ALLAH KALPLERE BAKAR
Ebu Hureyre’den nakledilen bir hadis-i şerifte şöyle buyrulmuştur: “Allah sizin suretlerinize ve mallarınıza bakmaz; lakin kalplerinize ve amellerinize bakar” (Müslim).
Kalbin bir fiziki, bir de manevî boyutu vardır. Fiziki anlamda kalp; göğsün sol tarafında bulunan, bütün vücudumuzu besleyen damarlara kan akışını sağlayan, yumruk büyüklüğündeki en merkezî organımızdır. Manevi anlamdaki kalp ise; bütün iç dünyamızın, yaşantımızın, duygu ve düşüncemizin, niyetimizin kaynağı olan benliğimizdir. Fiziki kalp, bedeni düzenler, manevi kalp ise kişiliğimizi düzenler.
Kalp, yaratılış itibariyle insanın en hassas ve en çok tesir altında kalan uzvudur. Bizim ele alacağımız kalp, insanın hayatına yön veren, karar alma mekanizmasının, şahsiyet ve karakterinin merkezi olan kısımdır. Kuran-ı Kerim’de, kalbin insan hayatındaki yeri ve önemi vurgulanarak birçok çeşidinden bahsedilmektedir: Günah ve isyandaki aşırılıklarından dolayı mühürlenen kalpler, onun kadar bozulmamış olan hastalıklı kalpler, hislerini kaybetmiş olan katılaşmış kalpler, takva sahibi kalpler, Allah korkusundan titreyen kalpler gibi. (Bk. Bakara 7, 10, 74; Hac 32, 35).
Hayatta çok önemli bir yer tutan kalp hususunda Yüce Allah, “Kalpte olanlar, Allah’a gizli değildir” (Hud 5) buyururken; Hz. Peygamber (s.a.s.) de, “Dikkat edin! Vücutta bir çiğnem et parçası vardır. Eğer o ıslah olursa, bütün vücut ıslah olur. Eğer o bozulursa bütün vücut bozulur. Dikkat edin, o kalptir” (Buhari, Müslim) buyurarak insanlar ikaz edilmişti. Mümin, her zaman kalbini, “nazargâh-ı ilâhî” (Allah’ın baktığı yer) olarak görüp temiz tutmalıdır.
Temiz kalpli olmak, sadece kuru bir temenni değildir. Ciddi bir emek ve ömür boyu devam eden gayret gerektirir. Kalbin temizliği, imanın sahih olması ve ibadetlerle takviye edilmesiyle mümkündür. Çünkü küfür, isyan ve günahlar kalbi kirletir, karartır, katılaştırır. Aslında ayarı düzgün kalbin nasıl olacağını, Rabbimiz kitabında şöyle zikretmiştir: “Onlar ayakta dururken, otururken, yatarken hep Allah’ı anarlar; göklerin ve yerin yaratılışını düşünürler (ve şöyle derler:) “Rabbimiz! Sen bunu boş yere yaratmadın, seni tenzih ve takdis ederiz. Bizi cehennem azabından koru!” (Âli İmran 191).
Hacda tavaf yapılırken; saatin ters yönünde, sağdan sola doğru dönülür. Kâbe’yi sol tarafa alarak yapılmasının simgesel bir anlamı vardır. Nazargâh-ı ilâhî olan insan kalbi, Allah’ın eviyle karşı karşıya gelir, birleşir. Çünkü Kâbe ile insan kalbi arasında dikkat çekici bir ilgi vardır. Kalbin Kâbe tarafında yer alması, tavafın ne kadar gönülden yapıldığını ifade eder.
Kalbi temiz olan, dinin emirlerine uyar ve yasaklarından da kaçar. Günah işleyenlerin kalbi temiz olmaz. Bir hadis-i şerifte şöyle buyrulur: “Kul bir günah işlediğinde, kalbinde siyah bir nokta belirir. Eğer o, günahından tövbe edip uzaklaşırsa kalbi arınır. Tövbe etmeyip günah işlemeye devam ederse, o siyah nokta artarak kalbin her tarafını kaplar.” (İbn-i Mâce)
Hz. Huzeyfe der ki: “Kalp avuç içi gibi açıktır. Kişi günah işlediği zaman bu kalp, kapanmaya başlar. Her günah işlediğinde, biraz daha kapanır. Günah işledikçe de kapanmaya devam eder ve sonunda tamamen kapanıp üzerine mühür vurulur. Sonrasında kişi hayırlı bir şey duyduğu zaman, bu hayırlı şey kulağından girip kalbine doğru iner; ancak kapalı olduğu için kalbine işleyemez.”
