İSRA VE MİRAÇ OLAYI
Hz. Peygamber’in (s.a.s), Mekke’deki Mescid-i Harâm’dan, Kudüs’teki Mescid-i Aksa’ya götürülmesi şeklinde gerçekleşen olağanüstü olay; İslâmî kaynaklarda, geceleyin yürüme anlamına gelen “isrâ “kelimesiyle anılır. Bu yolculuğun, göklere yükseltilme safhası da, “miraç” kelimesiyle ifade edilir. İsrâ olayı, “Bir gece, kendisine bazı ayetlerimizi gösterelim diye kulunu Mescid-i Harâm’dan çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksa’ya götüren Allah eksikliklerden münezzehtir…” (İsrâ 1) ayetiyle Kuran’da; miraç olayı ise, Hz. Peygamber’in sahih hadislerinde bildirilmektedir.
Buhari ve Müslim’de yer alan hadis rivayetlerinin ortak noktalarına göre, olay şu şekilde özetlenebilir: Bir gece Rasûlüllah (s.a.s) Kâbe’de iken, (bazı rivayetlerde uykuda bulunduğu sırada veya uyku ile uyanıklık arası bir halde iken) Cebrail geldi. O’nun göğsünü açtı, zemzemle yıkadıktan sonra içine iman ve hikmet doldurup kapattı. Sonra “Burak” adlı bineğe bindirilip Mescid-i Aksa’ya götürüldü. Hz. Peygamber, orada iki rekât namaz kılıp dışarı çıktığında; Cebrail biri süt, diğeri şarap dolu iki kap getirdi. Rasûlüllah süt dolu kabı seçince, Cebrail kendisine “fıtratı seçtin” dedi; ardından da onu alıp dünya semasına yükseltti.
Semaya yükseltilen Rasûlüllah, Kuran’da “Sidretü’l-Müntehâ” (hudut ağacı) denilen hudut noktasının ötesine, Cebrail’in geçme imkânı olmadığı için, “refref” denilen bir araçla tek başına yükselmesini sürdürdü. Bu sırada kendisine evrenin sırları, varlığın kaderiyle hükümlerin tespiti için görevlendirilmiş olan meleklerin çalışmaları gösterildi. Bir beşerin insan olma özelliğini koruyarak, Allah’a yaklaşabileceği son noktaya kadar ulaştı.
Mekândan münezzeh olan Allah Teâlâ ile “âlemlere rahmet” olarak gönderildiğini bildirdiği Hz. Muhammed arasında, insan idrakinin kavramaktan âciz olduğu bir şekilde gerçekleşen bu buluşma sırasında; Rasûlüllah’ta, içlerinden günahkâr olanlar, bir süre cehennemde cezalandırıldıktan sonra, bütün ümmetinin cennete kabul edileceği müjdelendi. Kendisine bir hediye olarak da Bakara suresinin “Âmene’r-resûlü…” diye başlayan son iki ayeti verildi. Ayrıca, İslâm’ın temel ibadetlerinden olan beş vakit namaz da emredildi.
İsrâ ve miracın mahiyetine yönelik en önemli tartışma; onun bedenen mi, yoksa ruhen mi gerçekleştiği konusudur. Müfessirlerin çoğunluğu miracı, Hz. Peygamber’in hem bedeniyle hem de ruhuyla uyanıkken yaşadığı bir olay olarak kabul etmişlerdir. Miracın uykudayken veya uyanık iken ruhen vuku bulduğunu söyleyenler de vardır. Bu görüşü benimseyenler, Kuran’da sadece “isrâ” denilen gece yolculuğunun olduğunu, onun da beden ile ilgisinin olmadığını ileri sürmüşlerdir. Bu görüşlerine, Hz. Ayşe’nin, “Kim o gece O’nun yatağından kalkıp gittiğini söylerse, O’nun getirdiklerini inkâr etmiş olur” sözünü delil olarak göstermişlerdir. Ayrıca, İsrâ suresinin birinci ayetiyle isrânın bir yolculuk olduğunun, 60’ıncı ayetiyle de rüya olduğunun ifade edildiğini vurgulamışlardır.
Miracın hem ruhen, hem de bedenen gerçekleştiğini kabul edenler; Hz. Peygamber hayatta iken bu olayın gerçekleştiğini, dolayısıyla o esnada ruhun cesedi terk etmediğini söylemişlerdir. Eğer rüya olarak gerçekleşmiş olsaydı, Mekkelilerin buna itiraz etmelerinin bir anlamı olmayacağını da vurgulamışlardır. Yine miraç olayının hicretten önce, Hz. Ayşe’nin evliliğinin ise hicretten sonra gerçekleştiğini hatırlatılarak; Hz. Ayşe’den nakledilen, “O gece Peygamber geri geldiğinde yatağı hala sıcaktı” gibi rivayetlerin gerçek olamayacağını savunmuşlardır. Bu görüşü benimseyenlere göre, miraç olayı; Hz. Peygamber’e, Allah’ın büyük bir lütfu ve armağanıdır. Madde âleminden, zamansız ve mekânsız bir âleme yükseliştir.
