Müminlerin Özellikleri
Mümin, “Allah’ın varlığını, birliğini ve Hz. Peygamber’in Allah Teâlâ’dan getirdiği kesin hüküm ve bilgileri kalp ile tasdik ederek, tereddütsüz kabullenip teslim olan kimse” demektir. İnanmak, fıtratın gereğidir. Bu sebeple yaratılan her insanda inanma duygusu mutlaka vardır. En ilkel kabilelerde bile totemlerin bulunması, kendi elleriyle yaptıkları şeylere tapmaları, bu durumu desteklemektedir.
İnançsızlık, kişinin kendi kendini inkâr etmesi anlamına geldiği gibi; fıtratının gerekliliğini yerine getirmemek anlamına da gelir. Fıtrata ters olan şeylerin işlenmesi, kişiyi mutsuzluğa götürür. Bu sebeple Yüce Allah’ın bizlere lütfettiği en büyük nimet, iman nimetidir. Bu nimet o kadar büyüktür ki, diğer nimetlerle kıyas dahi edilemez. Çünkü İman olmadıktan sonra, bütün dünya insanın olsa neye yarar?
İmanın, sahibini kurtarabilmesi için; kişinin inancında hiçbir şüphenin bulunmaması, ibadet ve güzel ahlâk ile birlikte olması şarttır. Kuran’da, mükemmel bir Müslümanın nasıl olması gerektiği anlatılır. Müslüman, bu özellikleri iyi bilmeli ve hayatına uygulamalıdır.
Kâmil bir Müslüman, Allah ve Resul’ünün emirlerini dinlemeyi kendine vazife edinir. Kendisini yaratıp sayısız nimetler veren, sahibi ve Mevla’sı olan yüce Rabbinin emirlerini ve gönderdiği peygamberlerin tavsiyelerini her zaman için önemser. Dünyada huzur ve mutluluk, ahirette kurtuluş ve cennet isteyen herkes mutlaka Allah’a ve Rasulü’ne itaat edip emirlerine saygı göstermelidir. Bu konuda, Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “Müminlerin erkekleri de, kadınları da birbirlerinin velileridir; iyiliği teşvik eder, kötülükten alıkoyarlar, namazı kılarlar, zekâtı verirler, Allah ve Rasulü’ne itaat ederler. İşte onları Allah, merhametiyle kuşatacaktır. Kuşkusuz Allah mutlak güç ve hikmet sahibidir” (Tevbe 71).
Müslümanın en belirgin özelliklerinden biri de, güzel ahlâk sahibi olmasıdır. Yüce Allah’ın, “Sen elbette üstün bir ahlâka sahipsin” (Kalem 4) buyurduğu Hz. Peygamber, bizi şöyle uyarıyor: “Müminlerin iman bakımından en mükemmeli, ahlâkı en iyi olanıdır. Sizin en hayırlınız da, hanımlarına karşı en iyi davrananızdır.” (Tirmizi). “Kim bir iyilik yaptığında seviniyor, bir kötülük yaptığında üzülüyorsa, o mümindir” ( Ahmed b. Hanbel).
Gerçek mümin, namazını huşu ve samimiyetle kılar. Müminûn suresinin ilk iki ayetinde, “Müminler kurtuluşa ermişlerdir. Onlar namazlarını huşu içerisinde kılarlar” buyrulmaktadır. Mümin, şartlarına ve adabına uyarak sanki Allah’ı görüyormuş gibi ihlâs ile namazlarını zamanında eda eder. Rasulüllah’ın; “İhsan, Allah’ı görür gibi ibadet etmendir. Her ne kadar sen O’nu görmüyor olsan da, O seni görmektedir” (Buhari) uyarısını hiç unutmaz.
İyi bir mümin, dünyada da ahirette de faydası olmayan boş, anlamsız söz ve davranışlardan uzak durur. Ayet-i kerimede, “Anlamsız, yararsız söz ve davranışlardan uzak dururlar” (Müminûn 3) buyrulurken; hadis-i şerifte de “Kişinin kendisini ilgilendirmeyen faydasız şeyleri terk etmesi, Müslümanlığının güzelliğindendir” (Tirmizi) buyrulmaktadır.
Müslüman, infak sahibidir ve her fırsatta Allah yolunda harcama yapma azmindedir. Gerek yardım, gerek sadaka, gerekse zekât gibi hususlarda eli hep açık olur. Sahip olduğu mal ve imkânlardan muhtaçlara verebilmeye özen gösterir. (bk. Bakara 177). Hz. Peygamber, “Herhangi bir Müslümanın diktiği ağaçtan yenen şey onun için sadakadır. Çalınan şey de sadakadır; eksiltilen de onun için sadakadır” (Müslim) buyurmuştur. Müminin en belirgin özelliğinden biri de; iyiliği emretmek, kötülükten ve haramdan uzak durmaktır. Yüce Allah’ın; “Siz, insanlar için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emredersiniz, kötülükten alıkoyarsınız ve Allah’a inanırsınız…” (Ali İmran 10) diye övdüğü mutlu kimselerdir.
