HESAP GÜNÜ
Hesap, Arasat meydanında toplandıktan sonra, iyiliklerle kötülüklerin hesaplanması gibi ahiret hallerini kapsar. Kuran-ı Kerim’de ölçü ve tartıda hile yapanların ahiretteki acıklı hallerine temas edilirken; kıyamet, “bütün insanların âlemlerin Rabbi huzurunda divan duracağı büyük bir gün” olarak tasvir edilir (Mutaffifin 1-6).
Ayet ve hadislerden, hesaba çekilmenin sorgulama ile başlayacağı ve ilke olarak sorumluluğun ferdî olacağı anlaşılmaktadır. Kimse başkasının günah yükünü taşıyamaz ve kendi yükü ağır gelen kimse onu taşımak için başkasına çağrıda bulunsa da, günahının hiçbirini başkası üstlenemez. (bk. Fâtır 18). Bununla birlikte başkalarının hak yolundan sapmasına sebep olanlar, kendi günahlarıyla birlikte saptırdıkları kimselerin günahlarından da sorumlu olacaklardır (bk. Nahl 24-25, Ankebût 12-13). Aynı konuyu işleyen bazı hadis-i şerif rivayetlerinde, saptırdıkları kimselerin de günahlarının cezasını görecekleri beyan edilirken; başkalarının hidayete ermesine ve iyilik yapmasına vesile olanların da mükâfat alacakları haber verilmektedir (Müslim, Tirmizi).
Kuran-ı Kerim’de, hesabın yazılı bir belgeye dayandırılarak yapılacağı ve herkesin kendi belgesini inceleyip akıbetini tespit edebileceği belirtilir. (bk. İsrâ 13-14). Bunun yanında tartı ve teraziden, tartıların ağır veya hafif gelmesinden söz edilir (bk. Araf 8-9, Karia 6-8). Hesap sırasında inkârcıların ağızlarına mühür vurulup işledikleri kötülükleri ellerinin haber vereceği, ayaklarının da buna tanıklık edeceği (bk. Yasin 65); Allah düşmanlarının kulakları, gözleri ve tenlerinin, kendi aleyhlerinde tanıklıkta bulunacağı (bk. Fussilet 20-21) haber verilmektedir.
Allah tarafından, insanların bu dünyada iken yaptıkları iyilik ve kötülüklerden dolayı ahirette hesaba çekileceklerine dair dikkat çekilen günün adı, “Din günü-Ceza günü” ile aynı anlama gelir. Hesap gününe iman etmek İslamiyet’in inanç esaslarındandır. Bu günün hak olduğu, bir gün mutlaka gerçekleşeceği Kuran ile sabittir. (bk. İbrahim 51, Araf 6). Öyle zamanlar olur ki, insanın yaptığının yüzüne vurulması veya yaptıklarıyla yüzleştirilmesi, her çeşit cezadan daha ağır gelebilir. Ne var ki, böyle bir cezayı hak eden insanın bundan kurtuluşu da yoktur. Ayetlerde bildirildiğine göre, “Kim zerre miktarı bir hayır işlemişse, onu görecektir ve her kim de zerre miktarı kötülük işlemişse, onu görecektir ” (Zilzal 7-8).
O dehşetli hesap gününde, Allah’ın mümin kullarına korku yoktur, onlar mahzun da olmayacaklardır. Dünyada iken yaptıklarına karşılık Rablerinin kendilerine hazırladığı nimetlere, sevinç içinde kavuşacaklardır. (bk. Bakara 62, Sâd 53, Hakka 19-20). “Kime kitabı sağından verilirse hesabı kolay bir şekilde görülecektir. Ve sevinç içinde yakınlarına dönecektir” (İnşikâk 7-9). “Kitabı sağ tarafından verilen kimse der ki: “Alın kitabımı okuyun! Doğrusu ben, hesabımla karşılaşacağımı zaten bekliyordum.” Artık o, hoşnut olacağı bir hayat içindedir” (Hakka 18-21).
Bir sıfatı da “kulunun günahlarını diğer insanlardan gizleyen” anlamında “Settâr” olan Cenâb-ı Hak, affedeceği günahkâr mümin kullarının bir kısmını, günahları ortaya dökülüp mahcup olmasınlar diye, gizlice hesaba çekeceği de bildirilmiştir. Bir hadis-i şerifte şöyle buyrulmuştur: “Muhakkak ki Allah Teâlâ kıyamet günü mümini yaklaştırır, üzerine perdesini indirerek onu örter (ve hiç kimsenin görmediği bir vaziyette tek başına hesaba çeker” (Buhari).
