ŞEFKAT VE MERHAMET
Şefkat ve merhamet, günlük hayatta sıklıkla kullandığımız kelimelerdendir. Şefkat, “sevecenlik”; merhamet de, “bir kimsenin veya herhangi bir canlının karşılaştığı kötü durumdan dolayı duyulan üzüntü, acıma” gibi anlamlarda kullanılır.
Merhamet, herkesin iyiliğini isteyip onlara yardım etme arzusudur. Dini anlamda ise, Allah ve Rasûlü tarafından, müminlerin birbirine karşı yapmaları emredilen maddî ve manevî yardımlaşma görevlerini içine alan ahlaki bir yükümlülüktür. Hz. Peygamber şöyle buyurdu: “Müminler birbirlerini sevmekte, birbirlerine acımakta ve birbirlerini korumakta bir vücuda benzerler. Vücudun bir uzvu hasta olduğu zaman, diğer uzuvlar da bu sebeple uykusuzluğa ve ateşli hastalığa tutulurlar.” (Buhari, Müslim)
Allah’ın en büyük sıfatlarından biri olan merhamet, aynı zamanda O’nun en çok bahsedilen özelliklerindendir. Kitabımız Kuran-ı Kerim’in hemen başında bulunan ve 114 yerde tekrarlanan besmelede, Allah’ın rahman ve rahim olduğuna vurgu yapılıyor. Rahman, bu dünyada hem Müslümanlara, hem de kâfirlere rahmetini esirgemediği; Rahim ise, ahirette merhametinin yalnız müminlere tecelli edeceği manasında Allah’ın iki mühim
sıfatıdır. Bu iki sıfatla, rahmetin ve merhametin kaynağının Allah olduğu bildiriliyor. Allah bize rahmetin cüzisinden vermemiş; ama merhametin cüzisinden vermiştir. Bundan dolayı bizler, rahmet edemeyiz ama merhamet edebiliriz.
Azabını söylemeden önce rahmet ve merhametini, af ve mağfiret edici olduğunu bildiren Allah’ın isimlerinin çoğu şefkat ve merhametle ilgilidir. O Allah ki, “merhamet etmeyi kendine yazdı” (Enam 54) ayet-i kerimesi bunun açık delilidir. İnsanlardaki merhametin kaynağının,Allah Teâlâ’nın merhametinden bir parça olduğunu dile getiren Hz. Peygamber (a.s), bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurur: “Allah Teâlâ rahmetini yüz parça yaptı; doksan dokuz parçasını kendi yanında tuttu, bir parçasını yeryüzüne indirdi. İşte bu bir parçadan dolayı bütün mahlûkat birbirine merhamet eder. Hatta at, (yavrusunu emzirirken) dokunur korkusuyla ayağını kaldırır.” (Buhari)
Allah dünyada kâfir mümin ayırt etmeden bütün insanlara rahmetini tecelli ettirir. Denilir ki, Hz. İbrahim, 70’lik Mecusi bir ihtiyara, Allah’a inanmadığı için yemek vermek istemeyince, Cenâb-ı Allah Cebrail’i göndererek, “70 yıldır doyurduğumuz bir insana, bir öğün yemek vermeyi çok mu gördün ya İbrahim?” diye serzenişte bulunmuştur. Bunun üzerine Hz. İbrahim, Mecusi ihtiyardan özür dileyerek onu sofraya oturtunca; Mecusi bu ilahi merhamet karşısında şöyle demiştir: “Senin Rabbin ne kadar büyükmüş, bu merhameti karşısında kendimden geçtim. Şu andan itibaren senin rabbine inanıyor ve senin dinine giriyorum.”
Hz. Ömer şöyle bir olayı nakleder: “Bir defasında Rasûlüllah Efendimize esirler getirilmişti. Bir de baktık ki esirlerden bir kadın, büyük bir endişeyle, kaybettiği çocuğunu arıyor; esirler arasında bir çocuk gördüğünde onu alıyor, göğsüne bastırıyor ve emziriyordu. Rasûlüllah bize dönerek şöyle buyurdu: “Bu kadının, çocuğunu ateşe atacağına ihtimal verir misiniz?” Biz de “hayır, vallahi asla atamaz” dedik. Nebi Efendimiz: “İşte Allah Teâlâ kullarına, bu kadının çocuğuna olan şefkat ve merhametinden daha şefkatli ve merhametlidir” buyurdu. (Müslim)
İslam dininin öngördüğü şefkat ve merhamet tüm yaratıkları içine alacak kadar geniş kapsamlıdır. İlahî rahmete ve bağışlanmaya ulaşabilmenin temel ilkesi, Hz. Peygamberin “Siz yerdekilere merhamet edin ki, göktekiler de size merhamet etsin” (Ebu Davud, Tirmizi) buyurduğu gibi, tüm yaratılanlara merhametli olmaktır.