Bedendeki bütün azalar, kalbin emrindedir. His uzuvlarımızın duydukları bütün bilgiler kalpte toplanır. İnanmak, sevmek, korkmak, insanın kalbindedir. İman eden de, kâfir olan da kalptir. İnsanı Allah’ın rızasına ve sevgisine kavuşturan yol kalptir. İnsanı Allah’tan uzaklaştıran şeylerin en zararlısı, kalbin kararmasıdır.
Kalbi temiz olan, herkese iyilik etmeye çalışır, dünyada huzur içinde yaşar, ahirette de sonsuz saadete kavuşur. Namaz kılmak, kalbi temizler, günahların affedilmesine sebep olur. Fakat kulluk vazifesi olduğunu düşünmeden, dünya çıkarları için kılınan namazın; dünyada da, ahirette de faydası olmaz.
Kalp iman yeridir. Nitekim Kuran’da iman iddiasında bulunan bedevilerin kalplerine henüz imanın yerleşmediği şöyle bildirilir: “Bedevîler, “İman ettik” dediler. Şunu söyle: “Henüz iman gönüllerinize yerleşmediğine göre, sadece boyun eğdiniz…” (Hucurat 14).
Kuran’da kalbin safvet (kalbi selim) ve kasvet şeklinde birbirine zıt iki vasfından bahsedilmekte, bunlardan biri övülürken, diğeri yerilmektedir. Kalbin paslanıp kirleneceğine işaret edilmektedir. “Hayır! Gerçek şu ki, yapıp ettikleri kalplerini kaplayıp karartmıştır” (Mutaffifin 14).
Hadislerde işaret edildiği gibi, işlenen günahlar, kalp üzerinde siyah bir leke oluşturarak kalbi karartmaktadır. Övülen kalp, safvet özelliğine sahip, içinde Allah’tan başkasına yer olmayan selim kalptir. Nitekim: “İnsanların diriltileceği gün ve Allah’a temiz bir kalple gelenler dışında malın da çocukların da fayda vermeyeceği” (Şuara 88) ayet-i kerimede belirtilmektedir. Kasvetli kalp ise, günah lekelerine bulanmış, kirlenmiş ve kararıp katılaşmış kalptir. “Allah kimin gönlünü İslâm’a açmışsa o, rabbinden gelen bir aydınlık içinde olmaz mı? Allah’ı anma konusunda kalpleri katılaşmış olanlara ise çok yazık! Onlar apaçık bir sapkınlık içindedirler” (Zümer 22).
Kuran-ı Kerim’de, kararan katı kalpler, kayalara benzetilerek şöyle buyrulur: “Bundan sonra kalpleriniz yine katılaştı; artık kalpleriniz taş gibi, hatta daha da katıdır. Taşın öylesi var ki ondan ırmaklar kaynar; öylesi de var ki çatlayıp bağrından su fışkırır; bazı taşlar da var ki Allah korkusuyla yuvarlanıp düşer. Allah, yapmakta olduklarınızdan habersiz değildir” (Bakara 74).
İman ile küfrü belirleyen başlıca özellik kalbin tasdikidir. Ancak kalbin tasdiki, insanlar tarafından bilinemediğinden dil ile ikrar kalpteki imanın varlığının göstergesi olarak kabul edilmiştir. Konuyla ilgili ayet ve hadislerde iman dilin ikrarına değil, kalbin tasdikine bağlanmıştır. (bk. Maide 41, Nahl 106, Hucurat 14; Müslim).
İnsan üzüldüğü, kırıldığı zaman “gönlüm kırıldı¸ kalbim incindi” der. Çünkü manevî duyguların tezahür ettiği yer olarak gönül bilinir, kalp bilinir. İmam-ı Rabbani diyor ki: “Kalp, Allah’ın komşusudur. Allah’a, kalbin yakın olduğu kadar hiçbir şey yakın değildir. Mümin olsun, âsi olsun, hiçbir insanın kalbini incitmemek gerekir. Kalp kırmaktan sakınınız. Allah Teâlâ’yı en ziyade inciten küfürden sonra, kalp kırmaktır. Çünkü Allah’a ulaşan şeylerin en yakın olanı kalptir.”
(Yararlanılan Kaynaklar: Şefika Meriç-Ah Kalbim, DİB-Haccı Anlamak, Prof. Dr. Hasan Kamil Yılmaz-Tasavvuf ve Kalp, Dinimiz İslâm-Kalp Temizliği)
Hazırlayan: Bahtiyar BUDAK–Emekli Edebiyat Öğretmeni