Ramazan Ve Kur’an

Kur’an: Allah kelamıdır. Kendisinden hayat fışkıran ve hiç yıpranmamış olan canlı bir hitaptır. Dünyevi ve uhrevi âlemin mukaddes haritasıdır. Hikmet ve Allah’a ubudiyet kitabıdır. İlahi olması vasfıyla da Allah’ın fermanıdır. Ayrıca o, âb-ı hayattır. Şifasız dertlerin devasıdır. Mutluluğun mimarıdır. Ruhun zafer tankıdır. Kalbin rahmet anıtıdır. Vahy-i ilahi ve kelam-ı ezelidir. Bu yüzden Kur’an tüm çağların ve bütün insanların arayıp beklediği kutlu kitaptır. Çünkü o diri ve diriltici bir özelliğe sahiptir. Hayat kaynağımız ve ışığımızdır. Gören gözümüz ve çarpan kalbimizdir. Onun her çağa hitap eden mucize bir dili vardır.

Ramazan: Kur’an vahyinin doğum ayıdır. Beşere, insan olmayı öğreten bir mekteptir. Bu mektebin ders kitabı Kur’an-ı Kerim’dir. Kişi bu mektebe girip onun ders kitabını okuduğu zaman iyi bir insan ve kâmil bir mümin olur. Ramazan Kur’an’ın en çok okunduğu, namazın en fazla kılındığı, zekât, sadaka ve infak gibi hayru hasenatın en yoğun biçimde yapıldığı bir aydır. Ramazanı değerli kılan, Kur’an’ın bu ayda inmeye başlamış olmasıdır. Bu yüzden Ramazana hürmet, aslında Kur’an’a, Kur’an’a hürmet de Allah’a hürmet demektir. Ramazana hürmetin ölçüsü ve göstergesi ise onu oruçlu geçirmektir.

Oruç: Hak din İslam’ın kadim ibadetlerinden biridir. Sadece aç ve susuz kalmaktan ibaret değildir, ayrıca bir irade ve sabır eğitimidir. Kötülüklerden uzak durmak, ruhu beslemek ve imanı diri tutmaktır. Alışkanlıkların yönlendirdiği rutin hayattan sıyrılıp, bilincin aydınlığı ve iradenin kararlılığı ile sürdürülen yeni bir anlayışa ve yaşayışa erişmektir. Ruhsal arınmayı ve aydınlanmayı gerçekleştirmek, kişiliği geliştirmek ve ahlakı güzelleştirmektir. Ruhun ve vücudun dezenfekte edilmesidir.

Oruç, elinde Kur’an, yüzünde nur bulunan ve her yıl bir aylığına bize gelen beden konağımızın nurlu ve kutlu konuğudur. O, kutsallığın işçisi olduğundan gelir gelmez işe koyulur. İlkin vücut evini şöyle bir yoklar. Böylece vücut konağı büyük bir konuğun geldiğini anlar. Sonra oruç vücut konağını onarmaya devam eder. Onun sirayet ettiği her hücre, adeta yeniden hayata döner. O bir yandan vücudu yenilerken diğer taraftan elini ruha da atar. Onun ışığı ruha sızar, ruh da o ışıkla yaralarını sarar.

Bu yüzden oruç ruhu güçlendirir, nefsi terbiye eder, zekayı aydınlatır, hafızayı arındırır, kalbi kötü duygulardan kurtarır. Bedene sıhhat, ruha kuvvet, rızka bereket, hayata da huzur ve güven sağlar. Sularımızı tatlandırır, soframızı kutsallaştırır ve yer sofralarını gök sofralarına dönüştürür. Nimetlerle ilgili düz akımı dalgalı akıma çevirerek insanı metafizik bir alana çeker.

