Diğer Haberler Son Dakika 

KIYAMETİN KOPUŞU

          Kuran-ı Kerim’de, kıyametin fiilen kopması, “sûra üflenmek” eylemiyle ifade edilmiştir. (bk. Zümer 68, Yasin 51). Genellikle “üflemeye yarayan, boynuza benzer boru” olarak tanımlanan sûrun mahiyeti hakkında sahih bilgi bulunmamaktadır. İlgili ayetlerden, üflenişin iki defa olacağı anlaşılmaktadır. Bunların birincisi, yer küresinin bağlı bulunduğu kozmik sistemin değiştirilmesini; ikincisi de bütün ölülerin diriltilip kabirlerinden hesap meydanına hareket etmesini sağlamak için olacaktır.  

          Sûra iki üfleniş arasında ne kadar zaman geçeceği sorulduğunda, Hz. Peygamber’in (s.a.s.), “kırk” diye cevap verdiği; bununla yıl mı, ay mı, yoksa gün mü kastedildiğinin O’na sorulmadığı (Buhari, Müslim) rivayet edilmiştir. Bu rivayete dayanılarak sûra iki üfürüş arasında kırk yıl geçeceği hususu genel kabul görmüştür. 

          Sûra ilk üflenişin ve dolayısıyla kozmik düzende meydana gelecek değişikliklerin dehşetini tasvir eden birçok ayet vardır. Bu tür ayetlerin beyanına göre; sûra bir defa üflenmekle yer küresi dağlarıyla birlikte yörüngesinden çıkarılıp parçalanacak, olup bitmesi gereken mutlaka gerçekleşecek, gök yarılıp düzensiz bir şekle bürünecektir (Hakka 13-16). O gün güneş dürülüp karanlığa gömülecek, yıldızlar kararıp dağılacak, dağlar yerlerinden koparılıp parçalanacak, vahşi hayvanlar bir araya getirilecek, denizler kaynatılacaktır (Tekvir 1-6). İnsanlar şaşkın şaşkın uçuşan pervanelere benzeyecek, dağlar da atılmış renkli yünler gibi olacaktır (Karia 4-5). Yerin başka bir yer, göklerin de başka gökler olacağını ifade eden İbrahim suresinin 48’inci ayetine; Taha suresindeki ayetler kısmen açıklık getirmektedir: “Sana dağları soruyorlar. De ki: “Rabbim onları un ufak edip savuracak. Yerlerini dümdüz, bomboş bırakacak. Orada artık ne bir kıvrım, ne de bir tümsek görürsün” (Taha 105-107).

          Dünya hayatı için Allah Teâlâ tarafından belirlenen süre sona erdiğinde, büyük meleklerden İsrafil (a.s.), Allah’ın emriyle sûra üfürecek ve bu kâinat infilâk edecek. Kıyamet kopacak ve yeryüzünün en dehşetli olayları yaşanacaktır. “O gün gökyüzü erimiş maden gibi olur. Dağlar da atılmış renkli yüne döner. Dost, dostunun halini sormaz olur” (Meariç 8-10). 

          İlâhî kudret ve hikmetin verdiği düzen içinde varlığını sürdüren gök cisimlerinin, vakti gelince; yine Allah’ın iradesiyle erimiş madenlere, dağların atılmış yüne ve pamuğa dönüşeceği bildirilmekte; bu tasvirin ardından da, insanın akıbetinden sarsıcı bir kesit verilmektedir. Buna rağmen o gün suçlu kişinin, en değerli varlıkları olan eşini, çocuklarını ve diğer yakınlarını, sevdiklerini, dahası bütün yeryüzündekileri gözden çıkaracak ölçüde dehşetli bir psikolojik bunalım, kaygı ve korkuya kapılacağı anlatılmaktadır. Müfessirler, burada ruh hali tasvir edilen “mücrim”in (suçlu),  inkârcıları veya daha genel olarak günahkârları ifade ettiğini belirtirler.

         Kıyametin kopuşu çok dehşetli olacaktır: “Ey insanlar! Rabbinize karşı gelmekten sakının. Kıyamet sarsıntısı gerçekten büyük bir olaydır. Onu göreceğiniz gün, her emzikli kadın emzirdiği çocuğu unutacak, her gebe kadın karnındaki çocuğu düşürecektir. Ve insanları sarhoş olmadıkları halde sarhoş gibi göreceksin; çünkü Allah’ın azabı (kıyametin dehşeti) çok çetindir!” (Hac 1-2). Ayet-i kerimelerde, bütün insanlara hitap edilerek, Allah’a saygısızlık etmekten sakınılması istenmektedir. Bu çağrının hemen ardından, kıyamet ve ahiret gerçeği hatırlatılmış; bu gerçeğin iyi kavranması için, somut bir tasvire yer verilmiştir. Kıyamet sarsıntısının sıradan bir olay olmadığı ifade edildikten sonra, herkesin o ana ait sahneleri gözünde canlandırmasına imkân verecek örneklere değinilmektedir. 

