“EHL-İ SÜNNET” NE DEMEKTİR?
“Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat” ya da kısaca “Ehl-i Sünnet”; Hz. Peygamber (s.a.s.) ile ashabının, dinin temel konularında takip ettikleri yolu benimseyenler için kullanılan bir tabirdir. Rabbimizin, insanlığa gönderdiği İslâm’ın öğretileri, son vahiy Kuran’ın Hz. Muhammed tarafından tebliğ ve beyan edilmesiyle vücut bulmuştur. Dolayısıyla Hz. Peygamber’in sünneti; Kuran’ın beyanı, somut bir açıklaması ve uygulamasıdır.
Kuran’ın, Peygamber’e itaati emretmesi, O’na Kuran’ı tebliğ görevi vermesi, O’nun ve beraberindeki müminlerin yolundan ayrılmayı yasaklaması gibi hükümler; Sünnet’i, Müslümanlar için sürekli bir rehber ve model olmasını zorunlu kılmıştır.
Ashâb-ı Kiram, Rasûlüllah’a iman edip O’nunla uzun süre bir arada bulunmuş, davranışlarına şahit olmuş, söylediklerini dinlemiş, O’nun yüce ahlâkını benimsemiş olan samimi ve fedakâr şahsiyetlerdir. Vahyin inişinin ve tatbikatının canlı tanığı olmaları, İslâm’ı bizzat Hz. Peygamber’den görmeleri, öğrenmeleri ve yaşayarak sonraki nesillere aktarmaları nedeniyle sahabiler önemli bir yere ve ayrıcalığa sahiptirler.
Hz. Osman’ın şehit edilmesinden sonra Müslümanlar arasında siyasî ihtilaflar baş göstermiştir. Hz. Ali ve Hz. Muaviye arasındaki hakem olayından sonra Haricilik, diğer Müslümanları tekfir (küfürle ve iman sınırlarının dışına çıkmakla itham) eder bir nitelikte ortaya çıkmış ve ümmetin büyük kitlesini teşkil eden ana topluluktan ayrılmıştır. Aynı şekilde Hz. Ali ve onun soyundan gelenlerin imam/halife olmalarını dinî bir emir ve esas olarak telakki eden ve bunu imanın bir şartı olarak görenler de Hz. Ali taraftarları anlamında “Şia” ismiyle ayrı bir grup oluşturmuşlardır.
Şiiler, Hz. Peygamber’den sonra ümmetin dinî ve siyasî liderinin (imamın) kim olacağı meselesinde konuyla ilgili Kuran ve Sünnet’in temel tutumunu ve sahabenin anlayışını terk etmiş; bazı ayet ve rivayetleri kendi görüşleri doğrultusunda zorlama yorumlara tabi tutmuşlardır. Onlar, imametin vahiyle bildirilen ve bir inanç esası olarak kabul edilmesi gereken dinî bir hüküm olduğunu iddia etmişler, ayet ve hadisleri de bu yanlış anlayışlarına dayanak yapmışlardır.
Hz. Muhammed’in vefatıyla Müslümanlar, iki ayrı ana parçaya bölündü. Hz. Peygamber ile ashabın dinin temel konularında takip ettikleri yolu benimseyenlere Sünni (Ehl-i Sünnet); devlet yönetiminin Hz. Ali’ye ve onun soyundan gelenlere ait olduğu düşüncesi etrafında birleşen çeşitli gruplara da “taraftar” anlamına gelen Şia denmiştir.
Sünni Müslümanlar, mezhep olarak; Hanefi, Şafii, Hanbeli, Maliki gibi farklı imamların görüşünü benimsemişlerdir. Bu mezhepler dini konuların temelinde aynı olmakla birlikte, bazı meselelerde farklı görüşler belirtmişlerdir. Mezheplerdeki bu ayrımı Sünni ve Şii ayrımı gibi düşünmemek gerekir. Şiiler, Ehl-i Sünnet gurubunun dışında yer almışlardır. Şiiler de, mezhep olarak ayrılmanın yanı sıra çok farklı isimler altında guruplara da ayrılmışlardır.
Ehl-i Sünnet, Müslümanı tanımlamak için Kuran-ı Kerim’de ya da sünnette geçen bir kavram değildir. Rasûlüllah’ın ashabına öğretip yaşadığı İslam’a uymayan inanç ve davranış gösterenlere karşı, Müslümanların bir konum belirlemesidir.
“Biz Ali’nin şiasıyız/taraftarıyız” diyenlere karşı tepki gösteren Müslümanlar kendi konumlarını belirleme ifadesi olarak; “Siz öyleyseniz biz de Ehl-i Sünnet ve’l-cemaatiz” dediler. Yani siz Şia iseniz, biz de Rasûlüllah’ın yaşayarak öğrettiği İslam üzereyiz, Ali de öyleydi, dediler. Şia gibi yanlış yapanlar sürekli var olunca sırat-ı müstakim üzere olan Müslümanlar da kendilerini onlara karşı Ehl-i Sünnet olarak tanımladılar.
Kimliğimizi belirlerken, esas olan, “Ben Ehl-i Sünnetim” demek değil, “Ben Müslümanım” demek olmalıdır. “Peki, çok İslam anlayışı var, sen nasıl bir Müslümansın?” diye sorulduğunda o zaman “Ben Ehl-i Sünnet bir Müslümanım” deriz.
Ürdün’de 2017 yılında yayınlanmış verilere göre dünya nüfusunun % 24,38 oranında 1,84 milyar Müslüman yaşamaktadır. Bu Müslümanların % 90’ı Sünnî, % 9,5’i Şii, % 0,5’i İbâzî olarak tasnif edilmektedir. Toplamda %90 olarak verilen Sünnîlerin % 45’i Hanefi, % 28’i Şafii, % 15’i Maliki ve % 2’si Hanbelî mezhebindendir. Toplamda % 9,5 olan Şiîler ise, İsnâaşeriyye % 8, Zeydiyye % 1, İsmailiyye % 0,5’tir.
Bugün Müslümanların onda birini oluşturan Şia’yı ve Ibadiyye’yi de, yanlış görmekle beraber, Müslüman sayarız. Müslüman ve İslam ümmeti dediğimizde hepsini kuşatırız. Şia bizi öyle görmese bile. Zaten yanlış olmalarının bir sebebi de bu değil mi?
(Yararlanılan Kaynak: Din İşleri Yüksek Kurulu-20.09.2023/83, Prof. Dr. Faruk Beşer-Müslüman mıyız, Ehli Sünnet miyiz?)
Hazırlayan: Bahtiyar Budak–Emekli Edebiyat Öğretmeni