Diğer Haberler Son Dakika 

Müslüman Zulmetmez

“Zalimlerin yanında olmayın; sonra ateş sizi de yakar. Allah’tan başka dostlarınız olmadığına göre, bir yerden yardım da göremezsiniz!” (Hud 113). Zulüm, “din ve ahlâk kanunlarıyla belirlenen sınırları aşmak; adalet, hakkaniyet ve eşitlik ilkelerine aykırı davranmak” demektir. Bu davranışları sergileyene de “zalim” denir. Yüce Allah, zulmün her türlüsünü haram kılmış, Müslüman-kâfir ayırımı yapmaksızın zalimlere eğilim gösterilmemesini, yaptıkları kötülüklerin hoş karşılanmamasını ve onların yanında yer alınmamasını emretmiştir.

İslam dininin en büyük günahlardan saydığı ve müminlerin dikkatini çektiği konulardan biri de zulüm ve haksızlıktır. Kuran-ı Kerim’de, Cenâb-ı Hakk’ın zulmü hoş görmediği ve zalimleri sevmediği açıkça belirtilmiş; Hz. Peygamber’in söz ve uygulamalarında da zulüm ve zalimler lanetlenmiştir. Âdil bir idarecinin şefkat ve merhameti, adaletli ve hakkaniyetli yönetimi, toplumun bütün bireylerini nasıl kuşatırsa; zalim bir yöneticinin zulmü ve haksızlığı da o toplumun tamamını olumsuz etkiler. Âdil bir idare altında olanlar, nasıl yöneticilerine en güzel dilekleriyle hayır duada bulunurlarsa; zalim yöneticilerin zulmüne maruz kalmış insanlar da semaya açtıkları elleriyle onları âdil-i mutlak olan Allah’a havale ederek, layık oldukları karşılığı bulmalarını isterler. Allah Rasûlü, kıyamet gününde insanların Allah’a en sevimli ve en yakın olanın âdil yöneticiler; en hoşlanmadığı ve azabının en çetinine maruz kalacak olanların da zalim yöneticiler olduğunu bildirmiştir. Duası makbul olan mazlumun niyazını da Allah karşılıksız bırakmaz. Onun için atalarımız, “zulüm ile abat olunmaz”, “zulüm ile abat olanın ahiri berbat olur”, “zalimin zulmü varsa, mazlumun Allah’ı var” hikmetleriyle bu gerçeğe işaret etmişlerdir.

Elinde bulundurdukları güç ve iktidarla zulme en yakın olanlar yöneticilerdir. Onun için tarih boyunca yapılan zulüm ve haksızlıkların, baskı, kıyım ve katliamların başrolünde genellikle onlar yer almışlardır. İslam, insanları bu zulüm ve cehalet karanlığından aydınlığa çıkartmak için gönderilen dinin adıdır (İbrahim 1). Allah ve Rasulü’nün kesin buyrukları karşısında İslam tarihinin ilk döneminden itibaren, Müslüman yöneticiler; bu konuda genellikle duyarlı davranmışlar, sadece kendi dindaşlarına değil, gayrimüslimlere karşı da adalet ve hakkaniyet duygusuyla hareket etmişlerdir. Aralarında, Peygamber torununu öldürecek kadar zalim çıksa da, adaletiyle ün salmış Hz. Ömerler de yetişmiştir.

İnsanı en güzel şekilde yaratan, sonra da yaptıklarıyla aşağıların aşağısına indiren Allah (Tin 4-5.), kendi beyanıyla, kimseye zulmetmeyecek (Nisa 40, Yunus 44.); fakat zalimleri en ağır biçimde cezalandıracaktır (Âli İmran 151, Maide 29). Yeryüzünü fesada verip kan dökerek âdeta meleklerin endişesini haklı çıkaran insanoğlu (Bakara 30), ya Yaratıcısına kulak verip meleklerin bile saygı duyduğu yaratıkların en şereflisi olacak ya da akıbeti itibarıyla hayvanlara bile gıptayla bakacağı bir şekilde küçülecektir.

Yönettiği kimseler hakkında samimi düşünce taşımayan ve onlara haksızlık eden kimseler, kolay kolay cennete giremeyeceklerdir. Bu konuda Allah Rasûlü (s.a.s.); “Allah’ın yönetici yaptığı bir kimse; yönettiği insanları aldatarak ölürse, Allah Teâlâ ona cennet yüzü göstermez” (Buhari, Müslim) buyurmuştur. Halkın idaresini üstlenmiş bir kimse, onların hem dünyasını, hem de ahiretini mamur etmeyi görev bilmiş demektir. Onları her yönden iyiye götürmeye çalışmayan, kendilerine karşı âdil davranmayan, haklarını görüp gözetmeyen kimse halkını aldatmış sayılır. Adı Müslüman olan zalim idareciler, halkı ezebilirler; dünyada onlara her fenalığı yapabilirler. Böyle kimseler, ahirette bu haksızlığın hesabını kolay veremezler.