Kaynaklarda isrâ ve miracın, Hz. Peygamber’in hayatında kaç defa gerçekleştiği meselesi de önemli bir yer tutmaktadır. Bunun sebebi, rivayetlerde ortaya çıkan tarih, tasvir ve bilgi farklılıklarıdır. Bazılarına göre isrâ biri uyanıkken diğeri de uyku halinde olmak üzere iki defa meydana gelmiştir. Diğer bir görüşe göre, her ikisi de uyanık olduğu halde bedenle gerçekleştiği yönündedir. Bunlardan ilki Mescid-i Aksa’ya, diğeri önce Mescid-i Aksa’ya, oradan da semaya kadar olanıdır. Bir kısmına göre ise üç defa veya daha fazla meydana gelmiş, bunların biri ruh ve bedenle uyanıkken, diğerleri uyku halinde olmuştur. İsrânın bir defa uyanıkken bedenle, miracın ise bir defa ruhen gerçekleştiği görüşü de mevcuttur. Ancak çoğunluğun görüşü, her ikisinin de aynı gecede gerçekleştiği yönündedir.
Hz. Peygamber (s.a.s) miraç olayını anlattığında, bunu duyan müşrikler yoğun bir kampanya başlatarak, O’nu suçlamaya ve alaya almaya başlamışlardı. Bu kampanya, bazı Müslümanları da etkileyerek şüpheye düşürmüştü. Olayın gerçek olup olmadığını araştırmak isteyenler, Mescid-i Aksa’ya yönelik ve Mekke’ye gelmekte olan bir kervanla ilgili sorular sorarak Hz. Peygamber’i sınamışlardı. Hz. Peygamber’in verdiği bilgilerin doğruluğu Müslümanları şüpheden kurtardıysa da, müşriklerin inatlarını kırmaya yetmemişti. Hz. Ebu Bekir, olayı kendisine anlatarak hala inanmaya devam edip etmeyeceğini soran müşriklere, “O söylüyorsa şüphesiz doğrudur” cevabını vermişti. Bu olay karşısındaki tutumu nedeniyle Hz. Ebu Bekir, Hz. Peygamber tarafından “sıddık” lakabıyla onurlandırılmıştı.
Miraç olayının gerçek oluşu konusunda, tüm Müslümanlar birleşmişlerdir. Ancak olayın gerçekleşme biçimi İslam bilginleri arasında görüş ayrılıklarına neden olmuştur. Buna göre, tefsir ve fıkıh ilimlerinde otorite kabul edilen sahabeden İbn Abbas’ın da içinde bulunduğu bazı bilginlere göre, Miraç olayı uykuda gerçekleşmiştir. Âlimlerin büyük çoğunluğuna göre ise, uyku durumunda ve rüyada değil, uyanık iken gerçekleşmiştir. Miraç olayının gerçekleştiği gece, Müslümanlarca kadir gecesinden sonra en kutsal gece sayılmış ve bu gecenin ibadetle ihyası gelenekleşmiştir.
Miraç, hicretten bir yıl önce meydana gelmiştir. Müslümanların çoğunluğu miracı, recep ayının 27’inci gecesinde kutlamaktadır. İsrâ olayı Kuran-ı Kerimde, miraç olayı ise Sevgili Peygamberimizin sahih hadislerinde bizlere bildirilmektedir. İsrâ ve miraç ile Hz. Peygamber’in metafizik bir tecrübe yaşadığında şüphe yoktur. Rasûlüllah’a yaşatılan bu tecrübe, namaz ile taçlandırılmıştır. Hz. Peygamber, yaşadığı bu olağanüstü tecrübeden sonra ümmetine dönmüş ve onları da namaz ile Yaratıcılarına ruhen yükselmeğe çağırmıştır.
Miraç olayının bir mucize olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Faruk BEŞER şöyle der: “Bu mucize, bizim bildiğimiz ve tanıdığımız tabiat kanunlarını aşan, onlara bağlı kalmayan, Allah’ın peygamberlerine ikramı ve harikulade olaylardır. Miraç, iki aşamalı manevi bir yolculuktur. Birinci yolculuk olan isrâ, Kuran-ı Kerim’de (İsrâ 1) açıkça anlatılır. Dolayısıyla bu yolculuğun isrâ bölümünü inkâr küfürdür. İkinci aşama ise miraçtır. Miraç, Kuran-ı Kerim’de çok açık ifadelerle anlatılmaz. İsrâ suresinin bazı ayetleri ve Necm suresinin ilk on sekiz ayeti ona müteşabih, yani sembolik denilebilecek ifadelerle işaret eder. Miraç olayının teferruatını Hz. Peygamber anlatmış ve O’nun anlattıkları, hemen hemen bütün hadis kitaplarında vardır. Zorunlu bilgi/tevatür ifade etmedikleri için, bunları inkâr edene kâfir denmez. Ama sahih olmanın en üst seviyesinde bulundukları için, inanmayan dalalete düşer ve bidatçı olur.”
(Yararlanılan Kaynaklar: TDV Kuran Yolu Tefsiri, TDV İslam Ansiklopedisi, Bayburt İl Müftüsü Kemalettin Aksoy-İsrâ ve Miraç Olayı, Sorularla İslamiyet-Miraç)
Hazırlayan: Bahtiyar Budak-Emekli Edebiyat Öğretmeni
NOT: Önümüzdeki pazar gününü (27 Şubat 2022), pazartesine bağlayan gece Miraç gecesidir. Bu gecenin, tüm insanlığın barış ve mutluluğuna vesile olmasını diliyorum.