Puslu Dağda Çoban Olmak
Çoban olmak günümüzde çok makbul bir meslek ve uğraş olarak görülmez genellikle. Bazen küçültücü bir unvan olarak da kullanıldığı olur. Oysa –tecrübeyle sabittir- çobanlık yapmanın insanı eğiten bir yönü vardır.
Çobanlığın insana kazandırdığı hasletlerin en başında güven gelir. Anne babanız veya çevredekiler size güvenirler. Sizin bu işi başarabileceğinize inanırlar. Size mallarını teslim ederler. Bu açıkça “sana güveniyorum” mesajını verir. Güvenmek ve güvenilmek insanı rahatlatır, mutlu eder. Onu doğruluğa sevk eder. Doğal olarak insan, bu güvene layık olmak, bu güveni boşa çıkarmamak ister. Emin insan olur.
Çoban olmanın insana verdiği ikinci duygu, değerdir. Hiç kimse güvenmediği, beğenmediği, ahlâkını önemsemediği birine malını, canını, kasasını, kesesini teslim etmez. Bir esnaf kasasının başına geçirdiği işçisine, bir patron gece malının başına geçirdiği bekçisine, bir öğretmen sınıfın başkanlığını tevdi ettiği öğrencisine değer verir. Bazı olumsuzlukları olan kimselere böyle bir görev verildiğinde kendisine değer verildiğini hissettiğinden olumsuz davranışlarından vazgeçtiği görülebilir ve nitekim görülmüştür.
Çobanlıkla elde edilen önemli diğer bir haslet ise sorumluluktur. Çobanlık esnasında insanın sorumluluk duygusu gelişir. Kendisine emanet edilen şeyi sağ salim geri teslim edebilme gayreti içinde olur.
Çoban kimse tehlikelerin farkındadır ve onlara karşı uyanık ve tedbirli olur. Puslu havaları seven kurtların olabileceğini bilir. Her an sürüye saldırabilecek, ona zarar verebilecek çakallara karşı dikkatlidir. Ufak bir gafletin feci neticeler verebileceğinin farkındadır. Sürüsünü kurda kuşa yem etmemek için azami gayret eder. Çoban köpeklerini sürü etrafında, önünde arkasında sevk ve idare eder, sürüyü bir arada tutmaya gayret eder.
Çoban, sınırları bilir. Başkasının otlağına tecavüz etmez. Meşru olanı, kendisine ait olanı gözetir, o dairede kalmaya çalışır. Sürüsünün başka otlaklardan beslenmesine, onlara zarar vermesine müsaade etmez.
Çoban, iyi bir yöneticidir. Çobanlık, sevk ve idare etmeyi bilmektir. Sürüye sahip olmaktır. Aksi halde yolda sürüyü kaybetmek, dağıtmak da var. Kendisine günün başında emanet edilen sürüden üç beşini günün sonunda ağıla getiremeyen kişiye elbet hesabı sorulur ve böyle bir kişi artık çobanlık yapamaz. Çoban, sürüye sahip olabilen kişidir. Bu ve daha başka birçok erdemi vardır çobanlık yapmanın. Bu açıdan çoğu peygamber, kendisinin daha sonra üstleneceği sorumlulukların ilk basamağı olarak çobanlık yapmıştır. Nitekim Hazreti Peygamber efendimiz çocukluğunun ilk yıllarında sütannesinin yanındayken, Hazreti Musa aleyhisselam, on yıl Şuayb aleyhisselamın yanında çobanlık yapmışlardır. Çobanlık, peygamber mesleği olarak kabul edilir. Sadece peygamberler mi? Hayır! Tüm insanlık aslında kendisine verilen çok önemli bir emanetin çobanlarıdırlar.
Allah Teala Kuranda şöyle buyurur; “Biz emaneti, göklere, yere ve dağlara teklif ettik de onlar bunu yüklenmekten çekindiler, (sorumluluğundan) korktular. Onu insan yüklendi. Doğrusu o çok zalim, çok cahildir.” [Ahzab,72]
İnsanın yüklendiği bu emanet; “insanı beşer olmaktan çıkarıp insan eden “irade” ve iradenin sonucu olan “ahlâkî sorumluluk” olsa gerektir.1
Bu manada insan olmak, sorumlu olmaktır. Sorumluluğunun farkında olmaktır. Sorumluluğunu yerine getirmektir. İşçi, memur, işveren, markette kasiyer, fabrikada ambar memuru, askerde komutan, okulda öğretmen, camide imam, hastanede doktor… Fert fert hepimizin sorumlulukları vardır.
Nitekim peygamberimiz de bir hadisinde bu vazifelerimize dikkat çekmektedir; “Hepiniz çobansınız, güttüklerinizden (sorumlu olduğunuz şeylerden) mesulsünüz.”2
Bu sorumlulukların hepsi önemlidir. Fakat hepsinden daha önemlisi aile reisi olarak bize emanet edilen yavrularımıza anne baba olarak yerine getirmemiz gereken sorumluluklarımızdır. Diyebiliriz ki zamanın bugün cezbedici, ayartıcı, süslü, renkli; fakat tehlikeli şartları göz önüne alındığında her bir anne baba ailesi üzerinde puslu dağın çobanı gibidir. Bu yüzden zamanımızda onların sorumlulukları daha fazladır. Onların dikkatleri, özenleri, tedbirleri de bir kat daha fazla olmalıdır.
