VAKİT NAMAZLARIYLA KILINAN SÜNNETLER
İbadetlerde nafile, Türkçede kullandığımız “boşuna, boş yere” anlamının tersine; “ziyade, ilâve, fazlalık, ekstra” gibi anlamlara gelir. Hz. Peygamber’in (s.a.s.) hadislerinde farz ve vacip niteliğinde olmayan ibadetlerin “nafile ve tatavvu” kelimeleriyle ifade edildiği görülür. Nafile ibadetler, farzları takviye eder ve kulun Allah’a yakınlaşmasına vesile olur.
Günlük vakit namazlarıyla birlikte kıldığımız ve “sünnet namaz” dediğimiz nafile namazlar vardır. Bunlar, müekked sünnetler ve gayri müekked sünnetler olmak üzere iki gruba ayrılır. Müekked, “kuvvetli, tekrarlanan, devamlı yapılan”; gayri müekked ise “kuvvetli olmayan, tekrarlanmayan, devamlı yapılmayan” anlamında kullanılır.
Hz. Peygamber’in devamlı yaptığı ve sırf bağlayıcı olmadığını göstermek için nadiren terk ettiği, farz ve vacip olmayan fiillere “müekked sünnet” denir. Mesela; Sabah namazının farzından önce kılınan iki rekât, öğle namazının farzından önce kılınan dört, sonrasında kılınan iki rekât, akşam ve yatsı namazlarının farzından sonra kılınan iki rekât ve cuma namazının farzından önce ve sonra kılınan dört rekâtlık namazlar, müekked sünnet namazlardır. Hz. Peygamber bunları genellikle kılmış, ender olarak terk etmiştir.
Hz. Peygamber’in bazen yapıp bazen de terk ettiği amellere de, “gayri müekked sünnet” adı verilir. Mesela ikindi ve yatsı namazlarının farzından önce kılınan dört rekâtlık sünnetler bu gruba girer. Bu tür sünnet namazların kılınması sevap olup terki ceza gerektirmez.
İçlerinde Hz. Ayşe validemizin de bulunduğu bir grup sahabenin rivayet ettikleri bir hadis-i şerifte, Rasûlüllah şöyle buyurmuştur: “Her kim bir gün ve gecede, farz namazlar dışında on iki rekât namaz kılarsa, Allah Teâlâ ona cennette bir ev bina edecektir. Bunlar şu namazlardır: Sabah namazından önce iki rekât, öğleden önce dört rekât, öğleden sonra iki rekât, akşamdan sonra iki rekât ve yatsıdan sonra iki rekât” (Tirmizi).
Bir grup sahabenin sorusu üzerine Hz. Ayşe, Rasûlüllah’ın farz namazlar dışında günlük olarak kıldığı nafile namazları şöyle açıklamıştır: “O, öğleden önce evinde dört rekât namaz kılıyor, sonra dışarı çıkarak insanlara namaz kıldırıyordu. Sonra eve dönerek iki rekât daha kılıyordu. Akşam namazını kıldırıyor, sonra eve dönerek iki rekât daha kılıyordu. Yatsı namazını kıldırıyor, sonra evde iki rekât daha kılıyordu. Geceleyin içlerinde vitir namazı da bulunan dokuz rekât namaz kılıyordu. Gece uzun zaman ayakta durur, uzun zaman oturur; ayakta iken Kuran okur, rükû ve secde eder, ayakta namaz kılardı. Oturarak Kuran okur, rükû ve secde eder, oturarak namaz kılardı. Sabah namazı vakti girince, evde iki rekât namaz kılar; sonra dışarı çıkarak insanlara sabah namazını kıldırırdı.” (Ebu Davud).
Nafile namazların en kuvvetlisi sabah namazının sünnetidir. Bu yüzden bütün nafile namazlar oturarak kılınabildiği halde, sabah namazının sünnetini mazeret olmaksızın oturarak kılmak câiz değildir. Aynı şekilde, cemaatle namaza başladıktan sonra mescide gelen kişinin nafile namaz kılması câiz değilken, sabah namazı bundan istisna edilmiştir. Buna göre, sabah namazının farzı kılınırken, imamın selam vermesinden önce farza yetişebileceğini kestiren kişi önce sabah namazının sünnetini, gerekirse en kısa şekilde kılar, sonra imama uyar.
Vaktinde kılınamayan namazların kazasında, sünnetler kaza edillmez. Fakat sabah namazının kazaya kalması durumunda, aynı gün içinde henüz başka bir namaz vakti girmediği için, farzıyla birlikte sünneti de kuşluk vaktinde kılınır. Öğle namazından sonra kılındığında, sabah namazının sünneti artık kazâ edilemez.
İkindi ve yatsı namazlarının farzından önce kılınan ve “gayri müekked sünnet” denilen dört rekâtlık namazlar kılınırken; diğer dört rekâtlık namazlardan farklı olarak; ikinci rekâttan sonraki oturuşta tahiyyatla birlikte salli ve barik duaları da okunur. Üçüncü rekâta da sübhaneke duasıyla başlanır.
Hz. Peygamber’in farzların evvelinde ve sonrasında kaçar rekât nafile kıldığı net olarak tespit edilememiştir. Bununla birlikte bazı farzların öncesinde veya sonrasında, bazılarının ise hem öncesinde hem de sonrasında düzenli olarak nafile kıldığı bilinmektedir. Bu noktayı her zaman göz önünde tutarak, nafile namazların rekât sayısındaki ihtilâfları bir tarafa bırakarak, vaktin müsaadesine göre bu sünnet namazları kılmak gerekir.
(Yararlanılan Kaynaklar: TDV İslam Ansiklopedisi, Prof. Dr. Hamdi Döndüren-Delilleriyle İslam İlmihali, Din İşleri Yüksek Kurulu Fetvaları, Fahri Kamili-İslam Fıkhında Namaz İbadeti)
Hazırlayan: Bahtiyar Budak–Emekli Edebiyat Öğretmeni