Diğer Haberler Son Dakika 

Din İşleri Yüksek Kurulu Fetvaları

Açıklama: İbadetlerde nafile, Türkçede kullandığımız “boşuna, boş yere” anlamının tersine; “ziyade, ilâve, fazlalık, ekstra” gibi anlamlara gelir. Ayet-i kerimede, “İbrahim’e İshak’ı ve nafile (üstüne bir de armağan) olarak Yakup’u lütfettik; her birinin salih insan olmasını sağladık” (Enbiya 72) buyrulmaktadır. Hz. Peygamber’in hadislerinde farz ve vâcip niteliğinde olmayan ibadetlerin “nafile ve tatavvu” kelimeleriyle ifade edildiği görülür. Nafile ibadetler, farzları takviye eder ve kulun Allah’a yakınlaşmasına vesile olur. Allah Rasûlü (a.s.), “Kıyamet gününde kulun hesaba çekileceği ilk amel, namazdır. Eğer namazı düzgün olursa, işi iyi gider ve kazançlı çıkar. Namazı düzgün değilse, kaybeder ve zararlı çıkar. Şayet farzlarından noksanlık olursa; Yüce Allah, “Kulumun nafile namazları var mı, bakınız” buyurur. Farzların eksiği nafilelerle tamamlanır. Sonra diğer amellerinden de bu şekilde hesaba çekilir” (Tirmizi) buyurmaktadır.

Soru: Vakit namazlarıyla birlikte kılınan sünnetleri terk etmenin sakıncası var mıdır?

Cevap: Farz namazların öncesinde ve sonrasında kılınan sünnetler, müekked ve gayrimüekked sünnetler olmak üzere iki kısımdır. Müekked sünnet, Hz. Peygamberin sürekli kıldığı fakat bağlayıcı olmadığını göstermek amacıyla bazen terk ettiği; gayrimüekked sünnet ise bazen kıldığı, bazen de terk ettiği sünnet demektir. Müekked sünnetleri mazeret olmadan terk etmek doğru değildir. Gayrimüekked sünnetler (ikindi ve yatsı namazının ilk sünnetleri gibi) ise, mazeret olmadan da bazen terk edilebilirler.

Soru: Nafile namazları camide mi, yoksa evde mi kılmak daha faziletlidir?

Cevap: Hz. Peygamber, farz namazların cemaatle kılınmasını tavsiye etmiş ve “Cemaatle kılınan namaz, yalnız kılınan namazdan yirmi yedi derece daha faziletlidir” (Buhari, Müslim) buyurmuştur. Diğer bir hadislerinde ise “Eğer müminler yatsı ve sabah namazlarını cemaatle kılmanın sevabını bilselerdi emekleyerek de olsa cemaate katılırlardı” (Buhari) buyurmuştur. Hz. Peygamber, gerek beş vakit farz namazların öncesinde ve sonrasında, gerekse farz namazlardan ayrı olarak sünnet ve nafile namaz kılar; sünnet ve nafile namazların evde kılınmasının daha uygun olacağını belirtirdi. Bir hadisinde şöyle buyurmuştur: “Biriniz farz namazını mescitte kıldığı zaman, o namazından evine de bir pay ayırsın. Zira Allah Teâlâ, bu nafile namaz sebebiyle evinde hayır yaratır” (Müslim, İbn Mâce) buyurmuş; hatta “Namaz kılmayarak evlerinizi kabirlere çevirmeyin” (Buhari) uyarısında bulunmuştur. Buna göre, farz namazların sünnetleri dâhil tüm nafile namazların camide kılınması mümkün olmakla birlikte, evlerde kılınması daha faziletlidir.

Soru: Sağlık ve güvenlik gibi görevlerde çalışan bir kimse, namazların sadece farzını kılıp sünnetleri terk edebilir mi?

Cevap: Vakit namazlarının öncesinde ve sonrasında kılınan sünnet namazlar, farz namazlara hazırlayıcı ve bu namazlarda oluşabilecek eksiklikleri tamamlayıcı ibadetler olarak değerlendirilmiş; ayrıca Hz. Peygamber’e bağlı olmanın bir göstergesi kabul edilmiştir. Bunun için, bu namazların mümkün oldukça kılınması tavsiye edilmiştir. Farz namazlar ile birlikte kılınan düzenli nafileler de kılınmalıdır. Önemli mazeretleri olanlar ise, alışkanlık haline getirmemek kaydıyla gerektiğinde bu sünnetleri terk edebilirler.

Soru: Farz namazlarla birlikte kılınan sünnet namazların dayanağı nedir?

Cevap: Hz. Peygamber (a.s.) farz namazların öncesinde ve sonrasında sünnet namazları kılmış ve ümmetine de tavsiye etmiştir. Bundan dolayı vakit namazlarıyla birlikte eda edilen düzenli sünnetler imkânlar ölçüsünde kılınmalıdır.

