Diğer Haberler Son Dakika 

DİNİN KURUCUSU ALLAH’TIR

İslâm inancına göre dinin kurucusu Allah’tır. Bütün hak dinler, Allah’tan gelmiş ve safiyetlerini korudukları sürece de yürürlükte kalmışlardır. İlk insan, aynı zamanda ilk peygamberdir ve kendisine bildirilen din de tevhid dinidir. Allah’ın varlığı, birliği, zât ve sıfatları açısından O’nun mükemmelliğiyle peygamberlik ve ahiret inancı gibi temel itikâdî prensipler (zarûrât-ı dîniyye), bütün ilâhî dinlerde değişmez ilkeler olarak yer almıştır.

İslâmî inanışa göre, Hz. Âdem’den Hz. Muhammed’e kadar bütün peygamberlerin getirdikleri hak dinlerin ortak adı “İslam’dır.  İslam, “kurtuluşa ermek, boyun eğmek, teslim olmak, barış yapmak” gibi anlamlara gelir. Ancak tarihin akışı içinde insanlar hak dinden uzaklaşmışlar ve beşerî zaaf neticesinde dinde meydana gelen bozulmalar sebebiyle Yüce Allah, peygamberler göndererek insanları ya eski dinlerini aslî şekliyle öğrenip uygulamaya çağırmış ya da yeni bir din göndermiştir.

Allah’ın, başlangıçtan itibaren insanlara bildirdiği dinin, tevhid (hanîf) dini olduğu ve onların bu dini benimsemeye yatkın bir fıtratta yaratıldığı Kuran-ı Kerim’de bildirilmiştir. Rum suresinin 30’uncu ayetinde; “O halde sen hanîf olarak bütün varlığınla dine, Allah insanları hangi fıtrat üzere yaratmışsa ona yönel! Allah’ın yaratmasında değişme olmaz. İşte doğru din budur; fakat insanların çoğu bilmezler” buyrulmaktadır.

Tarihin çeşitli devirlerinde insanlara ayrı ayrı peygamberler ve dinler gönderen Allah Teâlâ, son din olarak İslâm’ı, son Peygamber olarak da Hz. Muhammed’i (s.a.s.) göndermiştir. İslâm’ın gelmesiyle Yahudilik ve Hıristiyanlık gibi eski dinlerin hükmü sona ermiştir. Bu, yeni bir anayasa çıkınca, eski anayasa hükmünün yürürlükten kalkması gibidir. Allah’ın son dini, yani anayasası olan İslâm gelince, eski dinlerin geçerliliği de sona ermiştir.

Ali İmran suresinin 19’uncu ayetinde, Allah katında geçerli olan dinin İslâm dini olduğu açıkça belirtilmiş ve aynı surenin 85’inci ayetinde, İslâm’dan başka din arama çabası içine girmenin hüsranla sonuçlanacağı da net bir şekilde vurgulanmıştır.

Eski dinler, yalnızca belli bir zamana ve belli bir muhitin insanlarına hitap ederken; son din İslâm, bütün insanlığa seslenmekte ve hükmü kıyamete kadar geçerli olacak olan dindir. Eski dinlerin içine zamanla bâtıl inançlar karışmış, Allah’ın birliğini ifade eden tevhid inancı kaybolmuştur. İslâm ise, hâlâ ilk günkü tazelik ve saflığı ile bozulmadan durmaktadır. Çünkü Kuran’ın korumasının bizzat Allah tarafından üstlendiği Kuran’da (Hicr 9) bildirilmiştir. Bütün bunlar ortada iken, bugünkü Hıristiyanlık ve Yahudiliğin de gerçek din olduğunu savunmak büyük yanılgı olur. İslâm’ın dışında kalan dinler, geceleyin sokağı aydınlatan bir fener veya sokak lâmbasına benzer; İslâm ise, bütün dünyayı aydınlatan güneş gibidir.  Güneş doğduktan sonra, artık fener veya sokak lambasına ihtiyaç kalmaz. 

Kuran’ı sadece akılla, bilimle anlamaya çalışmak yeterli değildir. Vahiy olmadan, sadece akıl ve bilim ile dini yorumlaya çalışmak dinin içini boşaltabilir. Kuran, çağlar üstüdür; tek bir çağa göre değil, bütün zamanlara ve mekânlara gönderilmiştir. Onun için dini kendimize uydurmaya çalışmak yerine, dinin emir ve yasaklarına göre hareket etmemiz gerekir. İnanç ve ibadetler, Allah nasıl emretmişse ve Rasûlü nasıl uygulamışsa öyle yapılmalıdır. Onu, öteye beriye çekmeye, eğip bükmeye gerek yoktur. “Şunu yapmasak da olur veya şunun yerine filanı yapsak da olur” gibi kendi kendimize fetva vermeye kalkmak büyük bir felakettir.