İlk yıllarında Müslümanlar, büyük işkencelere maruz kalmışlardı. Yüce Allah’ın, “Seni âlemlere rahmet olarak gönderdik” (Enbiya 107) buyurduğu Hz. Peygamber, kendisinden beddua etmesi istenince onlara, “lanetçi olarak değil, rahmet ve müjdeleyici olarak gönderildiğini” hatırlatmıştır. Taif’te, tebliğ görevini yerine getirirken, taşa tutularak işkenceye maruz kaldığı bir sırada, Cebrail’in, onları helak etme teklifine “hayır” deyişi; Mekke’yi fethettiği zaman Mekkelileri cezalandırma imkânına sahipken, muzaffer bir lider edasıyla “özgürsünüz” diyerek, onları affetmesi vb. O’nun merhametinin ne derece ileri seviyede olduğunu göstergesidir.
Sahabeyi birbirlerine sımsıkı bağlayan, şüphesiz aralarında iman kuvvetinden doğan şefkat ve merhamet duygularıydı. Hz. Bilal’i, mutlu İslâm cemaati arasına katan, Hz. Ebubekir’deki merhamet duygusudur. Yaratılan her şeye şefkat, merhamet ve tebessümle yaklaşabilmek, imanda ulaşılan seviyeyi gösterir. Merhametten uzak gönüller, âdeta canlı cenazeler durumundadırlar.
Bir bedevî, âlemlere rahmet olan Hz. Peygamberin çocukları öptüğünü görünce, hayret etmiş ve “Siz çocukları öpüyorsunuz ha! Hâlbuki biz onları hiç öpmeyiz” demişti. Bu şahsa acıyarak bakan Allah Rasûlü, “Allah Teâlâ, senin kalbinden merhameti söküp almışsa ben ne yapabilirim ki!” buyurdu. (Buhari ve Müslim)
Dinimiz, insanlara olduğu gibi hayvanlara da merhametli olmamızı emir ve tavsiye eder. Hayvanlara iyi davranan kimselerin sevap kazanacağı, onlara kötülük yapanların da ceza çekecekleri hadis-i şeriflerde açıkça bildirilmiştir. “Susuz kalmış bir köpeğe su içiren bir adamın affedilip cennete gidebileceği” bildirildiği gibi, “kediyi aç bırakarak ölümüne sebep olan birinin de bu yüzden cehenneme gidebileceği” Hz. Peygamber tarafından bildirilmiştir.(Buhari ve Müslim)
Nice katı kalpleri yumuşatarak insanlığa yaklaştıran merhamet, insanın dünyada ve ahirette ümit kapısıdır. İnsan daima merhamete muhtaç olacağı zamanları düşünerek her an merhametli olmak zorundadır Merhamet, kitaplardan değil, merhametli olanlardan öğrenilir. Merhametli olmak, ağlayanla ağlamak değildir; ağlayanın gözyaşını dindirecek bir çözüm yolu bulmak veya bulma gayretinde olmaktır.
Kuran-ı Kerim’de, Allah’a ortak koşan ölüler için af ve mağfiret dilemenin yasak olduğu (Bkz. Tevbe 113) bildirilmiştir. Türk toplumunda, iyi niyet göstergesi olarak vefat eden kimseler için “rahmetli” veya “merhum” (merhamet edilmiş) ifadesi kullanılmaktadır. Burada dikkat etmemiz gereken hassas bir nokta vardır. Kimlere rahmet ve merhamet edileceğinin takdir ve yetkisi sadece Allah’a aittir. Biz kimlere rahmet edilmiş olacağını bilemeyiz. Öyleyse, vefat eden kişi için “Allah rahmet eylesin” dileğinde bulunulmasının daha uygun olacağı görüşü benimsenmiştir. Gayrimüslimler için ise, “toprağı bol olsun” denilebilir.
(Yararlanılan Kaynaklar: Prof. Dr. Bayraktar Bayraklı-Kuran’ı Anlamak, Dr. Abdulkadir Erkut- Şefkat ve Merhamet Peygamberi, Doç. Dr. Fikret Karaman-Hz. Muhammed’in Şefkat ve Merhameti, Diyanet Hutbe-Şefkat ve Merhamet, Prof. Dr. Hasan Kamil Yılmaz-Şefkat ve Merhamet, Prof. Dr. Şerafettin Gölcük-İlahiyat Fak. Dergisi)
Hazırlayan: Bahtiyar Budak (Emekli Edebiyat Öğretmeni)