Diğer Haberler Son Dakika 

TEKFİR ETMEK (KAFİR SAYMAK)

       Tekfir, Allah’tan vahiy yoluyla gelip Peygamber’in tebliğ ettiği kesinlikle bilinen dinî bir esası inkâr eden kimsenin kâfirliğine hükmetmeyi ifade eder. İslâm âlimleri, yapılan davetin ardından İslâm’ın hak din olduğuna inanmayan ateist, müşrik, Yahudi, Hristiyan, mürtet, münafık gibi değişik inançları benimseyenlerin kâfir sayıldığını söylerler.

       Bazı ayetlerde, Müslüman olduğunun bir işareti olarak selâm veren birine, “Sen mümin değilsin” şeklinde karşılık verilmemesi emredilmiş;  savaşa gitmekten korkan münafıklar hakkında “küfre daha yakın” ifadesi kullanılmak suretiyle “Müslümanım” diyen kimseleri bazı karinelere dayanıp tekfir etmenin yanlışlığına dikkat çekilmiştir (bk. Nisâ 94, Âli İmran 167). Tekfirde asıl kabul edilen şey, Hz. Peygamber’i (s.a.s), Allah’tan getirdiği kesinlikle bilinen vahiy konusunda açıkça yalanlamaktır.

       Kimin mümin, kimin kâfir olduğunun bilgisi Allah’ın katındadır. O listeye erişip birilerini eklemek, hiçbir kişi ve kurumun gücü ve kudretinde olmadığı gibi; o listeden birilerini çıkarmak da kimsenin haddi ve yetkisinde değildir. Nitekim Asr-ı Saadet’te, savaştayken “Lâ ilahe illallah” diyen birini öldüren ve “O adam korkudan bu sözü söyledi” diyerek kendisini savunan Usame’ye, Hz. Peygamber; “Kalbini yarıp baksaydın da bu sözü korkudan mı söyleyip söylemediğini bilseydin ya” diyerek onu azarlamıştır (Müslim).

       Medine’de pek çok münafık olmasına ve bunların Hz. Peygamber tarafından bilinmesine rağmen; hiçbir zaman onlardan birine “sen müşriksin”, “sen kâfirsin” dememiştir. İşte, İslam’ın ana yolu olarak nitelediğimiz Ehl-i Sünnetin “Ehl-i kıble tekfir edilemez” ilkesinin bu noktada nebevî metoda daha uygun olduğu bir gerçektir. Hz. Ali’nin, Cemel ve Sıffîn savaşlarına katılan muhaliflerine “kâfir” diyen taraftarlarına; onların kâfir değil, isyan eden kardeşleri olduğunu söylemesi de bu konuda bir kanıt teşkil etmektedir.

       Akaid kitaplarımızda “şunu yapan kâfir olur”, “bunu diyen dinden çıkar” şeklindeki ifadeler de aslında, başkalarının iman bekçiliğine soyunup sözleri veya davranışları nedeniyle insanları tekfir etmek için değildir. Kişilerin bizzat kendilerine çeki düzen vermeleri, iman nimetini “cepte keklik” olarak görmemeleri için yazılmış uyarıcı cümlelerdir. Bu noktada Hz. Peygamber’in şu hadisini, gönlümüze nakış nakış işlemek son derece önemlidir: “Bir kimse Müslüman kardeşine “kâfir” derse, bu söz ikisinden birine döner. Eğer dediği hal onda varsa ne âlâ; ama o adam dediği gibi değilse, bu söz kendisine geri döner” (Müslim).

       Esasında bu hadis bize; “Başkalarının imanını sorgulamaya kalkmayın! Yalandan da olsa, korkudan da olsa “Müslümanım” diyen birine “kâfir” demeyin! Başkasının imanına kusur bulmanın, sizin imanınızı kusurlu hale getireceğini unutmayın!” gibi mesajlar vermektedir. Öyleyse, başkalarını ilahî iman listesinden çıkartma cüretkârlığını göstermek yerine; kendi imanımızı sağlamlaştırmaya ve sözümüzle değil, yaşantımızla insanlara örnek olmaya gayret etmeliyiz. 

        (Yararlanılan Kaynaklar: TDV İslam Ansiklopedisi, Din İşleri Yüksek Kurulu Uzmanı Halil Kılıç-İman Listesinden Silme Cüretkârlığı)

      Hazırlayan: Bahtiyar Budak-Emekli Edebiyat Öğretmeni

En son Haberler