Adâletin zıddı olan zulüm; bir şeyi olması gerektiği şekilde değil de, olmaması gerektiği şekilde yapmak, hakkı yerli yerine koymamaktır. Zulüm; haksızlık yapmak, başkasının hakkı üzerinde haksız bir tasarrufta bulunmak ve herhangi bir konuda haddi aşmaktır. Cenâb-ı Hak pek çok ayet-i kerimede, kendisine iman etmeyen, Resulünü kabullenmek istemeyen, Kuran’a tâbî olmayan, emir ve yasaklarına uymayan ve kötülük yapanları “zalim” diye isimlendirmiştir. (bk. Maide 45, Furkan 8, Bakara 229, 254).

Her haksızlık bir çeşit zulümdür. Haksız yere başkasının malını almak, ırzına, namusuna sataşmak zulümdür. Yalan yemin ile veya helâl olmayan herhangi bir yolla insanların hakkını almak zulümdür. Rasulüllah, “Hiç şüphesiz Allah zalime mühlet verir. Onu yakalayınca da kaçmasına fırsat vermez” buyurdu ve sonra da şu ayet-i kerimeyi okudu:  “Rabbin, zulme sapan toplulukları yakaladığında işte böyle yakalar! Şüphesiz O’nun cezalandırması pek elem vericidir, pek çetindir! (Hûd 102). (Buhari, Müslim, Tirmizi).

Bir Müslüman hüküm verirken, ölçüp tartarken veya şahitlik yaparken; ister akrabası olsun, ister başkası olsun herkes hakkında; gerek öfkeliyken gerek sakinken, kısacası her durumda adaletli davranmalı, hislerine mağlup olarak adâletten taviz vermemelidir. (bk. Nisâ 135, Maide 8). Zulmedenlerin, kısa bir müddet, rahatça dolaştıklarına aldanmamak gerekir. Allah, kullarına merhameti sebebiyle günahkârları cezalandırma hususunda acele etmez. Onlara zulümlerinden ve kötülüklerinden tövbe etmeleri için zaman tanır. Hatta birçoğunun cezasını ahirete bırakır. Zalimler, buna aldanarak, yaptıklarının yanlarına kâr kalacağını zannetmemeli; bir an evvel gafletten uyanmalıdırlar. Ayette şöyle buyrulur: “Sakın, Allah’ı zalimlerin yaptıklarından habersiz sanma! O, sadece onların işini bir güne erteliyor ki, o gün gözler dehşetten dışarı fırlamış; başları yukarıya kalkık, bakışları bir noktaya sabitlenmiş, zihinleri bomboş kalmış olarak toplanma yerine koşarlar” (İbrahim 42-43).

Hz. Peygamber’in (s.a.s.) evden çıkarken, “Bismillah, Allah’a sığındım. Allah’ım, hata yapmaktan, yanlış yollara sapmaktan, zulmetmekten ve zulme uğramaktan, cahillik etmekten ve cahilliğe maruz kalmaktan sana sığınırım” (Tirmizi, Müsned) yaptığı dua; zulüm ile cehalet arasındaki anlam ilişkisini gösterir. Mümin, zulme taraftar olmaz ve zulmü alkışlamaz. Zulüm karşısında susmaz, zalimin sesi olmaz. Müminin gönlü asla zulme razı değildir.

“Mutlak adalet sahibi” anlamına gelen “Adl”, Allah’ın güzel isimlerinden biridir. Allah zulmetmez, zulmü ve zalimleri sevmez. Şüphesiz ki Allah, yarattıklarından herhangi birine, günah işlemediği hal­de ceza vererek zulmetmez. Fakat insanlar, Allah’ın gazabını icap ettiren günah­ları işleyerek kendi kendilerine zulmetmiş olurlar. Ayet-i kerimede, iman etmeyenlerin, bu hallerinin kendi suçlarından kaynaklandığı bildirilmektedir: “Gerçek şu ki Allah insanlara zerrece kötülük etmez, fakat insanlar kendilerine kötülük ediyorlar” (Yunus 44).

Kendi kendine zulmetmek, Kuran’ın insanoğlunun önüne ısrarla koyduğu ve onu sakındırmaya çalıştığı bir iştir. “Allah’ın sınırlarını aşmak” (Talak 1), Hz. Musa dilinden, bir insanı haksız yere ama kazara öldürmek (Kasas 16), Hz. Âdem ve Havva’nın dilinden, yasaklanmış bir meyveden yemek (Araf, 23) gibi davranışlar; insanın, kendi kendine zulmü olarak nitelendirilmiştir. Kulluğun gereklerini yerine getirmemek, helali bırakıp haramın peşinden koşmak, ahirete faydası olmayan boş işlerle uğraşmak vb. davranışlarla insan, kendine zulmetmiş olur. Allah’ın sınırlarını çiğnemenin nasıl bir zulüm olduğu; ebedi âlemde karşı karşıya kalınacak muameleye tanık olunduğunda ve “Keşke toprak olsaydım!” (Nebe 40) diye hayıflanıldığında çok iyi anlaşılacaktır!

(Yararlanılan Kaynaklar: TDV Kuran Yolu Tefsiri, Prof. Dr. İsmail Hakkı ÜNAL-Diyanet Dergisi, Riyazüs Salihin-Erkâm Yayınları, Dr. Murat KAYA- Efendimiz’den Hayat Ölçüleri).

Bahtiyar Budak

Emekli Edebiyat Öğretmeni

En son Haberler