Vesvese Nedir ?
Sözlükte “fısıldama, kötü telkinde bulunma, kuşkulanma” gibi anlamlara gelen vesvese; dinî terminolojide, “şeytanın veya nefsin, insana kötü ve zararlı telkinde bulunması anlamında kullanılır. Kuran-ı Kerim’de üç ayette şeytanın (Araf 20, Taha 120, Nâs 5), bir ayette de nefsin (Kâf 16) insana saptırıcı etkisi anlatılmaktadır. Ayrıca Nâs suresinin 4’üncü ayetinde de, kişiyi ısrarla günah işlemeye kışkırtması sebebiyle şeytandan “vesvâs” diye söz edilir. Hadislerde vesvese kavramı; daha çok “şeytan tarafından insanın içine atılan ve onun imanına zarar vermeyi amaçlayan soruları ve düşünceleri” olarak belirtilir. Hz. Peygamber’in (s.a.s.), Arafat gecesinde yaptığı duada, “vesveseden Allah’a sığındığı” da geçer (Tirmizi).
Esasen şeytan, başka yollardan saptıramadığı müminlere vesvese verir. İnkâr ve isyana sapanlar zaten şeytanın oyuncağıdır, onlara vesvese vermesine gerek yoktur. Hz. Peygamber, bu tür vesveselerden yakınanlardan birine; “Allah’a hamdolsun ki, şeytan size vesveseden başka bir yolla zarar verememiştir” (Müsned, Ebu Davud) buyurmuştur. Yine hadislerde, bir kimsenin abdest ve namaz sırasında bazı uygulamaları eksik yaptığı hususunda kuşkuya düşmesi ve evhamlanması hali de vesvese kelimesiyle ifade edilmekte; bu tür kuruntulardan sakınılması veya onların üzerinde durulmaması öğütlenmektedir (Tirmizi, Ebu Davud). Bir hadiste, şeytanın ezan ve kametten korkup duyamayacağı kadar uzaklara kaçtığı, bunlar sona erince dönüp insanlara vesvese vermeye başladığı (Müslim) da bildirilmiştir.
Fıkıhta vesvese kavramı, ibadetlerle ilgili bir hususun yerine getirilip getirilmediği veya gerektiği gibi yapılıp yapılmadığı hususunda aşırı derecede şüpheye kapılarak aynı uygulamayı defalarca tekrarlama şeklinde kendini gösteren bir tür hastalık durumunu ifade eder. (Kaynak: TDV İslam Ansiklopedisi)
Vesvese, şeytanın insan kalbini kurcalaması ve hayâl aynasına bir kısım resim ve manzaralar atmasına benzer. Şeytan, küfür ve dalâlet adına alt edemediği mümine karşı, çaresizliğinin ifadesi olarak “vesvese” okunu kullanır. İbadetlerini yerine getiren müminin kalbine girip onu küfre sevk edemez. Ancak kalbini bulandırır ve ibadetlerindeki huzurunu bozmaya çalışır. Bu nedenle abdest ve namazda, “eksik mi yaptım?” şeklindeki vesveselere önem verilmemelidir. Şayet böyle bir vesvese ilk defa vuku buluyorsa, o abdest veya namaz tekrar edilebilir. Ama sık sık oluyorsa, o zaman hiç vesveseye meydan vermeden, o uzvun yıkandığı kabul edilmeli ve namazın da tamam olduğu kanaatiyle hareket edilmelidir. Vesvesenin üzerinde durmak değil, tam tersi istikamette yürümek gerekir. (Kaynak: Selim ARIK-Vesveseden Nasıl Korunur?)
Şeytanın, insanlara kötü düşünceler aşıladığı, insanı kötülüğe yönlendirmeye uğraştığı Kuran’ın açık beyanıdır. Ancak insan güçlü duygularla Allah’a sığınırsa, şeytan ondan uzaklaşır. Peygamberimiz (s.a.s.), şeytanın insanı etkilemeye çalıştığını; fakat insan Allah’ı anınca, şeytanın sindiğini bildirmiştir. Allah’a sığınan insana şeytan hiçbir şekilde zarar veremez. Şeytanın dürtüsü fiziki bir zarar verme değil, sadece düşünceyi etkileme, yani vesvesedir. Allah’ı anınca da zaten şeytanın etkisi kalmayacaktır. (Kaynak: Prof. Dr. Süleyman ATEŞ)
Vesvese, çeşitli sebeplerle insanın yaşadığı kararsızlık, şüphe ve kuruntu hâlidir. Bu, çoğu kere abdest ve guslün alınıp alınmadığı, tam olup olmadığı ya da bozulup bozulmadığı şüphesi şeklinde ortaya çıkmaktadır. Gusül veya abdest alan kişinin vesvese sebebi ile gusül ve abdestini tekrarlaması gerekmez. Hatta kişi bu tür vesveselere itibar etmemeli, içine doğan şüphe ve tereddüt hâllerinin asılsız olduğunu kendine telkin etmeli; ihtiyaç duyulması hâlinde psikolojik tedaviye yönelmelidir. Ayrıca manevî destek olarak Felak ve Nâs surelerini, anlamlarını da düşünerek okuyup Allah’a dua etmelidir. (Kaynak: Din İşleri Yüksek Kurulu)
Vesvese, insanın düşünce sağlığını bozan kuruntulardır, duygularının hastalanması ve ayarının bozulmasıdır. Bir kısmı basit bir dürtüden ve uyarıdan ibarettir, fiziki bir tahribat yapmaz. Kuran-ı Kerim, böyle olan vesveseyi açıkça şeytanın işi olarak gösterir. Bir yerde de nefisten gelen vesveseden söz eder. Demek ki, nefsin arzularının fısıldaması ve gıdıklaması da vesvese sayılır. Ayrıca Kuran-ı Kerim’in en son ayetinde insandan olan şeytanın vesvesesinden de söz edilir. Çünkü insan da şeytanlaşabilir ve o da karşısındakinin duygularına etki edip ona vesvese verebilir. Böyle olan insanlar görüldüklerinde, akla hep kötü şeyler gelir. İşte bu duygu etkileşimi de vesvesedir.