Bu konuda özellikle Kuran bizi uyarmaktadır; “Ey inananlar! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun.” [Tahrim,6]
O halde madem Allah bizi çoluk çocuğumuzun üstünde çoban yapmıştır, yukarıda saydığımız çobanlığın vasıflarını ve gereklerini hakkıyla ve en fazla bir dikkatle yerine getirmemiz gerekir. Çoluk çocuğumuza sahip çıkmamız gerekir. Bunun için yapmamız gerekenler vardır.
Ailemizi ayette belirtilen ebedi hüsrandan kurtaracak bir hayat tarzını yaşamaları için gereken bilgilerle donatmalıyız. Özellikle yaz tatiline gireceğimiz şu günleri bir fırsat bilmeli ve metni ve mealiyle beraber çoluk çocuğumuza Kuran seferberliği başlatmalıyız. Biz ve onlar, Kuranı yüzünden okuyabilmeli, bazı surelerini ezberlemeli ve Kuran mealini okumalı. “Allah bana ne diyor?” diye onu anlamalı, anlamaya çalışmalıdır. Kuran daima bizim gündemimizde bulunmalıdır. Önümüzdeki günler bunun için planlanmalı ve bir fırsata dönüştürülmelidir. Ailemizin manevî eğitimlerini önemsemeliyiz.
İkinci olarak peygamberimizin hayatı ve şahsiyeti rehber edinilmelidir. Bu gün maalesef muhafazakar ailelerde bile Kuran ve Peygamberimizin hayatına dair bilgiler çok derinlikli değildir. Birçoğu edinilmiş ve kazanılmış bilgi değil verilmiş ve işitilmiş bilgilerden öteye gidememektedir. Oysa onun örnek hayatı özümsenmeden, hayata tatbik edilmeden Allah’ın rızasına uygun mutlu bir ömür sürmek mümkün değildir.
Başta Peygamberimiz olmak üzere İslam’ın önder şahsiyetleri ve onların örnek yaşantılarını çocuklarımıza tanıtmalı, onları rehber kabul etmeleri sağlanmalıdır. Aksi halde çocuklarımız hayat rehberlerini farklı dünyaların insanlarından seçeceklerdir. Onlara özenecekler, duygu ve düşünce dünyalarını onlar yönlendirecektir.
Çoluk çocuğumuza güzel bir çevre oluşturmak zorundayız. Dini duygu, beraber ve coşkuyla yaşanırsa kalıcı ve sahici olabiliyor. İnsan çevresinden etkilenen bir varlıktır. Özellikle İslam ile yeni mükellef olmuş çocuklarımız için bu durum gayet önem arzetmektedir. Yanlış bir çevrede yetişen, İslam’a mesafeli bir ortamda büyüyen çocuklar kendi öz kimliğine yabancı, inanç değerlerine uzak yetişmektedirler.
Onları manevî ve ahlakî tehlikelerden korumak gerekir. Günümüzün puslu havasında pusuda bekleyen kurtların, çakalların hem sayısı hem cazibesi artmıştır. Çocuklarımızın iman, ibadet ve ahlaklarını parçalamak için bekleyen bu kurt sürüsüne karşı büyük bir dikkat ve özen göstermek zorundayız. Çünkü biz çobanız. Sürüyü korumak öncelikle bizim görevimizdir. Kuzularımızı kurda kuşa yem etmememiz gerekir. Bu gün pusudaki o kurtlar, en başta internet, televizyon, yanlış arkadaşlıklar, uygunsuz iklimler ve ortamlardır. Bir bahçıvan gibi çiçeğimize hizmet etmeli ve onu ayrık otlarından, zararlı haşerattan korumalıyız. Yoksa bu çiçekler açmadan solacaklardır.
Sınırlarımızın farkında olmalıyız. Haram ve helal duygusunu biz yaşamalı ve bunu çoluk çocuğumuza da öğretmeliyiz. Bu gün özellikle gençlere aşılanan duygu sınır tanımamaktır. Bunu da özgürlük zannetmektedirler. Oysa sınır tanımamak haddi aşmaktır. Anarşidir. Bunun manevi anlamı günah ve isyandır. Sınırlara dikkat etmek kölelik ve tutsaklık değil aksine huzur ve mutluluktur. Günah işlemek bir özgürlük değildir. Aksi halde bizim sınırlarımızın da bir kutsallığı kalmaz. Onları da başkaları çiğner. Huzurlu bir hayat için herkesin sınırlara dikkat etmesi yine herkesin yararınadır. Herkesin trafik ışıklarını ihlâl ettiğini düşünelim. Olacak olan sadece kaostur.
Puslu dağda çoban olmak zor zanaat. Akşam sürülerle eve döndüğümüzde günün sonunda hesap vermek var. “Sana verilen üç beş emanete sahip olabildin mi? Onları kurda kuşa yem etmeden, hırsıza, arsıza, ahlaksıza kaptırmadan eve geri getirebildin mi? Onların imanlarını, ibadet hayatlarını, duygu ve düşünce dünyalarını, ahlâklarını, sevgilerini, nefretlerini, helâl ve haram hassasiyetlerini sana emanet etmiştim. Bunlara sahip olabildin mi?” diye sorarsa malın mülkün sahibi verilecek cevabımız nedir?
“Ey iman edenler! Allah’a ve Peygambere hainlik etmeyin; (sonra) bile bile kendi emanetlerinize ihanet etmiş olursunuz.” [Enfal,27] Puslu dağda çoban olmak zor zanaat vesselam.
………………………………………………………………………
1 Bkz.Hak Dini Kuran Dili, Elmalı’lı Tefsiri. Hayat Kitabı Kuran, M. İslamoğlu, c.2, sh. 842, 2 Buhârî, Ahkâm 1, Müslim, İmâret 20, (1829)
Burhan Dergisi