YÜCE ALLAH KENDİNİ TANITIYOR
İslam dininde Allah, övülmeye layık, hamd edilecek tek varlık, evveli ve sonu olmayan; yeri, göğü ve ikisi arasındakileri yoktan yaratandır. Kâinatın her zerresinde var olan, yöneten, çekip çeviren mutlak varlığın ta kendisidir. İslam dininin temelini oluşturan Tevhid; “La ilâhe illallah” (Allah’tan başka ilâh yoktur) demek olan, bir ve tek olup eşi ve benzeri olmayan, kul ile arasında aracı kabul etmeyen Allah inancıdır.
Fatiha suresinin ikinci ayetine, “Bütünüyle övgü âlemlerin rabbi Allah’a aittir” ifadesinde “Rab” kelimesi; “yaratmak, doğru yolu göstermek, rızıklandırmak, besleyip büyütmek, terbiye etmek” manalarına gelir. “Âlemler” ifadesi çok geniş kapsamlıdır. Ama burada kastedilen; canlılar âlemi, insanlar âlemi, cinler âlemi vb. Bütün bunların yaratılışı ve gıdası Allah’tan olduğu için, Allah’tan sonra “Rab” geliyor. Bir örnekleme yapacak olursak; Allah’ın sıfatlarını soğan gibi düşünebilirsiniz. Soğanın dış kabuğu “Allah”; onun içindeki “Rab”, onun içindeki “Hâlik”, onun içindeki “Rezzak” vb. Yani böyle iç içe girmiştir ve tümünü kapsayan isim Allah’tır. Burada Allah, kendini “Rab” sıfatıyla anlatıyor. Surenin üçüncü ayetinde Allah kendini “Rahman ve Rahim” olarak tanıtmaktadır. O Allah, sadece Rab değil; aynı zamanda Rahman’dır, yani rahmetin kaynağıdır; Rahim’dir, yani merhametin kaynağıdır. Fatiha’yı okurken, rahmetin ve merhametin kaynağı olarak Allah’ı anıyoruz ve “ben Allah’a hamd ediyorum” diyoruz. Peki, kimdir bu Allah? Rahmetin kaynağı Rahmandır ve merhametin kaynağı Rahim’dir. Surenin dördüncü ayetinde “Din gününün sahibidir” ifadesiyle ceza ve mükâfat günü kastedilmektedir. Allah, “ben buyum, beni böyle tanıyacaksınız” diyor.
Zuhruf suresinin 84’üncü ayetinde, “Gökteki ilâh da O’dur, yerdeki ilâh da O’dur. O sınırsız hikmet ve ilim sahibidir” buyrulurken, Mücadele suresinin 7’nci ayetinde, “Farkında değil misin, Allah göklerde olanı da yerde olanı da bilmektedir! Gizli gizli konuşan üç kişi yoktur ki dördüncüleri O olmasın; beş kişi yoktur ki, altıncıları O olmasın…” ifadeleriyle Allah’ın göklerde, yeryüzünde ve her yerde olduğu dile getirilmektedir.
Allah sözcüğü Kuran’da 2698 defa yer alır. “Allah” sözcüğü, Arapça bir sözcük değildir. Rabbimizin özel bir ismi olup yalnız O’nun için kullanılır. Başka hiçbir kelime, bu ismin yerini tutamaz, başka bir dile de tercüme edilemez. Bu ismin kökü olmadığı gibi herhangi bir isimden de türememiştir. İkilemesi (tesniye) yapılamaz ve çoğulu da olamaz. “Allah” sözcüğünün anlam ve içeriği gibi, harflerin sıralanışı da çok ilginçtir. Arapça yazılışı incelendiğinde bu sözcüğün tesadüfi seçilmediği görülür. Bu kelimeden harf çıkardıkça geriye kalan kısmının yine Allah’ı ifade ettiğini görürüz: Allah, bir harf çıkarıldığında lillahi (Allah için), bir harf daha çıkarılırsa lehü (O’nun için=Allah için), bir harf daha çıkarıldığında hü (O, yani Allah) olarak okunur. Birincisinde “elif” harfi, ikincisinde “elif-lam” harfleri, üçüncüsünde “elif-lam-lam” harfleri çıkarıldı. En son kalan “he” harfi bile “hü” olarak okunur ki, bu da Allah’ı hatırlatıyor.
Değişik dillerde ve inançlarda Allah sözcüğü yerine kullanılabilen “Tanrı, İlâh, Huda, God” sözcükleri cins isim olduklarından, tam olarak Allah sözcüğünün karşılığı değillerdir. Çünkü bu sözcüklerin çoğulları olabilir. Meryem suresinin 65’inci ayetinde, “O göklerin, yerin ve bu ikisi arasındakilerin rabbidir. Şu halde O’na sabır ve sebatla kulluk et. O’nun adını almaya lâyık başka birini biliyor musun?” ifadesi; Teğabün suresinin 1’inci ayetinde de; “Göklerde bulunanlar da yerde bulunanlar da Allah’ı tesbih ediyor. Egemenlik O’nundur ve hamd O’na mahsustur. O’nun her şeye gücü yeter” ifadeleriyle Allah kendini tanıtmaktadır.
