KURAN-I KERİM’DE, ÖLDÜKTEN SONRA DİRİLME ÖRNEKLERİ
1- Ölümlerinden Sonra Diriltilen Kuşlar: İbrahim Peygamber, yırtıcı hayvanların parçalayıp yedikleri bir hayvan leşi görmüş; bu manzarayı hayretle seyrettikten sonra, “Ya Rabbi! Senin, şu ölü hayvanın parçalarını, şu yırtıcı hayvanların ve kuşların midelerinden çıkarıp bir araya getirebileceğine ve diriltebileceğine inanıyorum. Yalnız ölüleri nasıl dirilttiğini bana göstermeni istiyorum” demişti. Hz. İbrahim, ölülerin diriltilmesi konusunda asla şüphe etmemiş; sadece nasıl dirilttiğini görmek istemişti.
Bakara suresinin 260’ıncı ayetinde şöyle buyrulur: “İbrahim, “Rabbim, ölüleri nasıl diriltiyorsun bana göster” deyince, rabbi “Yoksa inanmıyor musun?” demişti. O “hayır inanıyorum, kalbim tam kanaat getirsin diye” cevabını verdi. Rabbi, “Kuşlardan dört tane al, onları kendine alıştır, sonra (parçalayıp) her bir tepeye onlardan bir parça bırak, sonra onları çağır. Koşarak sana gelecekler ve şunu bil ki, Allah hep galiptir ve hikmet sahibidir” buyurdu.”
Hz. İbrahim, Allah’ın kudretinden şüphe etmemiş ve sorusuna; “Sen ölüleri diriltebilir misin?” şeklinde değil de; “Ölüleri nasıl dirilttiğini bana göster” şeklinde sormuştu. Kalben inandığı şeyi gözleriyle görmek istemişti.
Hz. İbrahim, emredileni yapmıştı. Dört değişik kuş yakalayıp onları parçalara ayırmış ve etlerini, tüylerini ve kemiklerini birbirine karıştırmış; bu karışımları tepelerin üzerine parçalar halinde bırakmıştı. Sonra onlara “Allah’ın izniyle gelin!” diye seslenince; hayvanların tepelerdeki parçaları havada uçuşarak birleşmiş ve birer kuş haline gelmişlerdi.
2- Öldükten Yüz Yıl Sonra Diriltilen Adam: İslâmî kaynaklarda verilen bilgilere göre; savaşlarda tahrip edilmiş bir kasabadan geçen Üzeyir peygamber (bu kişinin, İsrailoğullarına gönderilen Hezekiel olduğunu söyleyenler de vardır); harap olmuş kasabanın diriltilmesini imkânsız sanınca; Allah ona kendi vücudunda harika deliller göstermiştir. Onu yüz yıl ölü bıraktıktan sonra tekrar diriltmiş; ayrıca dağınık kemikleri, nasıl bir araya getirerek birleştirdiğini de görmesini sağlamıştı.
Konuyla ilgili olarak, Bakara suresinin 259’uncu ayetinde şöyle buyrulur: “Yahut evlerinin duvarları çatıları üzerine yıkılmış, ıssız bir kasabaya uğrayan kimsenin durumu gibi. Bu kişinin, “Allah, bütün bunları öldükten sonra nasıl diriltecek?” demesi üzerine Allah onu yüzyıl ölü olarak tuttu, sonra diriltti. “Ne kadar kaldın?” diye sordu. “Bir gün veya günün bir kısmı kadar kaldım” dedi. Allah “Hayır, yüzyıl kaldın. Anlamak için yiyeceğine ve içeceğine bak, henüz değişmemiş; eşeğine bak, (seni insanlara bir işaret kılmamız için) ve kemiklere bak, onları nasıl düzeltiyor ve üzerini etle kaplıyoruz” buyurdu. Artık o adam için durum açıkça ortaya çıkınca, “Biliyorum ki Allah, kesinlikle her şeye kadirdir” dedi” (Bakara 259).
Eşeğine bakınca, çürüyüp eklemlerinin birbirinden ayrıldığını görmüştü. Allah bir rüzgâr estirmiş; eşeğin dağlara, ovalara savrulmuş kemikleri, onun gözleri önünde bir araya gelip birleşmişti.
Rivayetlere göre, Üzeyir peygamber, bu olayla karşılaştığında 40 yaşlarında idi. 20 yaşlarında da oğlu vardı. Bazı yerlerde, “kendisi kırk, oğlu yüz yirmi yaşında” diye bahsi geçen kişi, Üzeyir peygamberdir.