Rasûlüllah (s.a.s) Efendimiz, ibadetlerden ilk sorulacak sorunun namaz hakkında olacağını şöyle haber vermiştir: “Kıyamet günü kulun hesaba çekileceği ilk amel, namazdır. Eğer kul, namazlarını Allah’ın istediği şekilde eda etmiş ise, felâha erer. Namazlarını eda etmemiş veya gafletle kılmışsa; kaybeder ve hüsrana uğrar. Şayet farzlarından bir şey noksan olursa, Yüce Allah, “Kulumun nafile namazları var mı, bakın?” buyurur. Farzların eksiği nafilelerle tamamlanır. Sonra kul, diğer amellerinden de bu minval üzere hesaba çekilir” (Tirmizi, Nesâi).
Geçici hayatlarında hep hesapsız, sorumsuz ve ahiretiz bir dünya hayali kuran kâfir, fâsık ve gâfiller; kıyametin o dehşetli manzaralarıyla karşılaştıkları zaman, çetin ve belâlı olan günün azabından kurtulmak için dünyadayken sahip oldukları her şeylerini, hatta kat kat fazlasını fidye olarak vermeye razı olacaklardır. Lâkin o gün, iş işten geçmiş, fırsat elden kaçmış olacaktır. (bk. Meariç 11-14)
Hesap günü, insanın en dehşetli günüdür. Peygamberler bile bugünün dehşetinden Allah’a sığınmışlardır. Kuran-ı Kerim’de, Hz. İbrahim’in Allah’a şöyle dua ettiği bildiriliyor: “İnsanların diriltileceği gün ve Allah’a temiz bir kalple gelenler dışında malın da çocukların da fayda vermeyeceği gün beni mahcup etme!” (Şuara 87-89) Hz. İbrahim, bu duası ile bize örnek oluyor ve yol gösteriyor. Ayet-i kerimede; insanların öleceği ve sonradan dirilip Allah’ın huzurunda hesap vereceği hatırlatılmaktadır. Hz. İbrahim’in, peygamber olduğu ve Allah’ın dostu olma şerefine eriştiği halde, hesap gününü unutmadığı ve o gün mahcup duruma düşmemek için dua ettiği de belirtiliyor.
Düşünmesi bile insana dehşet veren o günde, herkes kendisi ile meşgul olacak ve başkası ile ilgilenmeye vakit bulamayacaktır. Kuran-ı Kerim’de şöyle buyurulmuştur: “İşte o gün, kişi kardeşinden, annesinden, babasından, eşinden ve çocuklarından kaçar. O gün onlardan her birinin, işi başından aşkındır” (Abese 34-37). İnsan dünyada, yakınlarından biriyle karşılaştığında sevinir ve onlarla kucaklaşır. Oysa o gün, en yakınları ile bile karşılaşmak istemeyecek, onlardan kaçacaktır. Bir kısmı kendi derdi ile meşgul olduğu için kaçacak, bir kısmı da “sorguya çekilirim” endişesiyle kaçacaktır. Çünkü kardeşinin, “Sen bana dünyada yardım etmedin”; anne-babasının, “Sen bize iyilikte kusur ettin”; eşinin, “Sen bana haram yedirdin”, çocukların, “Sen bize dinimizi öğreterek bizi uyarmadın” diye yakasına yapışmasından korktuğu için kaçacaktır.
Anne-baba hakları bu kadar mühim olmakla birlikte, şayet bir anne-baba, evlâdının manevi terbiyesini ihmâl eder veya onu Allah’ın razı olmadığı şekilde yetiştirip günahkâr bir kul olmasına sebebiyet verirse, bu defa kıyamet günü evlât, anne-babasından davacı olur. “Ya Rabbi, bunlar bana hak ve hakikati öğretmedi, güzel örnek olmadı, anne ve babalık vazifelerini lâyıkıyla yapmadılar!” diyerek şikâyetçi olur. İşte o zaman ebeveynler, evlâtlarından kaçacak yer ararlar.
Amel defterlerini inceleyenlerden bazıları, orada yazılı günahlarından bir kısmını inkâr edecekler ve “Bunları ben yapmadım, melekler yazdı” diyecekler; ama bu konudaki şahitlere itiraz edemeyeceklerdir. Çünkü o gün vücutlarındaki organlar aleyhlerine şahitlik yapacaktır. “O ceza gününde dilleri, elleri ve ayakları, yapıp ettikleri hususlarda aleyhlerine tanıklık edecektir” (Nur 24). “O gün onların ağızlarını mühürleriz; yapmış olduklarını elleri bize anlatır, ayakları da tanıklık eder” (Yasin 65). “Nihayet oraya geldiklerinde vaktiyle yaptıklarından dolayı kulakları, gözleri ve derileri onların aleyhine şahitlik eder. Derilerine, “Niçin aleyhimize şahitlik ettiniz?” diye sorarlar. “Her şeyi konuşturan Allah bizi de konuşturdu” derler. İlk önce sizi O yarattı, şimdi de yine O’na dönüyorsunuz” (Fussilet 20-21).
Kıyamet günü iyilerle kötüler birbirinden ayırt edilecek, haklar alınıp sahiplerine verilecektir. O gün hiç kimsenin hakkı kimsede kalmayacaktır. Peygamberimiz bu hususu ifade ederken; “Elbette kıyamet gününde haklar sahiplerine ödenecektir. Hatta boynuzlu koyundan boynuzsuz koyunun öcü alınacaktır” (Tirmizi) buyurmuştur.
