Diğer Haberler Makaleler Son Dakika 

İFTİRA VE HÜKMÜ

        Sözlükte “yalan söylemek, uydurmak, asılsız isnatta bulunmak gibi” anlamlara gelen iftira; ahlâk terimi olarak, bir kimseye işlemediği bir suçu isnat etmek demektir. Hukuk ve ahlâkta iftira yerine daha çok “ifk” ve “bühtan” terimleri kullanılır. Türkçede “kara çalma” diye ifade edilen iftirayı atana da “müfteri” denir.

        Kuran-ı Kerim’de iftira ve aynı kökten gelen kelimeler, elli dokuz yerde geçmektedir. Bu ayetlerden birinde, “Kim bir hata yapar veya kasıtlı günah işler de onu bir suçsuzun üzerine atarsa, büyük bir bühtan ve apaçık bir günah işlemiş olur” (Nisâ 112) buyrulmak suretiyle iftiranın ne denli büyük bir günah olduğuna dikkat çekilmiştir.

        Hadislerde, büyük günahlar olarak sayılanlar arasında, iffetli bir kadına zina iftirasında bulunmak da vardır. Müminleri kötü huy ve davranışlardan uzak tutma gayreti içinde olan Hz. Peygamber (s.a.s), onları iftira konusunda da uyarmış, iftiranın insanın ahiret hayatını iflasa götürecek olan kul hakları arasında yer aldığını (Müslim) belirtmiştir. “Gıybet, din kardeşini hoşlanmadığı bir şey ile anmandır” buyuran Allah Rasulü’ne; “Söylenen ayıp eğer o kardeşimde varsa, ne dersiniz?” diye soruldu. “Eğer söylediğin şey onda varsa gıybet ettin, yoksa ona iftira ettin demektir” (Müslim) buyurdu.

        İslâm’da iftira haram kılındığı gibi, asılsız olması muhtemel haberler doğruymuş gibi kabul edilerek, bunları araştırmadan inanmak da yasaklanmıştır. (bk. İsrâ 36, Hucurat 6). Kuran-ı Kerim’de, Hz. Ayşe’ye yapılan iftira karşısında Müslümanların tutumu değerlendirilmiş ve kınanmıştır. Böyle bir habere hemen inanmamaları, iftiraya uğrayan hakkında hüsnü zanda bulunmaları gerektiği vurgulanmıştır. Bu tür asılsız isnat ve iftiraların yayılmasında ön ayak olanların dünyada da, ahirette de cezalandırılacağı bildirilmiştir.

        Hz. Ayşe’ye atılan iftira (ifk) olayında, Allah Rasûlü (s.a.s.), ona şöyle hitap etmişti: “Ey Ayşe! Senin hakkında bana şöyle şöyle şeyler ulaştı. Eğer suçsuz isen, Allah seni temize çıkartacaktır. Eğer bir günaha bulaştıysan, Allah’tan af dile ve O’na tövbe et. Çünkü kul itirafta bulunur ve tövbe ederse, Allah onun tövbesini kabul eder” (Buhari).

        Bu hadis, Hz. Ayşe’nin, hayatında karşılaştığı en ağır imtihanlardan biri olan “ifk hadisesi” ve akabinde geçirdiği sıkıntılı günleri detayıyla anlatan uzun bir rivayetin parçasıdır. İfk hadisesi, hicretin altıncı yılında, Hz. Peygamber’in düzenlediği bir seferin dönüşünde meydana gelen bir olaydan dolayı patlak vermiştir.

        Allah Rasûlü ile birlikte bu sefere katılan Hz. Ayşe, dönüş yolculuğunda, ordunun konakladığı bir yerde, geceleyin tam hareket edilmek üzereyken, devesi üzerinde taşınan ve “hevdec” adı verilen kapalı, yuvarlak ve üstü kubbeli kafesinden ihtiyaç gidermek için çıkmış; bu arada gerdanlığını da kaybetmişti. Gece karanlığında gerdanlığını ararken biraz oyalanmış ve bu arada ordu hareket etmişti. Hz. Ayşe’nin dışarı çıktığını görmeyen taşıyıcılar, zayıf yapılı olan Hz. Ayşe’yi içinde zannettikleri hevdeci deveye yükleyip yola koyuldular.

        Geri döndüğünde, ordunun uzaklaştığını gören Hz. Ayşe, kendisini almaya gelirler umuduyla olduğu yerde beklerken uykuya daldı. Ordunun artçılarından Safvân b. Muattal isimli sahabi, görevi gereği kamp yerini kontrol ederken, Ayşe annemizi görür. Onu devesine bindirerek, kendisi yaya olarak orduya yetişmek üzere hareket ederler. Bu nedenle kafileye ancak kuşluk sıcağında mola verdikleri zaman ulaşabildiler.

