Diğer Haberler Son Dakika 

DİN İSTİSMARI NEDİR?

İstismar, “bir kimse ya da grubun iyi niyetini kötüye kullanmak, sömürmek” gibi anlamlara gelir. Din istismarı ise; “din sömürüsü yapmak, dine dair kavramlar ve değerler yoluyla insanları aldatarak maddi veya manevi çıkar elde etmek yani kendi menfaatleri için dini kullanmak” demektir.

Tarih boyunca birçok kişi ve grup, dinin insanlar üzerindeki etkisinden faydalanarak çeşitli kazançlar elde etmeyi denemiş, din tüccarlığı yapmaktan çekinmemiştir. Bu kişi ve gruplar, kimi zaman ayet ve hadislerin anlamlarını çarpıtmış; kimi zaman da, insanları dinden uzaklaştırmak için dinî kavramların içini boşaltmaya çalışmıştır. Daha Peygamberimiz (s.a.s.) hayattayken, Medine’de Mescid-i Nebevi’ye alternatif olarak münafıklar tarafından bir mescit inşa edilmesi; Müslümanlar arasında ayrımcılık ve din istismarının tipik örneklerinden biridir. Meşruiyet kazandırmak için de, Hz. Peygamber’den bu mescidi ibadete açmasını ve dua etmesini istediler. Kuran-ı Kerim’de (Tevbe 107) “zararlı eylemler gerçekleştirmek üzere yapılmış mescid” anlamına gelen “Mescid-i Dırâr” olarak söz edilen bu mescitte namaz kılmaması için Peygamberimiz uyarılmıştır. (bk. Tevbe 108). Sonrasında bu binayı yıktıran Hz. Peygamber’in, bu eylemi gerçekleştirenlere karşı verdiği sert tepki; günümüzde din istismarına yeltenenlere karşı nasıl davranmamız gerektiğini bize göstermektedir.

Dini istismar etmek, sadece bugünün sorunu değildir. Dinler tarihiyle başlayan binlerce yıllık bir geçmişi vardır. Peygamberler, din ile toplumların ahlaklı yaşamalarına gayret ederken; çıkarcılar, aldatıcılar, zalim yöneticiler ve sahtekâr din adamları da toplumu din ile nasıl aldatacaklarının yollarını aramışlardır. Din istismarının, Müslümanlarda planlanmış ve organize biçimiyle ilk defa Sıffîn Savaşı’nda ortaya çıktığını görüyoruz. Muaviye, meşru halife Hz. Ali’ye (r.a) karşı başlattığı isyan hareketinde, savaşı kaybedeceğini anlayınca, mızrakların ucuna Kur’an-ı Kerim sayfalarını geçirerek savaşın seyrini değiştirmeye çalışmıştır. Bu olaydan sonra, Kuran ve din sadece savaşlarda değil, kurumsal ve siyasal organizasyonlarda da Müslümanlar arasında bir aldatma ve istismar aracı olarak kullanılmıştır. Kuran, çıkar ve ikbal peşinde koşanların mızraklarının ucundan hiç inmeden, biçim değiştirerek hep devam etmiştir. 

Muaviye’nin bu saygısız davranışına, “Allah ile Aldatmak” adlı eserinde değinen Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk şöyle diyor: “Hz. Ali’ye karşı çıkan saltanat düşkünleri, Ali’nin kılıcı karşısında ezileceklerini anlayınca, Kuran yazılı parşömenleri mızrakların ucuna sokup ‘‘Biz, bunu hakem yapmak istiyoruz’’ diyerek karşılarındakileri durdurabilmişlerdir. İslam tarihinde, Allah ile aldatmanın ilk ve en yaman görünümü budur. Hz. Ali, hükümlerini ayaklar altına aldığı bir kitabın kâğıtlarını ‘‘hakem’’ yapma aktörlüğüne kalkan bir zihniyetin güvenilir olmadığını en gür sesiyle haykırmışsa da, bu tarihsel aldanmayı önleyememiştir. Allah ile aldatmanın bu dehşetli tablosundan ders almasını bilmeyen bir kitlenin, dinden rahmet bulmasını beklemek, Allah gerçeğini ciddiye almamak olur.”

Her Müslüman, namazda okuduğu Fatiha suresinin 5’inci ayetinde Allah’tan, sıratı müstakim üzere kendisine hidayet verilip o nimet verilen yolda olmayı diler. Araf suresinin 16’ıncı ayetinde de; şeytanın, sıratı müstakim yolu üzere oturacağı haber verilir. Yani biz her gün sıratı müstakimi isterken, şeytan o yol üzerinde oturarak o yolun yolcularını sıratı müstakimden alıkoymaya çalışır.