3- Ölü İnek Kemiği ile Katilin Bulunuşu: Zengin ve yaşlı bir Yahudi, mirasına ve kan bedeline göz diken yeğeni tarafından öldürülüp bir yere atılmış; cinayet bir masumun üstüne yıkılmak istenmişti. Adamın yeğeni, amcasının katilinin bulunmasını ve kan bedelinin kendisine ödenmesini istiyordu. Katilin bulunamaması yüzünden, toplumda neredeyse silahlı mücadeleye varacak kadar bir gerginlik oluşmuş; olay, Hz. Musa’ya bildirilerek kendisinden bir çözüm bulması istenmişti. O da Allah’tan aldığı vahye uygun olarak bir inek kesmelerini ve bunun bir parçasıyla maktulün cesedine vurmalarını emretmişti. Denilenin yapılması üzerine öldürülen adam dirilmiş ve kendisini öldürenin kimliğini açıklamıştı.
Konuyla ilgili olarak, Bakara suresinin 72-73’ünü ayetlerinde şöyle buyuruluyor: “Hani siz bir adam öldürmüştünüz de, bu hususta birbirinize düşmüştünüz. Hâlbuki Allah, sakladığınızı ortaya çıkaracaktı. Sonra “(kesilen ineğin) bir parçasıyla ölüye vurun” dedik. Böylece Allah, ölüleri diriltir ve belki akıllanırsınız diye size ayetlerini gösterir.”
Böylece, hem katil belirlenmiş, hem de yüce Allah’ın ölüleri diriltmeye muktedir olduğu gösterilmişti. İnek olayı anlatılmasından dolayı bu sureye, “inek” anlamına gelen “bakara” denmiştir.
4- Ashâb-ı Kehf Gençleri: Ashâb-ı Kehf kıssası, inanç uğrunda canını feda etme kıssasıdır. Putperest bir kavmin içinde Allah’ın varlığına ve birliğine inanan birkaç genç, bu inançlarını dile getirip putperestliğe karşı çıkmışlar; toplumun zulüm ve baskısından korunmak için bir mağaraya sığınmak zorunda kalmışlardı. Yanlarındaki köpekleriyle birlikte mağarada derin bir uykuya dalan bu gençler, muhtemelen 309 yıl sonra uyanmışlardır. Burada bir gün veya daha kısa bir süre uyuduklarını zanneden gençler, içlerinden birini yiyecek almak üzere şehre gönderdiklerinde olay anlaşılmıştı. Onların durumunu öğrenen insanlar, Allah’ın vadinin hak olduğuna inanmışlardı.
Ayet-i kerimelerde şöyle buyruluyor: “Yoksa sen, bizim ayetlerimizden olan Ashâb-ı Kehf ve Rakîm’i mi şaşırtıcı buldun? O gençler mağaraya sığınmışlar ve “Rabbimiz! Bize katından rahmet gönder ve bize içinde bulunduğumuz durumdan bir çıkış yolu göster!” demişlerdi. Bunun üzerine biz de onları o mağarada yıllarca derin bir uykuya daldırdık. Sonra da iki gruptan hangisinin, kaldıkları müddeti daha iyi hesap edip değerlendireceğini ortaya koyalım diye onları uyandırdık. (Kehf 9-12) “Onlar mağaralarında üç yüzyıl kaldılar, buna dokuz yıl da ilâve ettiler” (Kehf 25).
“Mağara arkadaşları” dediğimiz Ashâb-ı Kehf kıssasının geçtiği yer hakkında çeşitli rivayetler vardır. Bunlardan biri de, Mersin- Tarsus ilçesinin 12 km. kuzeyindeki Dedeler Köyü’nde, Encülüs Dağı eteklerinde yer alan mağaradır. Bu mağaranın üzerine, 1873 yılında Sultan Abdülaziz tarafından bir cami yaptırılmıştır. Ayette geçen “rakîm”, “üzerinde isim yazılı levha” demektir.
Bu surenin 25’inci ayeti yorumlayan âlimler, bu gençlerin mağarada; güneş takvimine göre 300 yıl, ay takvimine göre ise 309 yıl kaldıklarını söylerler.
(Yararlanılan Kaynaklar: TDV Kuran Yolu Tefsiri, Taberi Tefsiri)
Hazırlayan: Bahtiyar BUDAK–Emekli Edebiyat Öğretmeni