İSLÂM’DA NİKÂH
Sözlükte “birleştirme, bir araya getirme, evlenme, evlilik” gibi anlamlara gelen nikâh kelimesi; fıkıh terminolojisinde, şeran aranan şartlar çerçevesinde aralarında evlenme engeli bulunmayan bir erkekle bir kadının, hayatlarını geçici olmaksızın birleştirmelerini sağlayan akdi ve bu yolla eşler arasında meydana gelen evlilik ilişkisini ifade eder.
Kuran-ı Kerîm’de nikâh kelimesi ve türevleri genellikle evlenme akdini belirtmek üzere on dokuz ayette geçmektedir. Kuran’da, insanlar için kaynaşıp huzur bulacakları kendi türünden eşler yaratıp aralarında sevgi ve merhamet meydana getirmesi, Allah’ın kudretinin kanıtları arasında sayılmış; mecazi bir anlatımla eşlerin, birbiri için elbise konumunda olduğu belirtilmiştir. Çeşitli şekillerde evlilik teşvik edilmiş ve neslin bozulmasına yol açacak gayri meşru ilişkiler yasaklanmıştır. (bk. Rum 21, Bakara 187, Nur 32, İsrâ 32)
Evliliği, kendisinin ve önceki peygamberlerin sünneti olarak niteleyen Resul-i Ekrem, imkânı olanları evlenmeye teşvik etmiş, evliliğin iffeti korumada ve neslin devamında önemini vurgulamıştır. Evliliğin kalıcı olması ve mutluluk içinde sürmesi için eşler arasında denkliğe dikkat edilmesini ve evlenmeden önce eşlerin birbirlerini görmelerini tavsiye etmiş; velisiz nikâh yapılmamasını ve mutlaka kadının da rızasının alınmasını istemiştir. Evlilik ilişkisinin ciddi bir sebep bulunmaksızın sona erdirilmesinden Allah’ın hoşnut olmadığını da belirtmiştir. Sünnette, en az iki şahit huzurunda alenî olarak gerçekleştirilmesi istenen nikâh akdi, belli bir merasime tâbi tutulmamış; ancak evliliğin ilân edilmesi, bir konuşma yapılması, bu vesileyle dost ve akrabaya ziyafet verilmesi, def vb. aletlerle eğlenilmesi tavsiye edilmiştir.
İslâm hukukunda nikâh akdinin geçerliliği için diğer akitlerden farklı olarak şahitler huzurunda akdedilmesi şartı aranır; fakat nikâhın, din adamı veya başka bir kimsenin huzurunda kıyılması ya da dinî merasim icra edilmesi gibi bir şekil zorunluluğu bulunmamaktadır. Bununla birlikte Müslüman toplumlarda başlangıçtan itibaren sosyal hayattaki önemi sebebiyle nikâh akdinin aile büyükleriyle imam, müftü, kadı gibi toplumun itibar ettiği din âlimlerinin huzurunda kıyılması, akit sırasında evlilik birliğinin önemiyle ilgili bir konuşma yapılması, eşlerin mutluluğu için dua edilmesi, bu arada düğün yemeği verilmesi geleneği sürdürülmüştür. Böylece bir taraftan nikâh şartlarının akit sırasında hazır bulunanlar tarafından denetlenmesi ve onların hayır dualarının alınması, diğer taraftan nikâhın toplum nezdinde aleniyet kazanması sağlanmıştır.
Dinî kurallara uygun olarak yapılan bir nikâh akdi geçerlidir. Ancak evliliğin bir düzene sokulması ve evlenecek olanların gerekli şartları taşıyıp taşımadığının denetlenmesi bakımından, Hz. Peygamber (s.a.s.) döneminden bu yana nikâhlarda aile büyüklerinin hazır olması, dua yapılması ve bu arada bir düğün yemeği verilmesi müstehap görülmüştür. Tescil gibi bir şekil şartıyla ilgili kesin emir yoksa da; vadeli borç ve hakların yazıyla tespitini ve şâhit bulundurulmasını bildiren ayetin (Bakara 282) delâleti, bir akit olması hasebiyle nikâhın da tescil edilmesinin uygun olacağını göstermektedir. Bu tescil, kadının haklarının korunması açısından önemli olduğu için ihmal edilmemelidir.
Nikâh akdinin geçerli olmasının şartlarından biri de, nikâhın şahitler huzurunda akdedilmesidir. En az iki şahit bulunmadan kıyılan nikâh akdi geçerli değildir. Nikâh akdinde şahitlerin; erkeğin şahidi ve kızın şahidi şeklinde bir ayrıma tabi tutulması şart değildir. Nikâhta şahitliğin şart koşulması, aleniliği sağlamak ve yapılan evliliğe şaibe karışmasını önlemek içindir. Ayrıca şahitlerin Müslüman ve akil baliğ olması gerekir. Şu kadar var ki evlenilecek kadın ehl-i kitaptan biri ise şahitler de ehl-i kitaptan olabilir.