“Ey insanlar! Allah’ın verdiği söz gerçektir. Dünya hayatı sakın sizi aldatmasın, o aldatma ustası da Allah hakkında sizi kandırmasın” (Fâtır 5) ayetindeki çağrı, bütün insanlığadır. Rabbimiz kesin bir ifade ile “Allah’ın vaadi haktır” buyuruyor. Yani “ister inanın, ister inkâr edin bu vaat haktır ve gerçekleşecektir” emri çok ciddiye alınması gereken bir ilahi uyarıdır. Ayetteki ikinci uyarı, dünya hayatının aldatıcı olmasıdır. İlahi uyarılara uymayıp kendi arzu ve istekleri doğrultusunda yaşayanların sonlarının hüsranla biteceği de Kuran’da haber verilmektedir. Ayetteki üçüncü ilahi uyarı da, aldatıcıların Allah’ın adını kullanarak aldatmamasıdır.

Din ahlâktır. Hz. Peygamber, “Bizi aldatan bizden değildir” buyurmuştur. Dinin birinci şartı Allah’a iman, onun ardından da doğruluktur. Namazdan, ibadetten, her şeyden önce doğruluk gelir. Müslüman özü, sözü doğru, olgun bir insandır. Namaz kıldığı halde hile yapan, insanları aldatan, sonra mübarek gecelerde ibadet etmekle bütün günahlarının silineceğini sanan kimse; yalnız kulları değil, haşa Allah’ı da aldatmaya kalkışmaktadır. Bu tür insanlar, hem bile bile yalan söyleyerek insanları kandırmaya çalışır, hem de her namaz kıldığında günahının silineceği hayaliyle hayatına devam eder!

Ortaçağ Avrupa’sında “Alchindus” olarak tanınan ilk İslam Filozofu Kindi’nin (ö. 866), dönemin halifesi Mu‘tasım-Billâh’a takdim ettiği Kitab Fi’l-felsefeti’l-ûlâ adlı eserinin giriş bölümünde şöyle der: “Bir şeyin ticaretini yapan onu satar. Sattığı ise artık kendisinin değildir. Dolayısıyla din ticareti yapanın dini yoktur.” Ünlü filozofun bu cümleleri, din istismarı yapmanın ne anlama geldiğinin özeti gibidir.

Hikâye olunur ki, yaralı bir kuş, Hz. Süleyman’ın huzuruna çıkarak kanadının bir derviş tarafından kırıldığını ve ondan şikâyetçi olduğunu söyler. Hz. Süleyman, dervişi huzuruna çağırtır ve bu konuda açıklama ister. Derviş, olayı şöyle anlatır: “Ben bu kuşu avlamak istedim. Beni gördü ama kaçmadı, yanına kadar gittiğimde yine kaçmadı. Ben de bana teslim olacağını düşünerek üzerine atladım. Tam yakalayacağım sırada kaçmaya çalıştı, o esnada kanadı kırıldı.” Hz. Süleyman, kuşa niçin kaçmadığını sorduğunda, kuş şöyle dedi: “Avcı olsaydı elbette kaçardım. Onu derviş kıyafetinde gördüğüm için endişelenmedim; çünkü Allah’tan korkar ve bana zarar vermez diye düşündüm.”

Süleyman Peygamber, kısasın yerine getirilmesi için dervişin kolunun kırılmasın emreder. Verilen karardan memnun olmayan kuşun önerisi oldukça manidardır: “Efendim, onun kolunu kırarsanız, kolu iyileşince yine aynı şeyi yapabilir. Onun üzerindeki derviş elbisesini çıkarttırın ki; bundan sonra onun derviş kılığına bakarak, benim gibi kimse aldanmasın!”

       (Yararlanılan Kaynaklar: TDV Kuran Yolu Tefsiri, Diyanet Haber-Din İstismarı,  İlahiyatçı Abdulbaki Erdoğmuş-Din ile Aldatmak,  M. Necip Yavuzer- Allah’ın Adını Kullanarak İnsanları Aldatmak, Prof. Dr. Süleyman Ateş-Bizi Aldatan Bizden Değildir)

       Hazırlayan: Bahtiyar Budak–Emekli Edebiyat Öğretmeni

En son Haberler