        Söz konusu gecikme, başlangıçta kötüye yorumlanmamış, hatta kimsenin dikkatini bile çekmemişken; münafıkların reisi Abdullah b. Übey, onlar hakkında iftiraya başladı. Buna alet olan birkaç kişinin katılımıyla iftira ve dedikodu yayılmaya başladı. Olayın gerçek mahiyetinden haberdar olmayan Peygamber Efendimiz, ailesiyle ilgili dedikodulardan son derece rahatsız oldu. Kendisine yapılan iftirayı duyan Hz. Ayşe de, Hz. Peygamber’in izniyle babasının evine gitti ve üzüntüsünden günlerce ağladı.

        Bu olaydan bir ay sonra Hz. Ayşe’nin suçsuz olduğunu bildiren ayetler geldi. Bu ayetlerde, yapılan dedikoduların tamamen asılsız ve iftira olduğu bildirildi. Hz. Ayşe’nin namuslu olduğu haber verildi. Müminlerin bu olayı işittiklerinde iftira olarak değerlendirmeleri gerektiği hatırlatıldı ve bu şekilde hareket etmeyenlerin tavrı kınandı. Allah’ın, müminleri bir daha buna benzer bir durumu tekrarlamaktan sakındırıp uyardığı açıklandı. İnananlar arasında çirkin şeylerin yayılmasını arzu eden kimselerin çetin bir azaba uğrayacağı (Nur 11-21) bildirildi.

        Allah’ın bildirmediği ve kendisinin haberdar olmadığı bir olay hakkında, Allah Rasulü’nün tereddüt içinde kalması gayet doğaldır. Gaybı bilmediğine ve insanların kalplerinden geçeni de okuyamayacağına göre, yapılan dedikodulardan etkilenmesi kaçınılmazdır. Hz. Peygamber, sevgili eşine, bu günahı işlediğine açıkça delalet eden bir kelime yerine; ona yaklaştığı ya da bulaştığı ihtimalini ifade eden bir kelime seçerek nasihatte bulunmuş ve bir kusur işlediyse, Allah’tan af dilemesini istemiştir.

        Bu olaydan çıkarabileceğimiz önemli sonuçlar vardır: Bunlardan ilki, Hz Peygamber’in, dedikoduların alıp yürüdüğü bir ortamda, gerekli soruşturmaları yapmış ve olayın netlik kazanmadığı dönemde bile, eşine kötü muamelede bulunmamıştır. İkincisi, insanlar hakkında kötü zanda bulunmamak ve ispatlanmamış olaylardan dolayı da kimseyi suçlamamaktır.

        Cenâb-ı Hak, iffetli kadınlara zina isnadında bulunup da dört şahit getiremeyenlere seksen sopa vurulmasını ve şahitliklerinin ebediyen kabul edilmemesini emretmiştir. İlgili ayette, erkeklere değil de, özellikle kadınlara yapılan iftiradan bahsedilmesi; bu işin daha çok erkekler tarafından işlenmesi, bundan da en çok kadınların etkilenmiş olmasından dolayıdır. Nitekim Hz. Ayşe, kendisine yönelik iftiradan dolayı çok büyük acı çekmiş; onun çektiği bu sıkıntı ve üzüntüyü belli ölçüde Allah Rasûlü de paylaşmıştır. Hz. Ayşe’nin masumiyeti anlaşılınca da, ona iftirada bulunanlar, Allah’ın emri gereğince cezalandırmıştır.

        Bu olaydan çıkarabileceğimiz üçüncü sonuç da şudur: Hz. Ayşe, bu sıkıntılı günlerinde bir ay boyunca babasının evinde kalmış, anne ve babasından çok yakın destek ve teselli görmüştür. Bu tür iftira ve isnatlara maruz kalan günümüz kadınlarının birçoğunun en başta ailelerinden gördükleri şiddet ve dışlama düşünülürse, Hz. Ayşe’nin ebeveyninin takındığı tavır örnek alınacak bir tavırdır.

        Nur suresinin 4’üncü ayet-i kerimesinde, kadınlara iftirada bulunup dört şahitle bunu ispat edemeyenlere uygulanacak cezalar bildirilmiştir. Bu cezalar; seksen sopa vurulması, ölünceye kadar tanıklıklarının kabul edilmemesi ve fâsık olarak nitelenmeleri gibi uygulamalardır.  Bu cezaların hedefi, cahiliye devrinde oldukça yaygın bulunan kötü bir âdete son vermektir. Bu dönemde insanlar, bir kadınla bir erkeğin görüşüp konuştuklarını görünce, hemen dedikoduya başlayıp namuslarına dil uzatırlardı. Çocuğun babaya benzememesi halinde de aynı şeyi yaparlardı.

       (Yararlanılan Kaynaklar: TDV Kuran Yolu Tefsiri, TDV İslam Ansiklopedisi, Prof. Dr. İ. Hakkı ÜNAL – Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi)

       Hazırlayan: Bahtiyar Budak-Emekli Edebiyat Öğretmeni

En son Haberler