Diğer Haberler 

İSLAM’DA BİLGİ KAYNAKLARI

Bilgi; insan aklının alabileceği gerçek, olgu ve ilkelerin bütünüdür. Bu gerçek, olgu ve ilkelerin insan aklı tarafından kavranabilmesi için bazı süreçlerden geçmeleri gerekir. Çevreden elde edilen verilerin akıl tarafından bilgi hâline getirilmesi yolculuğunda ona vahiy ve duyular da eşlik eder. Kuran-ı Kerim’de bilgi kaynağı olarak akıl, vahiy ve duyular zikredilir.

1- AKIL: Selim akıl, dinin kaynaklarından biridir. Yüce Allah insanı akıl nimeti ile yaratarak, diğer varlıklardan üstün bir konuma yerleştirmiştir. Aklı sayesinde insan kendisinin farkında olur ve bilinçli bir gayret içinde çevresi ile ilgilenerek bilgi üretir. Bilgiyi sınıflandırır, teknolojik araç ve gereçler yapar. Bilim de bu gayretin sonunda ortaya çıkan bir insan ürünüdür. Bilimin, medeniyetlerin, kültürlerin var olması, Allah’ın insanda var ettiği akıl sayesindedir.

Akıl, insanı diğer canlılardan üstün kıldığı gibi, yaratıcısı karşısında ona sorumluluklar da yükler. Zira akıl, yüce Allah’ın buyruklarını anlamamıza ve bilgi hâline getirmemize aracı olur. Yani aklı sayesinde insan, yaratıcısıyla muhatap bir varlık hâline gelmiştir. Kuran-ı Kerim’de “Biz emaneti göklere, yerküreye ve dağlara teklif ettik. Ama onlar bunu yüklenmek istemediler, ondan korktular ve onu insan yüklendi…” (Ahzâb 72) buyrularak aklın insana yüklediği sorumluluk vurgulanmıştır. İnsan, aklını doğru bir biçimde kullanması ve doğru düşünmesi için uyarılmıştır. “…Hâlâ aklınızı kullanmıyor musunuz?” (Hûd 51), “…Akledemiyor musunuz?” (Bakara 76) şeklindeki birçok ayette bu husus vurgulanmıştır.

Yüce Allah, insandan aklını kullanırken çevresine bakmasını; kusursuz yaratılışı, yaratılmışlar arasındaki hayrete düşüren ayrıntıları görmesini ister. “Peki, onlar devenin nasıl yaratıldığına, göğün nasıl yükseltildiğine, dağların nasıl dikildiğine, yeryüzünün nasıl yayıldığına bakmazlar mı?” (Ğâşiye 17-20) ayet-i kerimelerinden de de anlaşılacağı gibi Allah, insandan aklını kullanarak doğru yolu bulmasını istemektedir. Deveye bakabilmek için biyoloji, göğe bakabilmek için astronomi, dağlara ve yeryüzüne bakabilmek için de jeoloji bilimlerine ihtiyaç vardır. Dolayısıyla yüce Allah bizlerden bu alanlarda derinleşmemizi, bilim üretmemizi ve bu birikimle de kendisine yakınlaşmamızı öğütlemektedir. Ancak tüm bu faaliyetler için de her şeyden önce akl-ı selim sahibi olmak gerekir.

2- VAHİY: Yüce Allah’ın, buyruklarını peygamberlere bildirmesine “vahiy” denir. Vahiy, İslam dinine göre insanın bilgi kaynaklarından biridir. Peygamberler, Yüce Allah’ın ilahî vahyini insanlara bildirmekle görevlendirilmişlerdir. İnsan, aklıyla doğruyu yanlıştan ayırmada ve güzelle çirkin arasında seçim yapmada zorlanır. Şeytanın vesveselerine ve nefsinin arzularına yenik düşerek içinden çıkamayacağı bataklıklara sürüklenebilir. Peygamberlerin gönderildikleri toplumların durumları buna en güzel örnektir. Akıl, yüce Allah’ın çizdiği sınırlar ve gösterdiği yol içinde kalmamıza yeterli olamayabilir. Burada da devreye vahiy dediğimiz ilahî bilgi kaynağı girer. Vahiy; düşüncelerimizin, kanaat ve yargılarımızın doğru olup olmadığını, bizim için iyi sonuç doğurup doğurmayacağı konusunda bize yol gösterir.

Vahiy, doğruluğunda asla şüphe olmayan bir bilgi kaynağıdır. İnsanların iyiliği ve mutluluğu, toplumların refahı için öğüt ve nasihatlerde bulunur. Geçmiş toplumların yaptıkları yanlışları anlatarak ibret alınmasını ister. Şeytanın tuzaklarını haber vererek insan için kimin dost, kimin düşman olduğunu haber verir. Kuran-ı Kerim’de “Muhakkak ki Allah adaleti, ihsanı, akrabaya karşı cömert olmayı emreder; hayasızlığı, kötülüğü ve zorbalığı yasaklar. İşte Allah, aklınızı başınıza alasınız diye size böyle öğüt veriyor” (Nahl 90) buyrularak insanlık için iyilik ve kötülüğün sınırları çizilir. Ayetin sonunda yer alan “öğüt veriyor” ifadesi de, insanların akıllarını kullanarak karar vereceklerini belirtir.

