KIYAMET HALLERİ
Kıyamet, yeryüzündeki her şeyin bir anda alt üst olarak yok olması; öncesinde yok olanların ve ölenlerin de yeniden dirilerek ayağa kalkacağı gündür. İsrafil’in sûra üflemesi ile gerçekleşecektir. İsrafil (a.s), Sûra ikinci kez üfleyince de, ruhlar cesetlerine girerek diriliş gerçekleşir. Ayet-i kerimede şöyle buyrulur: “(O gün) sûra üflenecek, ardından, Allah’ın diledikleri dışında, göklerde ve yerde bulunanların hepsi düşüp ölecek; sonra sûra yeniden üflenecek ve onlar birden ayağa kalkmış, etrafa bakıyor olacaklar” (Zümer 68).
Allah’a hesap vereceğimiz günün yaklaşması; günahkârlar tarafından istenilmeyen bir durum olsa da, Allah’a kavuşmak isteyen salih müminler için müjde gibidir. Günümüzde sık sık tartışma konusu olan durum, kıyametin ne zaman kopacağıdır. Bu konuda Kuran’ın mesajı nettir: “Kıyamet saati hakkındaki bilgi yalnız Allah’ın katındadır…” (Lokman 34). Allahü Teâlâ dünyanın ömrünü sona erdirmeyi murat ettiğinde, İsrafil’e sûra üfürmesini emreder. Onun sûra üfürmesi ile de kıyamet kopar.
Kıyamet saati geldiğinde, Allah Teâlâ’nın emriyle İsrafil, ilk üfürmeyi yapar. Bu üfürme göklerde ve yerdeki canlıların öleceği; meleklerin, cinlerin ve insanların hayattan mahrum kalacağı bir üfürmedir. Ayet-i kerimede şöyle buyurulur: “(O gün) sûra üflenecek, ardından Allah’ın diledikleri dışında, göklerde ve yerde bulunanların hepsi düşüp ölecek; sonra sûra yeniden üflenecek ve onlar birden ayağa kalkmış, etrafa bakıyor olacaklar” (Zümer 68). Allah Teâlâ’nın istisna ettiği dört büyük melekten başka herkes öldükten sonra, Yüce Allah Azrail’e; Mikail, İsrafil ve Cebrail’in) canlarını almalarını emreder. Daha sonra Azrail’e de emir gelir, o da ölür. Böylece Hayy ve Kayyum olan Allah tek kalır. Ayet-i kerimede, “Yeryüzünde bulunanların hepsi fânidir. Azamet ve kerem sahibi Rabbinin zâtı ise bâki kalır” (Rahman 26-27) buyrulmaktadır. (Kaynak: Ömer ÖNGÜT – Kıyamet Alametleri)
Allah’ın insanları yeniden diriltmeye muktedir olduğunu bildiren ayetlerle başlayan Kıyamet suresinde, ağırlıklı olarak kıyamet koparken evrende meydana gelecek olaylar, ölmek üzere olan insanın halleri, öldükten sonra dirilme ve hesap konuları ile inkârcıların ahirette karşılaşacağı zorluklar, mutlu ve mutsuz insanların halleri ele alınmaktadır.
