Diğer Haberler Son Dakika 

KENDİMİZİ KANDIRMAYALIM!

İnandıkları halde, inancının gereklerini yerine getirmede zorlanan çok sayıda insanla karşılaşırız. Büyük çelişkiler içinde olan bu insanlar, ürettikleri bahanelerle kendilerini kandırmaya çalışırlar. İçinde bulunduğumuz toplum, büyük oranda Allah’a inanan kişilerden oluşur. Dini konularda sohbet edildiğinde; birçoğunun inancının gereğini yerine getirmediğinin farkında olduğunu ve çeşitli bahanelerle bu görevlerini ileriki yıllara erteledikleri görülür. Oysa insanın Allah’a olan kulluğu, ana rahminde başlar ve son nefesine kadar devam eder.

İnanan kişi, tüm eylemlerinde inancının gereğini yerine getirmeyi öncelemelidir. Ertelemeye çalıştığımız kulluk görevleri, öncelikle bizim yaratılma sebebimizdir. Günlük hayatımızda bazı şeyler için birçok zorluğa katlandığımız halde, inancımızın gerektirdiği şeyleri nasıl ihmal edebiliyoruz? Oysa “Koskoca bir ömür” dediğimiz şey, biz farkında bile olamadan çabucak gelip geçer.

Yaptıkları hatalardan pişman oldukları halde, Allah’ın affedici oluşuna güvenerek böyle yaşamaya devam edenler oldukça fazladır. Kuran-ı Kerim’de, bazı peygamberlerin, “Rabbim! Beni iyi kulların arasına kat!” (Şuara 83, Yusuf 101) diye dua ettikleri bildirilirken; “Allah nasıl olsa affeder, bir şekilde kurtuluruz” zihniyeti ile günahlara dalma gafletine düşmemek gerekir. Yüce Allah’ın “Dünya hayatı sakın sizi aldatmasın, o aldatma ustası (Şeytan) da Allah hakkında sizi kandırmasın” (Fâtır 5) uyarısını unutmamak gerekir.

Alnının ak, kalbinin temiz olduğunu iddia ederek, dini buyrukları fazlaca dikkate almadan; “Ben namaz kılmam, oruç tutmam ama kalbim temizdir” şeklindeki yaklaşımlarla ibadetleri ihmal etmek büyük yanılgı olur. Bu konuda Yüce Allah, bizi şöyle uyarmaktadır: “… Şu halde kendinizi temize çıkarmayın! Allah, kimin günahtan sakındığını en iyi bilendir” (Necm 32).

Bazı insanlar iyilik yapmayı seven, kimseye kötülüğü dokunmayan, dedikodu etmeyen kişiler olabilirler. Bu ve benzeri güzel davranışlar, zaten Allah’a inandığını ifade eden kişilerde bulunması gereken davranışlardır. Sadece iyi insan olmakla dini sorumluluklardan kurtulmak mümkün değildir. İnanmak ve hayırlı işler yapmak, pek çok ayette bir arada geçen ve övülerek önemine dikkat çekilen müminlerin özelliklerindendir. 

Çalışırken, dini görevlerini aksattığı halde; “nasılsa çalışmak da bir ibadettir” diyerek, kendilerini ikna etme yolunu seçenler de vardır. İman edenlerin, helal kazanç için çalışmaları elbette ibadettir. Ancak bu çalışma, diğer ibadetlerin göz ardı edilmesini haklı çıkarmaz. Unutmamak gerekir ki, gökte de, yerde de mülk ve yönetim yalnız Allah’a aittir. Kuran, bu konuya şu şekilde dikkat çekiyor: ”Öyle kişiler vardır ki ne ticaret, ne alışveriş onları Allah’ı hatırlamaktan, namazı kılmaktan, zekâtı vermekten alıkoyamaz. Onlar kalplerin ve gözlerin döneceği günden korkarlar” (Nur 37).

Kimi insanların, “Ne yapayım, nefsime söz geçiremiyorum! Dünya nimetleri tatlı geliyor. İbadetlere üşeniyorum” gibi bahanelere sığındıklarını da görürüz. İbadet etmediği halde, Allah’ı çok sevdiğini iddia etmek, bazen insanın kendini kandırmasına sebep olabilir. Kulun Rabbini gönülden sevmesi çok önemlidir. Ancak dinde sevgi ve hoşgörü olduğu gibi, emir ve yasaklar da vardır. Kuran, mümini tarif ederken şöyle buyurur: “Müminler o kimselerdir ki, Allah’ın adı anıldığında yürekleri titrer, kendilerine Allah’ın ayetleri okunduğunda bu onların imanlarını arttırır. Onlar yalnızca Rablerine güvenirler. Namazlarını özenle kılarlar, kendilerine verdiğimiz şeylerden bir kısmını Allah yolunda harcarlar” (Enfâl 2-3).