Allah’ın ilmi, sahip oldukları, yaptıkları ve yapacakları sınırsızdır. O’nu ve ilmini anlatıp bitirmek mümkün değildir. Lokman suresinin 27’nci ayetinde; “Yeryüzündeki bütün ağaçlar kalem olsaydı, deniz de -ardından ona yedisi daha eklenmek üzere- mürekkep olsaydı yine de Allah’ın sözleri tükenmezdi…” denilerek ifade edildiği gibi, biz de Rabbimizin bildirdiği sınırlar ölçüsünde O’nu tanıyıp anlatabiliriz.
İhlas suresi, İslam’ın temeli olan Tevhid ve Allah inancını özetler. Bu surenin vermek istediği Tevhid inancının mesajlarına göre; Allah’tan başka mutlak varlık yoktur. Her şey O’nun tarafından yaratılmıştır ve sonludur. “De ki: “O, Allah’tır, tektir. Allah sameddir (hiçbir şeye muhtaç değildir, bütün yaratılanlar O’na muhtaçtır). Doğurmamış ve doğmamıştır. O’nun hiçbir dengi yoktur.” (İhlas 1-3)
Bakara suresinin 156’ncı ayetinde de; ” Onlar, başlarına bir musibet geldiğinde, “Doğrusu biz Allah’a aitiz ve kuşkusuz O’na döneceğiz” derler” ayetinde belirtildiği gibi canlı ve cansız bütün âlem, Allah’ın yarattığı varlıklardır ve sonunda O’da döneceklerdir.
Allah, insanla birlikte, yaşamın içerisinde, varlıklar dünyasındadır. Varlığın ve yaşamın içinde olduğu Allah inancı, İslam’ın gerçek Allah inancıdır. Rahman suresinin 29’uncu ayetinde belirtildiği gibi, “Göklerde ve yerde bulunanların hepsi O’ndan ister (O’na muhtaçtır). O her an yaratma halindedir.” Bakara suresinin 255’inci ayetinde belirtildiği gibi de Allah, “Hayy ve Kayyum olandır.” Yani O her an diridir, uyku tutmayandır ve her an yönetendir. Kâf suresinin 16-17’nci ayetinde; “İnsanı biz yarattık ve elbette içinden geçenleri biliriz; sağında solunda oturmuş iki alıcı (yaptıklarını) alıp kaydederken, biz ona şah damarından daha yakınız” denildiği gibi Allah bizimle çok yakından ve her an bağlantılı haldedir. Allah, varlıklar dünyasında da, kâinatın her köşesinde de vardır.
Furkan suresinin 59’uncu ayetinde “Gökleri, yeri ve bu ikisi arasında bulunanları altı günde yaratan, sonra arşa istiva eden O’dur. O Rahman’dır. O’nu bilen birine (yine kendisine) sor” ifadeleriyle kendisini çok net ve ayrıntılarıyla tanıtmaktadır. Kasas suresinin 70’inci ayetinde; “İşte O, Allah’tır; O’ndan başka tanrı yoktur. Önünde de, sonunda da hamd O’na mahsustur, hüküm de O’nundur; sadece O’na döndürüleceksiniz.” Yunus suresinin 56’ncı ayetinde, “Allah hayat verir ve öldürür. Ve siz yalnız O’na döndürüleceksiniz.” Ali İmran suresi 18’inci ayetinde ise, “Allah, hak ve adaleti ayakta tutarak, kendinden başka tanrı olmadığını bildirdi; melekler ve ilim sahipleri de bunu ikrar ettiler. (Evet) O’ndan başka tanrı yoktur; O mutlak güç ve hikmet sahibidir” buyurarak kendini böyle tanıtmaktadır.
Allah, toplumların, halkın akıl ve vicdanındadır, kalplerindedir; insana şah damarından daha da yakındır. Yüce Allah’ımıza, dost ve layık bir kul olabilmek için de, Yüce Kitabımızı anlayarak okumalı, sorgulamalı, tefekkür etmeli; her gün mutlaka Kuranımızla bir süre beraber olmalıyız. Çünkü Kuran Allah’ın zikridir, zikir de Allah’ı anmak ve O’nunla beraber olmaktır. Yoksa bilmem kaç defa anlamını bile bilmeden, düşünmeden bilinçsizce herhangi bir kelimeyi veya Allah’ın isimlerini tekrar etmek zikir değildir.
Unutmayalım ki, güç, kuvvet, şan, şeref ve kâinattaki her türlü tasarruf Allah’ındır. Dolayısıyla güçlü, şerefli olmak isteyen, mutlaka Allah’tan yana olmalıdır. Allah’tan yana olmanın yolu da Kuran’ı anlamak; kalplere, akla ve vicdanlara yerleşmiş Allah bilinciyle yaşanan güzel amelden geçer. Rabbim, nasip ve müyesser eyleye!
Unutmayalım ki, güç, kuvvet, şan, şeref ve kâinattaki her türlü tasarruf Allah’ındır. Dolayısıyla güçlü, şerefli olmak isteyen, mutlaka Allah’tan yana olmalıdır. Allah’tan yana olmanın yolu da Kuran’ı anlamak; kalplere, akla ve vicdanlara yerleşmiş Allah bilinciyle yaşanan güzel amelden geçer. Rabbim, nasip ve müyesser eylesin inşallah!
(Yararlanılan Kaynaklar: TDV Kuran Yolu Tefsiri, TDV İslâm Ansiklopedisi, Prof. Dr. Bayraktar Bayraklı-Kuran’ı Anlamak, Zeki Çelik-Allah’ı Kuran ile Tanıyalım, Hakkı Yılmaz-Tebyin’ül Kuran)
Hazırlayan: Bahtiyar Budak-Emekli Edebiyat Öğretmeni