“Sandıkları gibi değil, kıyamet gününe yemin ederim! Öyle değil, kendini kınayan nefse yemin ederim!” (Kıyamet 1-2). Yüce Allah’ın Kuran’da herhangi bir konuyu yemin ederek zikretmesi, o konunun ve üstüne yemin edilen şeyin önemine işaret eder. Burada da korkunç manzaralarla dolu kıyamet gününe ve kendini kınayan, sorgulayan nefse dikkat çekilmiştir. Kuran-ı Kerim’de, kıyametin geleceğinden kuşku duyulmaması gerektiğini belirten ve kıyametle ilgili durumları açıklayan pek çok ayet vardır. Müslüman için önemli olan, kıyametin ne zaman kopacağını, dolayısıyla ahiret hayatının ne zaman başlayacağını bilmek değil; kıyametin kopmasıyla başlayacak olan ebedi hayata inanmak ve ona gerektiği şekilde hazırlanmaktır. İslâm inancına göre, sûra ilk üflendiğinde bütün canlılar ölecek; kabir hayatı veya berzah denilen ve ölümle kıyametin kopması arasındaki dönemi kapsayan sürecin dolması ve kıyametin kopmasından bir süre sonra sûra ikinci defa üflenince, insanlar yeniden diriltilerek yattıkları yerlerden kalkıp mahşerde toplanacaklardır. Arkasından hesaba çekilip yargılanma, amel defterlerinin ortaya konması, mizan yani iyilik ve kötülüklerin tartılması, değerlendirilmesi gibi ahiret halleri denilen aşamalar gerçekleştikten sonra cennetlikler ve cehennemlikler belli olacak, sırat köprüsünden geçebilenler cennete kavuşurken, geçemeyenler cehenneme gideceklerdir.
Kozmik anlamda kıyametin ne zaman kopacağı bilinmemektedir. Kuran’da kırk yerde geçen “saat” kelimesiyle anlatılan kıyametin kopuşunun yakın olduğu, ansızın geleceği ve alâmetlerinin belirdiği (Muhammed 18) ifade edilmektedir. Bu alâmetlerin nelerden ibaret olduğu açık bir şekilde belirtilmemiş; ancak birtakım ipuçları verilmiştir. Kıyamet alametleri konusunda Kuran’ın bildirdiği ipuçlarını, Prof. Dr. Yaşar Nuri ÖZTÜRK şöyle özetlemektedir: “Peygamberlik, Hz. Muhammed (s.a.s.) ile sona erdirilmiştir. Hz. Muhammed’in sıfatlarından biri de, ahir zaman peygamberidir. Âhir zaman, insana verilen kredilerin sona erdirildiği ve bu kredilerin hesabını verme döneminin başladığı dilimidir. Kuran, insanlığın kredi alma döneminin bitip hesap döneminin başladığını açık ve net biçimde ifade etmektedir: “İnsanların hesaba çekilecekleri gün iyice yaklaştı; hâlbuki onlar gaflet içinde haktan yüz çevirmektedirler” (Enbiya 1).
Ay’ın yarılması da kıyametin yaklaştığına kanıt olarak gösterilmiştir. “Vakit yaklaştı ve ay yarıldı” (Kamer 1). Ay’ın yarılması bir uyarıcı alamettir. Ayet-i kerimede, Ay’ın yarılması, “eksiksiz bir hikmet” olarak (Kamer 5) tanıtılmıştır. Yani Ay’ın yarılması, bir doğal olay değil, bir hikmet omurgalı olaydır. Bir kıyamet alâmetidir; ama özünde, hikmet bulunan bir ayettir.
Kıyametin yaklaştığını gösteren alâmetlerden biri de gökyüzünün, nefes almayı güçleştirici bir dumanla kaplanmasıdır. “Göğün bütün insanları kuşatan belirgin bir dumana bürüneceği günü bekle! Bu acı veren bir azaptır” (Duhân 10-11). Ayette sözü edilen duhân, teknolojinin semaya musallat ettiği zehirli dumandır. Tüm insanlık bu dumandan şikâyetçidir. Ozon da bu dumanın yoğunlaşması yüzünden delinmiştir. Kuran, semadan söz ederken şu ibret verici ifadeyi kullanıyor. “Rızkınız ve size vaat edilenler göktedir” (Zâriyat 22). Göklerdeki tehdidin biri, işte bu zehirli duman; diğeri de, ileride kullanılabilecek uzay silahlarının yaratacağı felakettir.