İyi bir mümin aynı zamanda ihsan sahibidir. Yaptığı her işin hakkını vermeye, karşılık beklemeden, Allah’ın rızasını gözeterek, ailesine ve çevresine faydalı olmaya özen gösterir. Her zaman ve her yerde Allah’ın gözetimi altında olduğunun bilincindedir. Âli İmran suresinin 134-135’inci ayetlerinde şöyle buyrulmaktadır: “Onlar (takva sahipleri) bollukta da darlıkta da Allah yolunda harcarlar, öfkelerini yenerler, insanları affederler. Allah, işini güzel yapanları sever. Onlar çirkin bir şey yaptıkları veya kendilerine kötülük ettikleri zaman Allah’ı hatırlarlar da hemen günahlarının bağışlanmasını dilerler. Zaten günahları Allah’tan başka kim bağışlayabilir ki? Onlar, yaptıklarında bile bile ısrar etmezler.”
Kamil mümin, aynı zamanda edep ve hayâ sahibidir. Eline, diline, gözüne, kulağına vb. bütün uzuvlarına sahip olur ve onları hep hayırlı işlerde kullanır. Yalandan, iftiradan, fuhuş ve zinadan uzak durur. Konuşmasında, oturup kalkmasında, giyim kuşamında, insanlarla olan münasebetlerinde; dini ve ahlaki ölçüler içinde hareket eder. (bk. Nur 30-31). Mümin, Allah Rasulü’nün, “Kim bana, iki çene ve apış arası mevzuunda söz verir ve kefil olursa, ben de ona cennet için kefil olurum”(Buhari) mesajına özen gösterir.
Hakiki bir Müslüman, emanete riayet eder. Mümin, kelime anlamı olarak “kendisine güvenilen kimse” demektir. Doğruluk, dürüstlük onun en belirgin özelliğidir. Kendisine emanet edilen her şeyi korur; cana, mala, çevreye zarar vermez. Çünkü onun Peygamberi, peygamber olmadan önce de “güvenilir Muhammed” (Muhammed’ül emin) idi. Bu konuda şöyle buyuruyor: “Yapacağı fenalıklardan, komşusu güven içinde olmayan kimse, vallahi iman etmiş olmaz!” (Buhari).
Gerçek mümin, müminleri kardeş bilir; kendisi için sevip istediğini, diğer mümin kardeşi için de arzu eder. Hucurat suresinin 10’uncu ayetinde şöyle buyrulmaktadır: “Müminler ancak kardeştirler, öyleyse iki kardeşinizin arasını düzeltin, Allah’a itaatsizlikten sakının ki, rahmetine mazhar olasınız.” Hz. Peygamber de bu konuda şöyle buyurmuştur: “Sizden biriniz kendisi için sevip arzu ettiği şeyi, din kardeşi için de sevip arzu etmedikçe gerçek anlamda iman etmiş olmaz” (Buhari).
Gerçek iman sahibi, başkasının kusurlarını araştırmaz; aksine kapatmaya çalışır. Yüce Allah’ın; “Birbirinizin gizliliklerini araştırmayın, birbirinizin gıybetini yapmayın…” (Hucurat 12) uyarısına özen gösterir. Aynı zamanda, Allah Rasulü’nün, “Kim Müslümanın ayıbını örterse, Allah da onun dünyada ve ahirette ayıplarını örter. Kul, kardeşine yardım ettiği müddetçe; Allah da kula yardım eder” (Müslim) müjdesine de ulaşmaya çalışır.
Allah’ın güzel isimlerinden biri de “El-Mümin”; yani güven veren, vaadine güvenilen, gönlünü açanlara iman veren, korkudan emin kılandır. Kuran-ı Kerimde, Mümin ve Müminûn (müminler) adında iki sure de vardır.
“Bedevîler, “İman ettik” dediler. Şunu söyle: “Henüz iman gönüllerinize yerleşmediğine göre, sadece boyun eğdiniz… (Hucurat 145). Kuran-ı Kerim’de Hz. İbrahim hakkında “Rabbi ona, “Bana teslim ol” buyurmuş; O da, “Âlemlerin rabbine teslim oldum” demişti (Bakara 131) buyrulmaktadır. İman, ikrar ve tasdiktir. İslâm, Allah Teâlâ’nın emirlerine teslim olmak ve bağlanmaktır. Dini hükümlerde İslâm olmadan iman, iman olmadan da İslâm olmaz.
Müminler, Allah ve Resulüne iman etmişlerdir, yani dilleriyle ikrar ettikleri gibi kalpleriyle de sağlam inanmışlardır. Sonrasında asla işkillenmemiş ve şüpheye düşmemişlerdir. Demek ki iman etmek için, önce kalpten şüpheyi atmak şart olduğu gibi, ileride devamı için şüpheden uzak olmak da şarttır. Müminler, Allah’a itaat yolunda her türlü zahmet ve sıkıntıya her zaman göğüs gererler. (Yararlanılan Kaynaklar: TDV Kuran Yolu Tefsiri, Ahmet ÜNAL/Kuran ve Sünnet Işığında Müminlerin Özelliği, Sorularla İslamiyet/Mümin ile Müslüman Arasındaki Fark)