Allah’a inandıkları halde, O yokmuş gibi yaşamaya devam edenler, etrafındaki insanların benzer şekilde yaşamalarını dikkate alarak kendilerini avuturlar. “Herkes böyle yapıyor” diyerek içinde bulundukları durumu benimserler. Hâlbuki insan, etrafındaki çoğunluktan güç alarak kendini kandırsa da, Allah’ı kandıramayacaktır. Çünkü Kuran’a göre çoğunluğa uymak, hakikat adına bir şey ifade etmemektedir: “Yeryüzünde bulunanların çoğu, kendilerine uyarsan, seni Allah yolundan saptırırlar. Çünkü onlar zandan başka bir şeye tâbi olmuyorlar ve temelsiz bir tahminden başka bir şeye de dayanmıyorlar” (Enam 116).

Dinin emirlerini yerine getirme gayretinde olmayan bazı insanlar; buna gerekçe olarak, bazı dindar kişileri samimi bulmadıklarını gösterirler. Bu tür insanlar, elbette vardır; ama bütün dindarlar böyle değildir. Aralarında samimiyetsizler olduğu gibi, samimi olanların sayısı da azımsanmayacak kadar çoktur. Kaldı ki, dindar görünerek, etrafındakileri kandırmaya çalışan insanların bu samimiyetsizliğinin sebebi, din değildir. Kişinin bireysel davranışları, inandığını ifade ettiği dine bağlanamaz. Kuran-ı Kerim’de, dindar görünümlü sahtekârlara dikkat çekilir ve bu tür kişiler kınanır: “Allah’ın mesajını görmezden gelen kimseye bir şeytan tahsis ederiz; artık bu onun arkadaşıdır. Kendilerini doğru yolda zannederken, bu şeytanlar onları yoldan saptırıp dururlar” (Zuhruf 36-37).

Halk arasında en fazla tekrarlanan cümlelerden biri de, “Elhamdülillah biz de Müslümanız” ifadesidir. İnanmak elbette güzeldir ama tek başına yeterli değildir. İnancın gereklerini yerine getirmek gerekir. Ayet-i kerimede, “İnsanlar, denenip sınavdan geçirilmeden, “iman ettik” demekle bırakılacaklarını mı sanıyorlar?” (Ankebût 2) buyruluyor. İnsanların dinî gerekleri yerine getirmemeleri üzerine geliştirdikleri bahaneler hiç bitmez. Kendimizi kandırmadan, mümin bir insana yakışacak şekilde yaşamalıyız. İşte o zaman gönül rahatlığı ile “Elhamdülillah biz de Müslümanız” diyebiliriz.

Dünyaya bir daha gelmeyeceği düşüncesiyle istediği şekilde yaşayıp gezip eğlenmeyi tercih edenler de olabilir. Kendi varlığının da, dünyaya geliş amacının da farkında olmadan yaşamaya çalışan bu kişilerin sayısı maalesef oldukça fazladır. Bu nasıl bir hayat anlayışıdır ki, öncesi ve sonrası düşünülmez. Bu nasıl bir çelişkidir ki, Allah’ın emir ve yasaklarına uymak yerine, O yokmuş gibi yaşamaya çalışılır? Allah uyarıyor: “Allah’ın sana verdiğinden ahiret yurdunu kazanmaya bak ve dünyadan da nasibini unutma!” (Kasas 77). 

Çok sayıda kitap okumasına rağmen, maalesef ilahi mesajdan habersiz olanlar da vardır. Bu insanlar, “Yaratıcımın bana gönderdiği mesaj nedir?” diye merak ederek, ilahi kelamı hiç okumamıştır. Allah’ın varlığına bir şekilde inanan ama inancının gereğini yerine getirmeye ihtiyaç duymayan bu insanlar; günlük yaşamlarında, sahip oldukları her şeyin, kendi bilgi ve becerileri sayesinde olduğuna inanırlar. Ayet-i kerimede, “Elinizde nimet olarak ne varsa Allah’tandır. Sonra başınıza bir sıkıntı geldiğinde O’na yalvarırsınız” (Nahl 53) uyarısıyla dikkat çekilmektedir.

Sonuç olarak, Yüce Allah’ın, “Bu dünya hayatı hakikatte sadece bir oyun ve eğlenceden ibarettir. Ahiret yurduna gelince, işte asıl hayat odur. Keşke bunu bilselerdi!” (Ankebût 64) uyarısını dikkate alalım ve ahiret sınavının, kurallarına göre geçilmesi gerektiğini unutmayalım!

(Kaynak: Bu konu hazırlanırken, Doç. Dr. Emre Dorman’ın “Dini Konularda Kendini Kandırmanın Yolları” adlı eserinden yararlanılmıştır.)

En son Haberler