Sabah namazından önce kılınan iki rekât namazın, dünya ve içindekilerden daha hayırlı olduğu hadis-i şerifte müjdelenmişken; “Sabah namazını, asıl vaktinde kılmaya gerek yoktur; onu kuşluk vaktinde de kılabiliriz” gibi sözlerle ya da başka konularda birtakım çarpıtmalarla dini kendimizi uydurmaya kalkışmayalım! Bütün tedbirleri aldıktan sonra, zamanında kılınamayan sabah namazı, kuşluk vaktinde sünnetiyle birlikte elbette kılınabilir. Ama hiçbir tedbir almadan, uykudan fedakârlık yapmayarak sabah namazının kılınışını sonraya bırakmak, doğru bir davranış değildir. Uykusundan uyanamadığı için kaç kişi işini veya önemli bir randevusunu feda edebilir? Uyanamadığı için üniversite sınavını kaçıran bir genç, üzüntüsünden yeri göğü inletmez mi? Bu örnekleri çoğaltabiliriz. Uykusuna kıyamadığı için, sevdiklerini sabah namazına kaldırmaktan imtina edenler; ramazan ayında, çalışırken yorulacağını düşünerek, çocuklarına oruç tutmamalarını söyleyenler… Bu tür davranışta bulunanlar, kendilerini Allah’tan daha fazla merhametli mi zannediyorlar?

İslam Dini, kurallarını Allah’ın koyduğu mükemmel bir dindir. Âlemlerin Rabbi olan Allah, kullarının selameti için her alana yönelik hükümler koymuştur. Bu hükümler Kuran-ı Kerim’de toplanmış ve açıklanması da Peygamber Efendimiz’e (s.a.s.) bırakılmıştır. İnsanlar, dinin hükümlerine layıkıyla uysalardı, dünyada hiçbir sorun çıkmazdı. Mesela Yüce Allah, rüşveti yasaklamış (bk. Bakara 188); gönderdiği Peygamber de rüşveti alana da, verene de lanet etmiştir (Ebu Davut, Tirmizi). Müslüman kisvesindeki birtakım insanlar, eğer rüşvet alır veya verirlerse, bunun sorumlusu Müslümanlık mıdır? Tam donanımlı bir aracı kullanan sürücü; kırmızı ışıkta durmadığı için kaza yaparsa, bunun suçlusu araç mıdır?

Müslüman, her yönüyle çevresine örnek olmalı ve mükemmel bir dine sahip olmanın kıymetini bilmelidir. Kendi hatalarını dine mal ederek, onu kirletmeye kalkışmak büyük ahmaklıktır. Dine uyulması gerekirken, dini kendine uydurmaya çalışmak, hayatı çelişkiler yumağına çevirir. Mesela, namaz kılarken çok uysal görünen bir insan, ticarette her türlü yalana başvurmakta veya trafikte canavara dönüşmekte bir sakınca görmez. Domuz etini yememek için gösterdiği hassasiyeti, kul veya kamu hakkı yerken umursamaz. Kendisinin dürüst bir insan olduğunu düşünür ama sınavda fırsat bulursa, kopya çekmekte tereddüt göstermez. Adaleti önemsediğini zannettiği halde, kendi menfaati söz konusu olduğunda adalet duygusu aklına hiç gelmez…

Özetlemek gerekirse, gerçek mümin, Allah’ın emir ve yasaklarına gereken hassasiyeti gösterir. Her yönüyle insanlara örnek olur ve Hz. Peygamber’inin tarifiyle “Elinden ve dilinden hiç kimse zarar görmez.” Birbirini sevmedikçe, gerçekten iman etmiş olamayacağının da bilincindedir. Peki, bizler, bu ve benzeri tanımların neresindeyiz? Çevremizdekilere gereken güveni verebiliyor muyuz? Dinimizin emirlerini yerine getirebiliyor muyuz, yoksa birtakım bahanelerle kendimizi avutmaya mı çalışıyoruz? İslam Dinini seçen, İngiliz eski pop şarkıcısı Cat Stevens (Müslüman olduktan sonraki adıyla Yusuf İslam), şöyle diyor: “Müslümanları tanısaydım, belki de Müslüman olmazdım. İyi ki İslam’ı Kuran’dan öğrenmişim. Kusursuz olan İslam’dır, Müslümanlar değil!’’

       (Yararlanılan Kaynaklar: TDV İslam Ansiklopedisi, TDV Kuran Yolu Tefsiri, Sorularla İslamiyet-İslam Dışındaki Dinlerin Geçerliliği Neden Kalkmıştır? Lokman Özkul-Kusursuz Olan İslam’dır Müslüman Değil)

       Hazırlayan: Bahtiyar Budak–Emekli Edebiyat Öğretmeni

En son Haberler