Diğer Haberler Son Dakika 

“Ağasar” Adının Eki Kökü

Gündelik dilde kullandığımız birçok kelimenin kaynağını ve dil kökenini fazla merak etmeyiz. Onu bir mesaja veya araştırma konusuna peylediğimizde ise barındığı evreni didik didik etmekten de geri durmayız. Kültürel müktesebatımızı araştıran kalemim başlıktaki idari ve coğrafi birimin ekine köküne uzanmak istedi. Şalpazarı ilçemizin köylerinin ortak adı olan Ağasar adının nasıl ortaya çıkmış olabileceğini, yaşadığı dil havzası bağlamında birkaç yönden ele almaya çalıştım.

İnsanlarda olduğu gibi dilde de aileler, akrabalar, mekânlar ve komşular vardır. Bizim dilimiz asırlar boyu Arapça ve Farsça ile sıkı ilişkiler kurmuş, onlardan etkilenmiştir. Öyle bir aşamaya gelinmiş ki zihin ve mekân yakınlığındaki kelimeler sanki evimizin komşusu değil gelini olmuş, başköşeye konmuş; kuşaktan kuşağa annesi, dedesi, ebesi şeklinde yeni rollerle dil ailemizde devam edegelmişlerdir. Bilimde, fikirde, dinde, sanatta, edebiyatta ve kültürde bizleri o kadar derinden etkilemiş ki dinin temel kavramları bile aslî sayfalarında bırakılarak onların yerine Farsça karşılıkları ikame edilmiştir. Aşağıdaki sözcüklerin Farsça’dan Türkçemize transfer edildiğini okuyunca şaşırmayacağınızı ümit ediyorum:

Oruç, namaz, terazi, terzi, merdiven, hakan, zehir, zengin, zemin, yaban, yaren, günah, günahkâr, mühür, müjde, nişan, niyaz, koz, koza, köfte, hafta, para, padişah, zımba, sehpa, saray, peygamber…

Arapça ile Farsça’nın dil ve edebiyatımıza tesiri ve nüfuzunun tarihi onlarca yüzyılın arkasındadır. Bu etkiler belli bir çağda başlayıp ilerlemiş ve zirveye ulaşmıştır. Sonunda dil ve edebiyattan öte tarih, sosyoloji, kültür, din, coğrafya, bilim ve sanat gibi pek çok alanlarda Türkçemizin vadilerinde sınır tanımayan yayılış ve etkileşimler söz konusu olmuştur.

Türk Milli Kültürü (1) kitabından öğrendiğimize göre Türk boyları ve umumiyetle Türk siyasi kuruluşları şahıs adları ile anılmamışlardır (s.230). Hatta Selçuklu, Osmanlı gibi adlar Türk kültürü mahsulü değildir. Arap, Fars ve Moğol tesiri ile sonradan ortaya çıkmış isimlendirmelerdir. Oğuzlar (2) adlı eserde ise Türklerin gittikleri, kondukları yerlere kendi adlarını verdiklerine rastlanılmadığı belirtilmektedir.

Ağasar için isimlendirmenin mekân ve coğrafya olarak kendisini çevreleyen diğer Türk boyları ve ailelerince yapılmış olabileceği kuvvetle muhtemeldir. O zaman Ağasar’da oturduğu halde Giresun’un doğusunda, Trabzon’un batısında ünlenen bir veya birkaç ağa vardır. Ağa unvanı/adı, Farsçadaki  “-sar” ekiyle birleştirilerek “ağanın yeri, ağaların yaşadığı yer” anlamında  “Ağasar” olarak ortaya çıkmış olabilir. Bu ağalardan hareketle “Ağa beni sar, Ağasar” türü bildik rivayetler ise efsanedir. Farsça’dan Osmanlı Türkçesine geçen “-sar” eki yer ve mekân bildiren birleşik kelimeler yapar. Ayrıca bir şeyin sıklıkla bulunduğunu bildirir. Yine aynı dilden “-zar” eki de isimlerin sonlarına gelerek yer adları oluşturur. Gülizar, lalezar gibi.

Osmanlı Türkçesinde bol tüylü, esmer ve boz renkli abaya “ağser” denilmektedir. Aba ise genellikle yünden yapılan, bol kesimli bir giysi olarak tanımlanır. Tarım ve hayvancılığın sosyal ve ekonomik hayatın tüm alanlarını yönlendirdiği eski devirlerde aynı tip abanın yaygınlık kazanmış olabileceğini düşündüğümüzde yine Ağasar dışındaki Türkler tarafından “ağser, ağsar, ağasar” şeklinde giysilerine nispetle isimlendirilmiş olmaları zayıf ihtimalle mümkündür. Ayrıca Trabzon Yer Adları (3) kitabından Ağasar adının (s.362) Bizans kaynaklarında agas ve Persçe-Türkçe saray anlamından, ağanın oturduğu yer, şeklindeki naklini de şuracıkta nakletmiş olalım.

Buraya kadar yazılanlarla konu ve yöreyle ilgili araştırma ve derlemelerde gördüğümüz yaklaşımlar Ağasar adının eki kökü hakkında ikna ve tatmin edici bilgiler sunmamaktadır.  Divanü Lugat-it Türk (4) kitabında geçen ağmak/ağsamak fiili günümüzde Beşikdüzü Oğuz köylerinde yaşamaktadır. Divanda “ağmak (agmak)” fiili var. “Ağmak;” çıkmak, yukarı çıkmak, yükselmek, belirmek, aşmak, meyletmektir.           “O dağa ağdı” demek “dağı aştı” demektir. Ağsadı dediğimizde “O dağı aşmak istedi“ olur. Bu da ağsar(agsar) – ağsamak (agsamak) fiilidir. Ağsamak; tepeye doğru aşmak istemek, aşmak için eğilim göstermektir. Yukarıya doğru yükselerek aşmak eğilimi vardır.

Oğuz’da ağmak “Zorla namaz göğe ağmaz,” atasözünde geçer. Bu söz, Allah için yapılan ibadetin kabına sığmayan bir coşkunluk, ihlas ve huşû ile yapılmasının makbul sayılacağı; isteksiz, gönülsüz yapılacak iş ve eylemden gerekli verimi ve başarıyı elde etmeyi beklemeyin anlamında kullanılır.

Kültürel müktesebatımız Ağasar (Ağsar) adının ağmak/ağsamak fiilinden türetildiğini açıkça göstermektedir. Önceki paragrafta açıklandığı üzere ağsamak; çıkmak, yukarı çıkmak, yükselmek (istemek), yamaç yukarı meyletmek, meyledip aşmak anlamına gelir. Farsçadaki “ –sar” eki Türkçe bir kelime ile birleştiğinde mekân adları meydana getirir. Ayrıca yeni oluşan birleşik kelime orada bir şeyin çoklukla bulunduğunu ifade eder. Bu durumda ağsar/ağasar; vadiden tepeye (dağa) doğru birçok yerleşmeleri anlatır.

Sonuç olarak Türkçemize ve kültürümüze en uygun tanımlamayı şöyle yazabiliriz: Ağasar, aşağıdan yukarıya doğru yayılıp dağılan yerleşim birimlerinin ortak adıdır.  Dere içinden yamaca yukarı yayılmış iskân ve ikamet mahalli demektir.

22.04.2022, Beşikdüzü.

En son Haberler