Diğer Haberler Son Dakika 

TÖVBE VE İSTİĞFAR

Kişinin, günahından dönüp Allah’a yönelmesine “tövbe”, kusurunun bağışlanmasını Allah’tan talep etmesine de “istiğfar” denir. Kuran’da, bazı peygamberlerin tövbelerinden söz edilmektedir. (bk. Bakara 37, 128; Araf 143, Tevbe 117, Hûd 112). Birçok ayette peygamberlerin mağfiret talebinde bulunduğu haber verilmekte ve Hz. Muhammed’e (s.a.s.), Allah’tan mağfiret dilemesi emredilmektedir. (bk. Nisâ 106, Muhammed 19, Nasr 13).

Bütün ilâhî dinlere göre insan, hem iyilik hem de kötülük yapma temayülüne sahip bir varlıktır. Hz. Âdem’in hata ettiği ama tövbe ederek, rahîm olan Allah’ın affına mazhar olduğu ayet ve hadislerde bildirilmektedir. Dolayısıyla günah işleyen kimse, tövbe ettiği takdirde, âdemiyet nesebini; aksi halde, şeytaniyet vasfını tescil ettirmiş olur.

Tövbe gerektiren günahların en büyüğü, inkâr ve şirktir. Âlimler, işlenen günahların tövbeden sonra amel defterinden silinmesi için tövbekârın bazı telâfilere girişmesinin gerektiğini belirtirler. Günahlar, kul hakkıyla ilgili olmayıp sadece ilâhî haktan ibaretse ve bunların içinde kazası mümkün farz ibadetler varsa, önce bunlar kaza edilmelidir. Bazı âlimler, kasten terk edilen namazların kazasının bulunmadığını söylerlerse de, büyük çoğunluk bunların da kaza edilebileceğini belirtir. Kul hakkına yönelik günahlara gelince, bu konuda asıl olan Hz. Peygamber’in şu talimatıdır: “Müslüman kardeşinin malına, şerefine ve namusuna yönelik günah işleyen kimse, altın ve gümüşün bulunmadığı gün gelmeden önce ondan helâllik dilesin. O gün, dünyada kötülük yapan kimsenin sevapları varsa, haksızlığı kadar alınıp mağdura verilir; sevapları yoksa onun günahından alınıp berikine yüklenir” (Buhari).

Sözlükte, “pişmanlık ve dönmek” anlamına gelen tövbe; dinî bir kavram olarak, kulun işlediği günahlara pişman olup onları terk ederek Allah’a yönelmesi ve O’na sığınarak bağışlanmasını dilemesi demektir. Yüce Allah, bağışlanacak müminlerin vasıflarını sıralarken şöyle buyurmaktadır: “Ve onlar, bir kötülük yaptıkları ya da nefislerine zulmettikleri zaman, Allah’ı hatırlayarak hemen günahlarının bağışlanmasını dilerler. Günahları da Allah’tan başka kim bağışlayabilir? Ve onlar, yaptıklarında bile bile ısrar etmezler” (Âli İmran 135).

Günahlardan dolayı tövbe etmek farzdır. Günahkâr kimse, vakit geçirmeden tövbeye yönelmelidir. İslam âlimleri, ayet ve hadisleri delil göstererek, bir tövbenin makbul olabilmesi için; işlenen günahı terk etmek, günah işlediğine pişman olmak ve bir daha işlememeye azmedip söz vermektir. Eğer işlenen günah kul haklarıyla ilgili ise, bu durumda, hak sahibi ile helalleşerek Allah’tan af dilemek gerektiğini bildirmişlerdir.

İstiğfar, işlenen günahlardan ve hatalardan dolayı Allah’tan af ve mağfiret niyaz etmek demektir. Kuran-ı Kerim’de, işledikleri kötülüklerden pişman olup tövbe ve istiğfarda bulunanlar övülmektedir (Âli İmran 135). Kaynaklarda, içeriği bakımından “istiğfar” anlamı taşıyan pek çok dua vardır. Hz. Peygamberin, (s.a.s.) “Seyyidü’l-istiğfar” (istiğfarın en güzeli) diye nitelediği duanın ( Allahümme ente rabbi! La ilahe illa ente halakteni…) Türkçesi şöyledir: “Allah’ım! Sen benim Rabbimsin! Senden başka hiçbir ilâh yoktur. Beni sen yarattın. Ben senin kulunum; gücüm yettiği kadarıyla senin ahdin ve vaadin üzere bulunuyorum. Yaptığım fenalıkların şerrinden sana sığınırım. Üzerimde olan nimetlerini itiraf ederim, günahımı da itiraf ederim. Beni bağışla! Çünkü senden başka hiçbir kimse günahları bağışlayamaz” (Buhari). Aslında, kişinin Rabbine yönelerek, içinden geldiği gibi dile getirdiği her türlü bağışlanma duası, zaten bir istiğfardır.