(Yararlanılan Kaynaklar: TDV İslam Ansiklopedisi, Din İşleri Yüksek Kurulu)
A) Dini Nikâh Şartı Var Mıdır?
Prof. Dr. Beyza BİLGİN: “İslam’da dini nikâh kavramı yoktur. Daha önceki dönemlerde imamlar, nikâh kayıtlarını tutuyorlardı. Ancak nikâh yetkisi belediyelere verildikten sonra halk tarafından “dini nikâh” kavramı tartışılmaya başlandı. Nikâhta esas olan kayıttır, taraflardan herhangi birinin zarar görmemesi gerekir. Ölüm olabilir, boşanma olabilir, miras nedeniyle nikâh kaydının geçerliliğinin resmen olması gerekir.”
Prof. Dr. Bayraktar BAYRAKLI: “Nikâh bir akittir. Bu akdin dinlisi dinsizi, imamlısı imamsızı olmaz. Peygamberimiz 25 yaşındayken ortada din yoktu, neyle evlendi? Medeni nikâh olduğu zaman, ayrıca imam nikâhına gerek yoktur. Medeni hukukla kıyılan nikâh kabul olunur. Dünyanın her yerinde evlenen insanlar, eğer nikâhın prensiplerine göre evlenmişlerse gayrimeşru ilişki içerisinde değildirler.”
Prof. Dr. Süleyman ATEŞ: “Nikâh, icap ve kabulden ibarettir. Evlenecek olan erkek ve kadın bir araya gelip veya velilerine vekâlet verip erkeğin evlenme önerisi, kadın tarafından kabul edilir ve bu kabul iki şahit tarafından saptanırsa, nikâhın bütün unsurları tamamdır. Resmî nikâh, dinen de muteber nikâhtır. İmam tarafından yapılan dinî nikâh, aslında bir duadan ibarettir. İnsanlar bunu yaptırmayınca tedirgin olurlar. Bu bakımdan yaptırmaları, gönül rahatlığı bakımından iyidir ama şart değildir.”
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: “Eskiden imam nikâhı kayda alınan resmi nikâhtı. Günümüzde imam nikâhı, sadece geleneksel alışkanlığın sürdürülmesidir. Geçmişte de, bugün de nikâhta kayıt esastır. Kayıtsız nikâh yasal değildir. Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi Prof. Dr. Saim Yeprem, İslam dininde “dini nikâhın” olmadığını belirterek, “Türk Medeni Kanunu hükümlerine göre kıyılan resmi nikâh, İslam dininin de geçerli saydığı nikâhtır” dedi. Prof. Dr. Yeprem, dini nikâhın”, kilisede, rahip ve papazlar tarafından kıyılması mecburi olan Hıristiyan nikâhı için kullanılan bir terim olduğunu söyledi.”
DİB Din İşleri Yüksek Kurulu: “Nikâh akdinin gizli değil, evlenecek olanların kendi aileleri ve yakın çevrelerinin bilgisi dâhilinde icra edilmesi gerekir. Bütün şartların yerine getirilmesiyle icra edilen resmi nikâh, dinen de muteberdir. Resmi nikâhtan sonra, isterlerse evlerinde veya münasip bir yerde istedikleri kişilere Kur’an-ı Kerim’den bir bölüm okutup dua ettirerek nikâh kıydırabilirler. Kurulan yuvanın mutluluklar getirmesi, salih ve sağlıklı nesillere vesile olması için dua edilmesi elbette iyidir. Bu aynı zamanda örfümüze de uygundur. Ancak günümüzde resmi nikâh olmadan dinî nikâh yapılması kadının ve çocukların haklarının korunması açısından uygun değildir.”
