah verilir; ona uyanların günahlarından da hiçbir şey eksilmez.” (Müslim, Ebu Davûd, Tirmizi) “Dostunu severken ölçülü sev; belki bir gün düşmanın olabilir. Dargın olduğun zaman da ölçülü ol ki, bir gün dost olursun; sonra da yaptığına pişman olursun.” (Tirmizi)


“Siz, insanlar için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emredersiniz, kötülükten alıkoyarsınız ve Allah’a inanırsınız…” (Ali İmran 110) Ayet-i kerimesinde, Allah’ın övdüğü kişilerden olabilmemiz için iyiliği emredip kötülükten men etme konusunda gayretli olmalıyız.Allah için kurulan gerçek dostlukların, cennete kadar devam edeceğini de şu ayet-i kerimeden öğreniyoruz: “Muhacirlerin ve ensarın ilkleri ile onlara güzelce uyanlardan Allah hoşnut olmuştur, onlar da O’ndan razıdırlar. Onlara, sonsuza dek hep içinde kalmak üzere altından ırmaklar akan cennetler hazırlamıştır. Büyük bahtiyarlık işte budur.” (Tevbe 100)


Özlediğimiz dostluk, ayet-i kerimede övgüyle söz edilen muhacir ve ensâr dostluğudur.Özlediğimiz dostluk; “İlahî! Eğer ben sana cehennem korkusuyla ibadet ediyorsam beni cehennem ateşinde yak! Eğer cennet ümidiyle sana kullukta bulunuyorsam beni ondan mahrum et! Eğer sana olan sevgimden dolayı sana ibadet ediyorsam o zaman senin ezelî cemâlinden beni mahrum etme!” diye münacatta bulunan Rabia’nın kalbindeki Allah dostluğudur. Rabbimiz, bizlere de, sevdiklerimize de nasip eylesin!..

Bahtiyar Budak (Emekli Edebiyat Öğretmeni)

En son Haberler