Kuran; hesap, azap ve kıyametten söz ettiği ayetlerin en dikkat çekicilerinden ikisinde “yerkürenin uçlarından sürekli azaltmalar” yapıldığını söylemektedir. Buz kütlelerinin erimesinin, insanın hesap verme döneminin geldiğini bildiren ayette gündeme getirilmesi ayrı bir mucize uyarıdır: “Bizim, yeryüzünü etrafından nasıl eksiltip durduğumuzu görmüyorlar mı?” (Râd 41). “Şimdi bizim yeryüzünü etrafından nasıl eksiltip durduğumuzu görmüyorlar mı? Şu halde üstün gelen onlar mı?” (Enbiya 44). Demek ki, yerküredeki genel ısınma, kutuplardaki buzul erimelerini hızlandıracak ve o noktalarda bir eksilme gerçekleşecektir. Bu eksilme, Kuran’a göre, kıyametin yaklaştığını gösteren ve insanı iyiden iyiye tehdit eden alâmetlerden biridir.
Kıyamet alâmetlerinin en önemlisi, Dâbbet’ül Arz diye anılan uyarıcı varlığın çıkışıdır. Kuran, bir kıyamet alâmeti olarak Dâbbet’ül Arz’ın çıkışı üzerinde de durmaktadır. Neml suresinin 80-85’inci ayetleri insanoğlunun, kötülükleri yüzünden uğrayacağı sonu (kıyameti) anlatırken, bu sonun geldiğini gösteren belirtilerden biri olarak yeryüzünden bir dâbbenin çıkacağına dikkat çekmektedir. 82’nci ayet şöyle diyor: “Söylenen (kıyamet) başlarına geldiği zaman, onlara yerden bir yaratık çıkarırız da, insanların ayetlerimize kesin bir şekilde iman etmedikleri konusunda onlarla konuşur.”
“Dâbbe” kelimesinin sözlük anlamı “debelenen şey” demektir. Kuran bunu her türlü canlı için kullanır. Daha çok hayvanlar için kullanılır. Nur suresinin 45’inci ayete göre, sürüngen, dört veya iki ayaklı tüm hayvanlar dâbbedir. Ancak Kuran’ın bu sözcüğü kullandığı ayetlere baktığımızda, dâbbenin insanı da kapsayacak bir biçimde kullanıldığını görüyoruz. (bk. Hûd 6, Nahl, 49, 61). Demek oluyor ki, Kuran’ın kullandığı şekliyle dâbbe, yerine göre, hayvan türünden bir canlı olabileceği gibi, insan da olabilmektedir. Sebe suresinin 14’üncü ayetinde, Hz. Süleyman ile ilgili bir olay anlatılırken adı geçen dâbbenin bir kurtçuk olduğu tartışma götürmeyecek biçimde açıktır.
Konumuzun omurgasını oluşturan Neml 82’de ise, dâbbenin hayvan olması mümkün görülemez. Çünkü o konuşacaktır ve hikmetli, ibretli bir biçimde konuşacak, uyarı yapacaktır. Hatta insanoğlunun muhatap tutulduğu uyarıların en önemlilerinden birini yapacaktır. Böyle bir uyarıyı yapan varlığın hayvan olması, söz konusu edilemez. Nitekim Kuran’ın, Hz. Peygamber’den sonra en büyük müfessiri kabul edilen Hz. Ali, Neml 82’deki dâbbeden söz ederken şöyle diyor: “O, kuyruğu olan bir dâbbe değil, sakalı olan bir dâbbedir.” Yani kıyamet alâmeti olarak gösterilen dâbbe, bir insandır. Hz. Ali’nin bu sözünü de alıntılayan Elmalılı, Neml 82’inci ayetteki dâbbe ile ilgili olarak şu sonuca varıyor: “Açık olan şu ki, bu ayetteki dâbbe insandır.”