Soru: İkindi namazının sünneti ile yatsı namazının ilk sünnetinin birinci oturuşlarında niçin “salli” ve “bârik” ve üçüncü rekâtın başında “sübhaneke” duaları okunur?

Cevap: Hanefilerde öğle ile cuma namazlarının ilk sünnetleri hariç, genel olarak nafile namazların her iki rekâtı müstakil bir namaz sayıldığı için, ilk oturuşlar da son oturuş konumunda olur. Bunun için ikindi ile yatsı namazlarının farzlarının öncesinde kılınan nafile namazların ilk oturuşlarında “salli” ve “bârik” duaları okunur. Aynı gerekçe ile ilk oturuştan kalktıktan sonra başlanacak rekâtta da “sübhaneke” okunur.

Soru: Öğle ve yatsının son sünnetleri dört rekât olarak kılınabilir mi?

Cevap: Öğle ve yatsı namazlarının son sünneti, iki rekât olarak kılınabileceği gibi, dört rekât olarak da kılınabilir. Hz. Peygamberin (a.s.), öğle namazının son sünnetini dört rekât kıldığı ve tavsiye ettiğine dair rivayetler bulunduğu gibi (Ebu Davûd, Tirmizi), iki rekât kıldığı ve tavsiye ettiğine dair rivayetler de mevcuttur (Buhari, Ebu Davûd). Ancak iki rekât kılındığına yönelik rivayetler daha kuvvetli ve meşhur olduğundan tercih edilmiş ve genel olarak uygulama bu yönde yerleşmiştir.

Soru: Namazlarda sübhaneke okurken “ve celle senâüke” kısmı niçin okunmaz?

Cevap: Namazın başında okunan “sübhaneke” zikri ile ilgili sahih hadislerde “ve celle senâüke” lafzı yer almamaktadır (Ebu Davûd). Bundan dolayı namazlarda bu cümle okunmaz. Cenaze namazı ise, ölüye dua olduğu için, başka duaların da yapılması mümkün olduğu gibi, “sübhaneke” zikrine “Allah’ım senin şanın yücedir” anlamındaki “ve celle senâüke” ifadesi de eklenebilir. Zira namaz dışında yapılan bazı zikir ve dualarla ilgili rivayetlerde “ve celle senâüke” ifadesi yer almaktadır.

Soru: Farz namazların üçüncü ve dördüncü rekâtında Fatiha’dan sonra niçin başka ayet veya sure okunmaz?

Cevap: Kuran’da ibadetler, ayrıntıları belirtilmeksizin emredilmiştir. Farz, vacip veya nafile bütün ibadetlerin nasıl ve ne şekilde yapılacağı, Hz. Peygamber (a.s.) tarafından belirlenmiştir. Namazın kaç rekât kılınacağını, nerede ve nasıl kıraat, zikir, tesbih veya dua yapılacağını, rükûunun ve secdenin nasıl ve kaçar defa olacağını Hz. Peygamber göstermiş ve “Benim kıldığım gibi siz de namazı kılınız” (Buhari) buyurmuştur. Yani ibadetleri, nasıl emredilmişse o şekilde yapmak durumundayız. Farz namazların son iki rekâtında Fatiha’dan sonra sure okunmamasını da bu çerçevede değerlendirmek gerekir. Bununla birlikte farzların son iki rekâtında Fatiha’dan sonra sure okunursa, bu okuma namaza bir zarar vermez. Hanefî mezhebindeki makbul görüşe göre sehiv secdesi de gerekmez.

Soru: Erkeklerin kolu kıvrık veya kısa kollu gömlek ile namaz kılmaları caiz midir?

Cevap: Namaz kılan kimse, manen, Yüce Allah’ın huzuruna çıkmaktadır. Bu sebeple, kılık kıyafeti düzgün olmalıdır. Eskiden kolları sıvamak kibir alameti sayıldığı için, kolu kıvrık namaz kılmak mekruh kabul edilmiştir. Ancak günümüzde böyle bir algı söz konusu değildir. Öte yandan erkeklerin, kısa kollu gömlekle de namaz kılmalarında bir sakınca yoktur. Çünkü bu tutum da, kolları kıvırıp sıvamakta olduğu gibi yadırganacak bir durum olmaktan çıkmıştır.

Soru: Erkeklerin namazda başlarını örtmeleri gerekir mi?