Vesvese kelimesinin kökü, bizdeki “fısfıs, fiskos” kelimeleriyle alakalıdır. Yani vesvese başlangıçta fısıltı kadar bir etkiye sahip dürtü demektir. Bu fısıltı sürekli dinlenir ve mesele edinilirse, balon gibi şişer. Gerçi ne kadar şişerse şişsin, ancak balon kadar gücü vardır; ondan korkulmazsa, küçük bir iğne ile patlatılabilir. Eğer korkulup büyütülürse, başka sebeplerin de devreye girmesiyle takıntı halini alabilir ve patolojik vaka olur. O zaman hekime, psikiyatra ya da psikoloğa ihtiyaç duyulur.
Vesvese, dindar insanlarda genellikle temizlikte, abdestte ve namazda kendini gösterir. İnsan bir türlü temiz olamadığını, namazını tam kılamadığını zanneder. Vesvese başladığında ve insan onu hesaba kattığında şeytan artık onun yakasını bırakmaz; bayıra doğru ürkütülüp kaçan koyun gibi onu sürekli ürkütür ve yuvarlanıp helak olmasına çalışır. Böyle vesveselerde ilk ve en önemli çare, onu hiç itibara almamak ve ne diyorsa, tam tersini yapmaktır.
Vesvesenin olumlu bir yönü de vardır; çünkü hırsız boş eve girmeye çalışmaz. Böyle bir vesvese duyan insanda iman açısından bir yükselme vardır ki, şeytan onu geri çevirmeye çalışıyordur. Bir ayeti kerimede şöyle buyrulur: “Eğer şeytandan bir fitleme seni dürtüklerse, hemen Allah’a sığın! Allah her şeyi işitir, her şeyi bilir” (Araf 200). Yani manasını düşünüp eûzü besmeleyi okuyarak Allah’a sığınmak, vesveseden kurtulmanın en öncelikli yoludur. Rasulüllah vesvese geldiğinde, “Ben Allah’a ve O’nun Rasulü’ne iman ettim, Allah’a güveniyorum” denmesini tavsiye eder. Ayrıca, Felak, Nas surelerini ve Ayet-el Kürsi’yi okumak da faydalı görülmüştür. (Kaynak: Prof. Dr. Faruk BEŞER)
Vesvese, tamamen telkinden ibaret bir şeydir ve önce akılda bitirilmesi gerekir. Şeytan, özellikle ibadet etmeye karar verenlere, birtakım vesveseler vererek onları ibadetten alıkoymaya çalışabilir. Bu gibi durumlar, kişinin iman zayıflığından değildir; çünkü meyve veren ağaç taşlanır. Şeytanın tuzağının daima zayıf olduğunu (Nisa 76) bilerek, vesveseyi gözde büyütmemek gerekir. O sadece vaat eder, fısıldar; insanın kalbini ve aklını çelmeye çalışır. Kuran’ın bildirdiğine göre, şeytan apaçık ve saptırıcı bir düşmandır (Kasas 15). Her seferinde insanın zayıf yanını kollar ve insanın boşluğundan istifade eder.
Bizi ibadetten soğutan veya ibadet yaparken kafamızı karıştıran bir düşünce geliyorsa, şeytanın devreye girdiğini bilmeliyiz. Bu durumda yapılması gereken, onunla ve onun verdiği vesveselere ilgilenmemektir. Çünkü güçlü iman ve ihlâs sahibi kullar üzerinde şeytanın hiçbir bir otoritesinin olmayacağını (Hicr 42); her insan için birtakım manevi bekçiler görevlendirildiğini (Araf 11) Kuran haber vermektedir. Onun için şeytandan gelen hiçbir şeyi gözümüzde büyüterek, hayatımızı alt üst etmesine izin vermemeliyiz.
Vesvese, korkulacak bir şey değildir. İster şeytandan, ister nefisten kaynaklansın; bütün vesveseler, şüphe ve kandırmacadan ibaret olduğu için kolay anlaşılır. Kalbine vesvese giren mümin, hemen Allah’a sığınmalı ve ibadetlerini aksatmadan yerine getirmeye özen göstermelidir. Mümin, her zaman Allah’ın kendisini koruduğunu bilir ve asla ümitsizliğe düşmez. Zaten, vesveselere itibar edilmediği zaman onun balon gibi söndüğü ve bundan dolayı imanın daha da güçlendiği görülecektir. Nas ve Felak surelerini anlamlarını düşünerek, özellikle namazlarda okumak, vesveselerin kalpten çıkarılmasını kolaylaştıracaktır.
Bahtiyar Budak
Emekli Edebiyat Öğretmeni