Peygamberden gelen haber ise, O’na Cebrail vasıtasıyla Allah’tan gelen bilgilerdir. Bu bağlamda sünnet de bilgi kaynaklarındandır. Yüce Allah, insanlara rehberlik yapması için çok sayıda peygamberler göndermiş ve onları vahiyle desteklemiştir. Son peygamber Hz. Muhammed’den (s.a.s) bize ulaşan haberler hem Kuran-ı Kerim’i, hem de sünneti içerir. Hz. Peygamber, kendisine gelen vahyi insanlara tebliğ etmiş ve sünnetiyle örnek olmuştur. Sünnet de bu bakımdan Müslümanlar için bilgi kaynağıdır.

Kuran’ın ve sünnetin bizler için kesin, doğru ve bağlayıcı olduğu hususunda Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:  “Allah ve resulü herhangi bir konuda hüküm verdiklerinde artık mümin bir erkek veya kadın için işlerinde tercih hakları yoktur. Allah’ın ve resulünün emrine itaat etmeyenler doğru yoldan açıkça sapmışlardır” (Ahzâb 36). “Peygamber size ne vermişse onu alın ve size neyi yasaklamışsa ondan kaçının. Allah’a karşı saygısızlık etmekten sakının. Kuşkusuz Allah cezalandırmada çok çetindir” (Haşr 7). Hz. Peygamber, veda hutbesinde şöyle buyurmuştur: “Size iki emanet bırakıyorum. Onlara sımsıkı sarıldığınız takdirde bir daha asla yolunuzu şaşırmazsınız. Bunlar Allah’ın kitabı Kuran ile peygamberinin sünnetidir.

3- DUYULAR: Dinin kaynaklarından biri de, selim duyulardır. İnsan, duyuları aracılığıyla dış dünyadan veriler alır ve aklıyla bu verileri anlamlandırır. Görme, işitme, tatma, koklama ve dokunma duyuları insanın dışarıya açılan pencereleridir. İnsan, doğduğu andan itibaren duyuları vasıtasıyla edindiği bilgileri kullanır, hayatını bu bilgiler ışığında şekillendirir.

Kuran-ı Kerim insanın duyuları ile elde ettiği bilgileri vahiy süzgecinden geçirmeden doğru kabul etmemesini öğütler. Vahye uyduğu zaman doğru ve iyi; vahyin çizdiği sınırların dışına çıktığı zaman ise yanlış ve kötü olarak anlamlandırmasını ister. Bir ayette “Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme! Çünkü kulak, göz ve gönül, bunların hepsi ondan sorumludur” (İsrâ 36) buyrularak duyular aracılığıyla elde edilen bilginin insana sorumluluk yüklediği vurgulanır. Şayet bir insan “Ben öyle duydum”, “Ben falancanın yalancısıyım”, “Öyleymiş” gibi zan ifade eden bilgileri doğruymuş gibi yayarsa; hem duyularını selim bir şekilde kullanmamış, hem de bunun sorumluluğunu da yüklenmiş olur. Allah, insandan duyularını kullanmasını, çevresini gözlemlemesini ve aklını kullanarak ibret almasını ister. Nitekim bir ayette şöyle buyrulur: “Yedi göğü birbiriyle tam bir uygunluk içinde yaratan O’dur. Rahman’ın yaratışında hiçbir uyumsuzluk göremezsin. Gözünü çevir de bir bak, bir bozukluk görebiliyor musun?” (Mülk 3).

İslam’ın temeli vahiy, yani Allah’ın istek ve emirleridir. İslam dininde, aklın ermediği şeyler olabilir; fakat akla uymayan hiçbir şey yoktur. Ahiret bilgileri, Allah’ın emir ve yasakları, ona ibadet şekilleri, eğer aklın çerçevesi içinde olsalardı ve akıl ile doğru olarak bilinebilseydi; peygamberlerin gönderilmesine ihtiyaç kalmazdı. Dinde temel, imandır; felsefede ise temel, akıldır. Felsefe aklın kabul etmediği şeyleri yok sayar. İslam, aklın kullanılmasından yana olan bir dindir. Kuran’ın söyledikleri akla uygundur; fakat akıl, kendi başına ona yetişemez, vahyin aydınlatıcı nuruna muhtaçtır.

İslam dini, akla hitap eder ve aklın kavramasını önceler. Bu yönüyle İslam’da aklın inkâr edilmez yeri ve önemi vardır. “İslam akıl dinidir” derken, “aklın ürettiği din” anlamında söyleniyorsa, doğru değildir; “aklın kavrayabileceği ve onaylayabileceği bir din” deniyorsa, doğrudur. Bu din, akla her zaman önem vermiş ve onu devre dışı bırakmamıştır. 

       (Yararlanılan Kaynaklar: TDV Kuran Yolu Tefsiri, Din Kültürü Ahlak Bilgisi Platformu, İsa Erdoğan-İslam’da Bilgi Kaynakları, Mahmut Varhan-Nebevi Hayat Dergisi)

       Hazırlayan: Bahtiyar Budak-Emekli Edebiyat Öğretmeni

En son Haberler