B) Resmen Boşanıp Dini Nikâhla Yaşamak
Nikâh, aile birliği oluşturacak kimselerin Allah’ın emri gereği gerçekleştirdikleri bir sözleşmedir. Böylesine önemli bir sözleşmenin birtakım maddi kaygılarla sona erdirilmesi her şeyden önce ahlâken doğru değildir. Kaldı ki sevgili Peygamberimiz normal şartlar altında gerçekleşen boşama için bile “Allah’ın en hoşlanmadığı helal şey, evliliği sona erdirmektir” (Ebu Davud) buyurmuştur. Bir yakını dolayısıyla kanun gereği dul hanımlara ödenen parayı almak üzere resmen boşanıp gerçekte birlikte yaşamaya devam etmek, hile niteliğinde olduğundan haramdır. Bu tür hileli yollarla elde edilecek gelirler kamu malını zimmetine geçirmek anlamına gelir. Bu nedenle hileli boşanma yolu ile alınan maaş helal olmaz. (Kaynak: Din İşleri Yüksek Kurulu)
C) Gizli Nikâh
Tarafların, şahitler huzurunda irade beyanında bulunmalarına rağmen ailelerinden ve yakın çevrelerinden gizleyerek yaptıkları akit, gizli nikâh olarak adlandırılır. Böyle bir akit, nikâhta bulunması gereken aleniyet niteliğini taşımadığından, dinin nikâh ve aile hayatı ile ilgili genel ilkelerine aykırıdır. Sadece iki şahidin bildiği bir nikâh akdinin aleni olduğu söylenemeyeceğinden; ailelerin, akrabaların ve komşuların bilgisi olmadığı bir akit gizli nikâh olmaktan çıkmaz. Nitekim Hz. Peygamber (a.s.) “Haram olan (ilişki) ile helal olanı (evlilik) ayıran şey, def çalmak ve duyurmaktır” (Tirmizi) buyurarak aleniliğin ve hatta tescilin gerekliliğine işaret etmektedir. Hz. Ebubekir de gizlenmesi şartıyla yapılan nikâh akdini geçersiz saymıştır.
Usulüne uygun bir nikâhla evlenmiş olan kadın, evlendiği erkeğin kendisini boşaması veya ölümü gibi bir sebeple usulüne göre ayrılmadıkça, başka bir erkekle evlenemez. Boşanma, evliliğin feshi ve ölüm gibi bir sebeple evliliğin sona ermesi durumunda, kadının yeni bir evlilik yapmadan önce iddet beklemesi gerekir. (Kaynak: Din İşleri Yüksek Kurulu)
D) Muta Nikâhı
Aralarında dinî açıdan evlenme engeli bulunmayan bir erkekle bir kadının, erkeğin vereceği bir bedel karşılığında belirli bir süre karı-koca hayatı yaşamak üzere anlaşmalarına muta nikâhı denmektedir. İslam öncesi dönemde muta, zaman zaman başvurulan bir uygulama olarak mevcuttu. Müminûn suresinin nazil olmasıyla muta yasaklanmıştır. Hz. Ali; Hz. Peygamberin, Hayber gazvesi sırasında, mutayı yasakladığını bildirmiştir. Ehl-i sünnet âlimleri, muta nikâhı uygulamasının haram olduğunda ittifak etmişler ve bu konuda görüş birliği (icma) hâsıl olmuştur. (Kaynak: Din İşleri Yüksek Kurulu)
D) Evlilikte Mehir
Erkeğin, evlenirken eşine verdiği veya vermeyi taahhüt ettiği para veya mala mehir denir. Kuran-ı Kerim’de, evlenen erkeğin kadına mehir vermek zorunda olduğu ve bunu zorla geri almasının caiz olmadığı konusunda ayetler bulunmaktadır. Hanefîlere göre mehir, nikâhın sonuçlarından biridir. Bu nedenle nikâh esnasında belirlenmemiş olsa, hatta nikâh esnasında verilmeyeceği şart koşulsa bile evlenen kadın mehire hak kazanır.
Mehir, ödenme zamanına göre, mehr-i muaccel ve mehr-i müeccel olmak üzere ikiye ayrılır: Mehr-i muaccel, peşin olarak ödenen mehirdir. Kadın mehr-i muacceli almadan kocanın evine gitmeme hakkına sahiptir. Mehr-i müeccel ise ödenmesi sonraya bırakılan mehirdir. Bu mehrin ödenmesi için herhangi bir zaman belirlenmişse, bu tarih geldiğinde belirlenen mehrin kadına ödenmesi gerekir. Şayet bir vakit belirlenmemişse, nikâhın sona ermesiyle mehir aciliyet kazanır ve ödenmesi gerekir. Başka bir deyişle, boşanma halinde kocanın bu mehri ödemesi gerekir; ölüm halinde de, bırakmış olduğu mirastan ödenir.
Hz. Ömer kendi halifeliği döneminde evlilikleri kolaylaştırmak için mehire üst sınır getirmek istemiş, fakat bir kadının, “…Onlara kantarla vermiş olsanız da hiçbir şeyi geri almayın…” (Nisâ 20) ayetini delil getirmesi karşısında, bu düşüncesinden vazgeçmiştir. (Kaynak: Din İşleri Yüksek Kurulu)
Hazırlayan: Bahtiyar Budak-Emekli Edebiyat Öğretmeni