Hak sahipleri, haklarını eksiksiz alacakları muhakkak olan o günde, dünyada haksızlık yapanlar, iyiliklerini hak sahiplerine vermekle yaptıkları iyiliklerden de mahrum olacaklardır. Peygamber Efendimiz bir gün, ashabına “Müflis kimdir biliyor musunuz?” diye sordu. Orada bulunanlar, “Malını mülkünü kaybetmiş, iflas etmiş kimsedir” dediler. Bunun üzerine Allah Rasûlü (s.a.s.) şöyle buyurdu: “Aksine, gerçek müflis şu kimsedir: Kıyamet günü kıldığı namaz, tuttuğu oruç ve verdiği zekâtla gelir. Ancak dünyada iken şuna sövmüş, buna iftira atmış, ötekinin malını yemiş, berikinin kanını dökmüş, bir başkasını dövmüştür. İhlâl ettiği bu hakların karşılığı olarak onun iyiliklerinden alınıp hak sahiplerine verilir. Şayet hesabı görülmeden iyilikleri biterse, mağdur ettiği insanların günahlarından alınarak onun üzerine yüklenir, sonra da cehenneme atılır” (Müslim).
Bu hadisi şerif, insan haklarına verilen önemi belirtiyor. İnsan haklarına riayet etmeyen kimselerin, kıyamet gününde sorgulanırken dünyada kazandıkları iyilikleri de kaybederek çok kötü bir duruma düşeceklerini açık bir şekilde ifade ediyor. Peygamberimiz, inananlara olan şefkat ve merhameti sebebiyledir ki, kul hakkı ile Allah’ın huzuruna çıkmamamız için her vesile ile bizi uyarmıştır.
Bundan sonra terazi kurulur ve amellerin tartılmasına geçilir, Nitekim Kuran-ı Kerim’de şöyle buyurulmuştur: “O gün ölçü-tartı haktır. Artık kimin tartıları ağır gelirse işte onlar kurtuluşa erenlerdir. Kimin de tartıları hafif gelirse işte onlar, ayetlerimize karşı haksızlık ettiklerinden dolayı kendilerini ziyana sokanlardır” (Araf 8-9). Buradaki terazi, insanların dünyada yaptıkları amelleri tartacak olan ve keyfiyetini bilemediğimiz ilahi adalet ölçüsüdür. Bu dünyadaki ölçü aletlerinin hiç birine benzemez. Çünkü bu terazi, insanın yaptığı iyilikler ile kötülükleri tartacaktır.
Ameller tartılırken hiç kimseye haksızlık yapılmayacak, yaptığı her şey adalet terazisinde tartılacaktır. Ayet-i kerimelerde şöyle buyrulur: “Biz, kıyamet günü için adalet terazileri kurarız; artık kimseye hiçbir şekilde haksızlık edilmez. Yapılan, bir hardal tanesi kadar dahi olsa, onu getirir ortaya koyarız. Hesap görücü olarak biz yeteriz” (Enbiya 47). “Kim zerre miktarı hayır yapmışsa onu görür. Kim de zerre miktarı şer işlemişse onu görür” (Zilzal 7-8).
Kişi kıyamet günü genel olarak beş şeyden sorguya çekileceğini Peygamberimiz (s.a.s.) şöyle bildirmiştir: “Hiçbir kul, kıyamet gününde, ömrünü nerede tükettiğinden, ilmiyle ne gibi işler yaptığından, malını nereden kazandığından, malını nerede harcadığından, vücudunu nerede yıprattığından sorulmadıkça bulunduğu yerden kıpırdayamaz” (Tirmizi). Bu konu üzerinde düşünmeli ve bu sorulara cevap verecek şekilde hazırlanmalıyız.
İnsanlar, kıyamet gününde, dünyada yaptıkları her işten hesaba çekilirler. Burada sayılan beş şey, hesap esnasında sorulacak olanların en önemlileridir. Bu hadis-i şerifte; kıyamet gününde hesabın hak olduğu, insanın bu dünyada yaptığı her şeyden hesaba çekileceği vurgulanırken; hayatın bir nimet olduğu ve bunun kıymetinin bilinmesi, faydalı ilimler öğrenip bu ilimle amel edilmesi, mal ve mülkün helal yoldan kazanılıp meşru şekilde harcanması, haramlardan sakınarak sağlığın koruması gerektiği belirtilmiştir.
(Yararlanılan Kaynaklar: TDV Kuran Yolu Tefsiri, TDV İslam Ansiklopedisi, Sorularla İslâmiyet-Hesap Günü, Lütfi Şentürk-Diyanet Dergisi, Osman Nuri Topbaş-Ebediyet Yolculuğu)
Hazırlayan: Bahtiyar Budak-Emekli Edebiyat Öğretmeni