Nihayet beden konağımıza bir aylığına gelen kutlu konuğun uğurlanacağı günler gelir. Ona çok alıştığımızdan bu gidişe pek inanmak istemeyiz. ancak saatin vuruşu kesindir. Akıp giden zamanı durdurmak da mümkün değildir. Bize düşen görev, bir aylığına gelip süresi dolunca sessizce giden o nurlu ve kutlu konuğu unutmamak, onun bize kazandırdığı erdemleri sürdürmek ve yaşatmaktır.
Oruç, bu ümmete bağışlanmış kutlu bir nimet ve emanettir. Her yıl bize bahşedilen bir manevi diriliş mucizesi ve peygamber armağanıdır. Bizden beklenen ve istenen ise bedenen ve ruhen güçlenip yıkıcı kuvvetler karşısında yiğitçe direnmek için bir iman insanı ve dava adamı olmak; onun bize kazandırdığı bilinç ve erdemlerle dünyayı yeniden inşa etmektir. Çünkü oruç bize bu misyonu yüklemekte ve bu mesajı vermektedir. Aksi halde orucun nuru ve bereketiyle kurulmayan bir dünya yıkılıp çökecek; Kur’an’la dirilmeyen insanlık da kör ve zalim bir madde akıntısı içinde can verecek demektir.

Kadir Gecesi: Kur’an’ın indiği ve Allah’ın övdüğü bir gece. Saçtığı ışıklarla bütün geceleri önüne katıp onları da aydınlatan kutlu gece… Şanı büyük ünü sonsuz yüce Kur’an’ı, sırtında ebedilik hazinesi olarak taşıyan mübarek gece. Kur’an sesinin yeryüzünde yankılanmaya başladığı şanlı gece. İlahi vahyi insanla buluşturan ve dünya ufkunu onun çok renkli kuşağıyla aydınlatan nurlu gece. Meleklerin ve onlarla sembolize edilen iyiliklerin dünyamıza indiği bereketli gece… Kur’an-ı Kerim’i kalbinde taşıdığı için diğer gecelerin imamı, önderi olan bir gece. Gözlerden gizli olsa da gönüllere aşikâr olan bir gece… Vahyin diri sesini ve silinmez izini hayata sürekli işleyen ünlü bir gece. Bir değerlendirme ve karar; bir barış, huzur, kurtuluş ve esenlik gecesi. Kısacası Allah’tan bir bağış, Kur’an’dan bir nefes, Peygamber’den bir armağan ve sahabeden bir ses olarak gelip Kur’an’ın hükümranlığını dünyaya ilan eden ve bütün putları karanlığı ile boğan bir gece.

Bayram: Allah’a kulluk görevini başarıyla yerine getirmiş olmaktan dolayı duyulan sevincin, coşkuyla yaşandığı ve kutlandığı mutlu an. Fıtrat dini olan İslam ne sevinçsizliği/bayramsızlığı ne de bayram enflasyonunu onaylar. İslam’da iki bayram vardır. Bunlar da Ramazan ve Kurban bayramlarıdır. Her iki bayram da namazla başlar. Bayram namazı, bir bakıma Allah’la; namazın akabinde okunan hutbe de Hz. Peygamberle bayramlaşma anlamına gelir. Sonra evlere dönülür. Aile ile bayramlaşılır, ardından bütün köy, kasaba, şehir ve ülke en yakınlarından başlamak üzere kendi içinde bayramlaşır. Bedenen ulaşılamayan akraba ve dostlara, iletişim vasıtalarıyla ulaşılıp bayramlaşılır. Böylece ramazandan yüz akıyla çıkmanın sevinci herkesle paylaşılıp hep birlikte kutlanır. Bu arada mezarlıklar da ziyaret edilerek sevincin zirvede olduğu bir anda dahi ölenler ihmal edilmemiş, ölüm de unutulmamış olur.
Tabii ki bütün bunlar ideal ve doğru olanlar. Ancak günümüzde haz ve hız artınca, insanın insan nezdindeki değeri ve itibarı azalmaya, yalnızlık ise artmaya başladı. Dostluklar da yerini kartvizit, e-mail ve telefon tanışıklıklarına bırakınca “adres”lerimiz kayboldu. Aslında biz de kaybolduk, insan sıcaklığı da. Şimdilerde kalabalıklar ve yalnızlıklar birlikte yürüyor. İnşallah bu Ramazan ve bayram kaybettiğimiz değerleri ve dostlukları tekrar bulmamıza vesile olur.

Bu dilek ve temennileri bizimle paylaşan herkese hayırlı Ramazan ve bayramlar diliyorum.

Fahrettin YILDIZ

En son Haberler