Mutluluk Engellenebilir mi ?
Hepimiz kendine özel sinir sistemi ve duyusal özellikleriyle her an etkileşen canlı organizmalar değil miyiz? Kendimize has saçımız, kendimize has göz rengimiz var. Aynı ailede yaşayan kardeşler bile zıt kutupları kendilerine yol edinmiş olabilirlerken farklara ve farklılıklara tahammülsüzlüğümüz neden acaba?? Herkes bizim gibi konuşup, bizim gibi düşünmek zorunda mı??
Yaşamayı kabul ettiğimiz sosyal çevrenin algısı dünyayı değerlendirirken bakış açımıza da etki ediyor. Kendimiz gibi olanı seviyoruz. Başarılıyı takdir ediyor, güzele daha fazla zaman ayırıyoruz. Herkes en az bizim yapabildiğimiz kadarını yapsın istiyoruz. Bu şekilde davranarak aslında her arayışımızda kendimizi onaylıyoruz. Farklılık istemiyoruz. Herkesi birbirine benzeterek çoğalıyor, böylece kendimizi güvende hissediyoruz.
Özel eğitim sektöründe çalışan biri olarak; farklı gelişen çocuk ve ailelerini yakından gözlemleme, hayatlarının bir köşesinde yer bulma imkanım oldu. O kadar farklı hikayelerle dolu yaşamları var ki… Yolda yürüyorsunuz, yanınızda konuşamayan, dürtülerine göre hareket eden, ya da görülebilir bir engeli olan bir çocuğunuz var. Herkes size bakıyor, korkar, soru sorar ya da şaşkın bir ifadeyle… En iyi niyetlisi acıyarak… Hep sahnedesiniz, çünkü çocuğunuz diğer çocuklardan farklı. Yıllarca, her gün, herkes, her yerde neden böyle olduğunu, nasıl iletişim kurduğunuzu soruyor? Ya da sormasa bile bakışlarında gizli oluyor tüm soruları… Okula gidebilecek mi? Konuşabilecek mi? Ya askerlik? İleride ne olacak?… Uykusuz geceler, düşünmek zorunda olduğunuz bir gelecek ve insanlardan kaçma içgüdüsü damgasını vuruyor zaten toplum tarafından soyutlanan hayatlarına… Buna çoğu zaman ekonomik problemler, aile içi çatışmalar ve sosyal bir geri çekilme de eşlik ediyor. Bu insanlar zor ve farklı deneyimler yaşıyorlar ya da yaşamak zorunda bırakılıyorlar. Herkes içinde bulunduğu sosyal çevreye adapte olmaya çalışıyor ve böylesi bir yükle bir yola çıkıyorlar, çocukları yükleri oluyor ilk zamanlarda.. Kabullenmek yıllarını alıyor bazılarının… Hep birilerini, bir şeyleri suçluyor buna sebep olduğu için…
Zamanla,çocukla vakit geçirdikçe, ortak yepyeni bir dil oluşuyor aile çocuk arasında… Ve deneyim edindikçe, çocuklarını kabulleniyor, bu haliyle onunla yaşamaya başlıyorlar ve ilişkileri tamamen kendilerine özgü bir frekansa geçiyor. Aile artık çocuğunun yapamadıklarına değil, yapabildiklerine bakmayı öğrenince olması gereken bağ çoktan kurulmuş oluyor iki taraf arasında…
Avrupa’da engelli kelimesinin yerine farklılaşmış (differentiated) kelimesi kullanılıyor. Farklılaşmış kelimesi benim ruhuma da daha iyi geliyor. Hepimiz farklı donanımlarla hayata geliyor ve üzerine her geçen gün yeni şeyler koyarak yapımızı çeşitlendiriyoruz. Dolayısıyla engellilik de bu anlamda özgünlüğün bir bölümünü oluşturuyor. Hayatta başarının ölçüsü ne kadar mutlu olduğunuzdur. Hayatta başarı; güzellik, akıl, iş, sosyal statü ile ilgili değildir. Daha yeterli olmanız mutluluğu kolaylaştırabilir ama getirmez. Mutluysanız, bir canlı olarak iyi gidiyorsunuz demektir. Kendimizi kabul ederek, özelliklerimiz çerçevesinde yaşam içinde pozisyonumuzu alırız. Her canlı olasılıkları sınırlarında mutlu ya da mutsuz olmayı seçebilir. Bunu çalıştığım pek çok çocuğun gözlerinde gördüm. Mutluydular.
Demem o ki; bazılarımızın gelişim evreleri farklılaşabiliyor ama bu onların mutlu olmasına engel olamıyor… En azından çalıştığım çocukların sessiz dünyalarında bunun nasıl var olabileceğini gördüm.
Mehtap KOT
İşitme Engelliler Öğretmeni