Cevap: Hz. Peygamber ve ashab-ı kiram, İslam öncesinde olduğu gibi, İslam’dan sonra da günlük hayatlarında örf ve iklim şartları gereği başlarını örtmüşlerdir. Rasûl-i Ekrem, günlük kıyafeti ile namazlarını kılmış, ibadet için ilave veya bazı özel giysiler giymemiştir. Takke üzerine sarık sardığı gibi, sarıksız takke ve takkesiz sarık kullandığı da olmuştur (Tirmizi). Bazı âlimler Hz. Peygamber’in (a.s.) bu uygulamalarını göz önüne alarak namazda erkeklerin başını örtmesini sünnet kabul etmişlerdir. Diğer bazı âlimler ise, bunu örf gereği kabul ettiklerinden başı açık namaz kılmakta bir sakınca olmadığını belirtmişlerdir. Sonuç olarak namaz kılarken başın takke, sarık vb. bir şeyle örtülmesi evladır. Bununla birlikte baş açık bir hâlde namaz kılmak da caizdir.

Soru: Kaza namazı borcu olan kimse sünnet namazları kılabilir mi?

Cevap: Hanefî mezhebine göre kazaya kalmış namazları bulunan kimseler, farz namazların öncesi ve sonrasında kılınan sünnetleri de kılarlar. Vaktinde kılamadıkları namazları da ilk fırsatta kılmaya çalışırlar. Şafii mezhebine göre, üzerinde kaza namazı olan kimse, geçmiş namazlarının hepsini kaza etmeden bayram ve vitir namazı da dâhil sünnet-i müekkede olsun, gayrimüekked olsun hiçbir nafile namaz kılamaz. Üzerinde kaza namazı bulunan kimsenin, bütün zamanını bu namazları kaza etmeye ayırması gerekir. Hatta uyku, evin geçimi gibi terk edilmesi güç olan önemli bir iş hariç, bütün vakitlerini kazaya kalan namazlarını kılmakla geçirmesi gerektiğinden, nafile ile meşgul olması caiz değildir.

Soru: Kaza namazının delili nedir?

Cevap: Kuran’da vaktinde kılınamayan namazların kaza edilmesi ile ilgili olarak açık bir ifade bulunmamakla birlikte; Hz. Peygamber, vaktinde kılamadığı namazları kaza etmiş ve ashabına da bunu tavsiye etmiştir. “Kim namazı unutursa veya uyuyup kalırsa, hatırlayınca onu kılsın. Onun kefâreti ancak budur” (Buhari, Müslim) buyurmuştur. Yine Hz. Peygamber, Hendek savaşı sırasında harbin şiddetlenmesi nedeniyle kılamadıkları ikindi namazını, akşam ile yatsı arasında kaza etmiştir (Müslim). Ayrıca Hayber Fethinden dönerken, bir yerde konakladıklarında uyuyakalmışlar ve vaktinde kılamadıkları sabah namazını güneş doğduktan sonra kaza etmişlerdir (Müslim). Beş vakit namazın farzı ve vitir namazı kaza edilir. Kazaya kalan sabah namazı, o günün öğle vaktinden önce kaza edilecekse, sünneti de kaza edilir. Yine geçmiş namazlar, kazaya nasıl kaldıysa öyle kılınırlar; yani seferî olarak kaldıysa seferî, mukim olarak kaldıysa mukim gibi kaza edilir.

Unutma ve uyuma gibi bir mazeret olmaksızın, kasıtlı olarak terk edilen namazların kazası ile ilgili herhangi bir hadis bulunmamaktadır. Fakat bu kasıtlı olarak terk edilen namazların kazasının gerekmediği anlamına gelmez. Hz. Peygamber’in, bir mazerete dayalı olarak vaktinde kılamadığı namazları kaza etmesi ve sahabeye de bu yönde emir buyurması dikkate alınacak olursa; mazeretsiz olarak terk edilen namazların kaza edilmesinin öncelikle gerekli olacağı sonucuna ulaşılır.

Soru: Şükür secdesi nasıl yerine getirilir?

Cevap: Bir nimete kavuşan veya bir sıkıntıdan kurtulan Müslümanın, şükrünü yerine getirmek maksadıyla Allah rızası için yaptığı secdeye “şükür secdesi” denilir. Rasûl-i Ekrem’in, bir şeye sevindiğinde veya sevindirici bir haberle müjdelendiğinde Allah’a şükretmek için secde ettiği rivayet edilmiştir (Ebu Davud, İbn Mâce). Bu secdelerin abdestli olarak yapılacağı konusunda bir hadis bulunmamaktadır. Bazı fakihler namaza kıyas ederek, abdesti gerekli görmüşlerdir. Şükür secdesi şöyle yapılır: Kıbleye dönerek tekbir alıp secdeye varılır, secdede iken tesbihatta bulunduktan sonra Allah’a hamd ve şükür edilip yine tekbir alarak ayağa kalkılır. (Kaynak: Din İşleri Yüksek Kurulu Fetvaları)

Bahtiyar Budak

Emekli Edebiyat Öğretmeni

En son Haberler