“Ey iman edenler! İçtenlikle ve kararlılık içinde Allah’a tövbe edin. Umulur ki Rabbiniz kötülüklerinizi örter ve sizi altından ırmaklar akan cennetlerine koyar…” (Tahrim 8). Bu ayette, yapılması istenen tövbenin nasıllığıyla ilgili olarak kullanılan “nasuh” kelimesi, “hâlis, katışıksız” anlamına gelir. Bu ifade, tövbenin tam manasıyla pişman olma ve bir daha pişman olduğu o işe dönmeme azmini içermesi gerektiğini göstermektedir. Böyle bir içtenlik ve kararlılıkla yapılan tövbeye de İslâmî kaynaklarda “tövbe-i nasuh” denilmiştir. Hz. Ömer, nasuh tövbesini, “Günahtan tövbe edip o günaha bir daha dönmemek veya dönmek istememek” şeklinde tanımlamıştır.

Tevbe ve istiğfar kavramı yeryüzünde yaşayan her Müslüman’ın ihtiyaç duyduğu iki önemli kavramdır. Bir insan; “benim tövbe ve istiğfarlık bir durumum yok” dese ya da “ben tövbe ve istiğfarı gerektirecek ne yaptım ki” gibi sözler söylese; o insan en hafif ifade ile haddini aşmış olur. Çünkü bu söz İblis’in sözüdür. Kuran-ı Kerim’in bize haber verdiğine göre; “Âdem için secde edin” denildiğinde İblis secde etmedi ve hatasını da günah olarak görmeyip şeytan oldu. Hz. Âdem ise, işlediği hatayı sahiplendi, tövbe etti ve peygamberlerin ilki oldu.

Yüce Allah’ın, kuluna tövbe etme fırsatı bahşetmesi, O’nun sonsuz rahmetinin bir ifadesidir. Çünkü kullarının işledikleri günahlar yüzünden onları hemen cezalandırmaz. Bağışlanma dilemeleri için mühlet verir ve rahmet kapısını günün her anında açık tutar. Tövbenin üç şartı vardır: Kalpten büyük bir pişmanlık duymak, dil ile Allah’a tövbe etmek, azaları günahların üzerinden çekmektir. İnsan pişman olmuş bir kalp, tövbe eden bir dil ve günahlardan korkarak uzak durmaya gayret eden bir vücut ile Allah’ın huzuruna çıkarsa; umulur ki Allah Teâlâ, merhametiyle onu af ve mağfiret eder.

“Yoksa kötülükleri yapıp yapıp da içlerinden birine ölüm gelip çattığında “Ben şimdi tövbe ettim” diyenlerle kâfir olarak ölenler için kabul edilecek tövbe yoktur. Onlar için acı bir azap hazırlamışızdır” (bk. Nisa 18). Bu ayet-i kerimeye göre; günahkâr kişilerin hayatının son saniyelerine kadar tövbe etmeyip dünya hayatından ümit kestikten ve ahiretle ilgili bazı gerçekleri hissettikten sonra henüz can vermeden yapılan tövbe kabul görmez. Kabul edilmeyen bir başka tövbe de hayatını, hak dini inkâr içinde geçirdikten sonra ölen ve ahiret âlemini gördükten sonra pişmanlık duyanların tövbesidir. Bu konuda, Hz. Peygamber’in (s.a.s) ifadesi de gayet açıktır: “Bir kul can çekişmeye başlamadığı sürece, Allah Teâlâ onun tövbesini kabul eder” (Tirmizi, İbn Mâce).

       (Yararlanılan Kaynaklar: TDV İslam Ansiklopedisi, Din İşleri Yüksek Kurulu Kararları, TDV Kuran Yolu Tefsiri)

       Hazırlayan: Bahtiyar Budak–Emekli Edebiyat Öğretmeni

En son Haberler