Yaygın kanaate göre herkesin kıyameti kendi ölümüyle başlar. İnsan, yaratılışının gereği ölümü hoş karşılamaz. Kuran-ı Kerim’in çeşitli ayetlerinde dünyanın meşru nimetlerinden faydalanılması emredilmiş ve yeryüzünün imar edilmesi istenmiştir (bk. Ankebût 17, Cuma 10, Bakara 68, 172). Hz. Peygamber (s.a.s.) de, ölümün temenni edilmemesini tavsiye etmiş, yaşamanın mümine hayır getirebileceğini (Buhari, Müslim) belirtmiştir. Genelde ölüm, uyarıcı ve korkutucu bir vasıta olarak kullanılıp dehşet verici tasvirleri yapılmıştır. Kuran’da bile bile küfür ve inkâr yolunu tutanların ölüm hallerinin elem verici olacağı ifade edilir (Enam 93-94, Enfâl 49-51, Nahl 28-29, Muhammed 26-29). Buna karşılık dünyada iman edip dürüst davrananların ise, kendilerine esenlik dileyen melekler tarafından karşılanacağı, hiçbir korku ve üzüntüye kapılmadan hak ettikleri cennet mutluluğuyla sevinmelerinin kendilerine telkin edileceği (Nahl 32, Fussilet 30-32) haber verilir.
Hadislerde belirtildiğine göre Hz. Peygamber, kıyametin kopuş zamanını bilmediğini söylemiş, ancak kopmasından önce vuku bulacak bazı olayların onun yaklaştığının alâmetleri sayılacağını haber vermiştir: “İlim kaybolmadıkça, depremler çoğalmadıkça, zaman kısalmadıkça, karışıklıklar ortaya çıkmadıkça, cinayetler artmadıkça ve elinizde mal çoğalıp taşmadıkça kıyamet kopmaz” (Buhari). Hadis-i şerifte geçen kıyamete yakın bir zamanda ortaya çıkacak bu olumsuzluklara dikkat edildiğinde, Hz. Peygamber’in, bozulmanın pek çok boyutuna işaret ettiği görülmektedir
“Ben nasıl rahat ederim ki, sur sahibi suru ağzına almış, alnını yere eğmiş ve kulağını dinlemeye vermiş; sûra üfleme emrini beklemektedir” buyuran Hz. Peygamber’e sahabiler, “Ey Allah’ın Resulü, bize neyi emredersin?” dediklerinde şöyle buyurmuştu: “Allah bize yeter. O ne güzel vekildir. Biz, Allah’a tevekkül ettik” deyin” (Tirmizi).
Bir bedevinin, “Kıyamet ne zaman kopacak?” sorusuna Hz. Peygamber; “Emanet ehil olmayan kimseye verildiği zaman kıyameti bekle!” (Buhari) diye cevap vermişti. Emanetin ehil olmayan kimseye verilmesi; bilgiye, tecrübeye ve liyakate değer vermeyip işleri ehli olmayan kişilere bırakmak demektir. Yine Allah Rasûlü (s.a.s), “Sizler için fakirlikten korkmuyorum. Fakat ben, sizden öncekilerin önüne serildiği gibi dünyanın sizin de önünüze serilmesinden, onların dünya için yarıştıkları gibi sizin de yarışa girmenizden, dünyanın onları helâk ettiği gibi sizi de helâk etmesinden korkuyorum” (Buhari, Müslim) buyurmuştur.
Hz. Peygamber’in şu mesajını hatırlamakta fayda vardır: “Allah, gündüz günah işleyenin tövbesini kabul etmek için gece rahmet kapısını açık tutar; gece günah işleyenin tövbesini kabul etmek için gündüz rahmet kapısını açık tutar. Bu hâl, Güneş batıdan doğuncaya kadar böylece devam eder” (Müslim). Her şeyin kıymeti, zamanında yapılmasına bağlıdır. Öyleyse, hayat devam ederken günahlardan uzaklaşıp samimiyetle tövbe etmek, imana sımsıkı sarılmak ve salih amellerle imanımızı yıkılmaz bir kale gibi sağlam hâle getirmeliyiz.
(Yararlanılan Kaynaklar: TDV Kuran Yolu Tefsiri, TDV İslam Ansiklopedisi, Ömer Öngüt-Kıyamet Alametleri, Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk-Kıyamet Alameti Olarak Dâbbet’ül Arz)
Hazırlayan: Bahtiyar Budak-Emekli Edebiyat Öğretmeni