          Kıyamet gününde Allah’tan başka sığınacak hiçbir varlık yoktur: “Göz dehşetle açıldığı, ay tutulduğu, güneşle ay birleştirildiği zaman; işte o gün insan “Kaçacak yer var mı?” diyecektir. Hayır, sığınacak bir yer yoktur! O gün varıp durulacak yer sadece Rabbinin huzurudur” (Kıyamet 7-12). Ayet-i kerimedeki, “göz dehşetle açıldığı” şeklindeki ifade, mecazî bir anlatım olup ansızın meydana gelecek olan kıyamet gününün şiddetinden dolayı insanın içine düşeceği şaşkınlık, korku, dehşet gibi psikolojik hallere işaret eder. Bu dehşet verici manzaralar karşısında insanın kaçacak yer aramasının sebebi; onun yaşadığı korku ve dehşet hali olabileceği gibi, Allah’ın huzurunda mahcubiyet duyması veya cehennemde yanmaktan korkması da olabilir.

       “Günahkâr kişi, o günün azabı karşısında ister ki oğullarını, karısını, kardeşini, kendisini koruyup barındıran bütün ailesini ve yeryüzünde kim varsa, herkesi fidye olarak versin de kendisini kurtarsın!” (Meariç 11-14). Allahü Teâlâ, bu ayetlerde ahiretin ne kadar dehşetli olduğunu, o günün şiddetinden kurtulmak için insanın her şeyini feda etmek istediğini, ancak bunun da kabul edilmeyeceğini beyan etmektedir.

           “(O gün) sûra üflenecek, ardından Allah’ın diledikleri dışında göklerde ve yerde bulunanların hepsi düşüp ölecek; sonra sûra yeniden üflenecek ve onlar birden ayağa kalkmış, etrafa bakıyor olacaklar” (Zümer 68). Surun etkisinden istisna edilenlerin, Cebrail, Mikail ve Azrail isimli büyük melekler olduğu belirtilir. Bazı rivayetlerde bunlara Rıdvan isimli melek ile Arş’ı taşıyanlar, cennet ve cehennemde bekçilik görevi yapanlar gibi başka melekler de ilâve edilmiştir. (bk. Kurtubî, Şevkani). 

          “Gökyüzü yarıldığında, yıldızlar dağılıp saçıldığında, denizler taştığında, kabirlerin altı üstüne getirildiğinde; her insan dünyada neleri yaptığını, neleri de yapmadığını anlayacaktır” (İnfitâr 1-5). Ayet-i kerimelerde, o gün vuku bulacak bazı olaylardan söz edilerek insanlar uyarılmaktadır. Uzay boşluğundaki yıldızların düzenli hareketini sağlayan çekim kanununun kıyamet gününde yok olmasının bir sonucu olarak evrenin düzeninin bozulacağı, göklerin çatlayıp yarılacağı, kısaca kozmik düzenin bozulacağı bildirilmiştir. Denizlerin kabarıp taşmasını, dünyanın şiddetle sarsılması, dağların parçalanıp yok olması, denge ve düzenin bozulması gibi olaylar sonunda dünyayı denizlerin kaplaması şeklinde anlamak mümkündür. Ayetlerde, kıyametin kopması sırasında meydana gelecek sayısız felâketlerin büyüklerinden birkaçı örnek olarak zikredildikten sonra “Kabirlerin altı üstüne getirildiğinde” mealindeki dördüncü ayetle konu, insana getirilmiştir. Bu ayet, genellikle o büyük altüst oluş esnasında kabirlerde toprak altında bulunan ceset parçalarının dışarı fırlatılacağı şeklinde yorumlanmıştır. 

          “Yer o dehşetli sarsıntısıyla sarsıldığında, yer ağırlıklarını dışarı attığında, insan, “Ne oluyor buna!” dediğinde; o gün yer, bütün haberlerini Rabbinin ona vahyettiği şekilde anlatır” (Zilzal 1-5). Ayet-i kerimelerde; kıyamet gününün, ne kadar dehşet verici bir gün olduğu ve o sırada nelerin meydana geleceği anlatılarak insanların o gün için hazırlık yapmaları gerektiğine dikkat çekilmektedir. Ayetteki “Yerin ağırlıklarını dışarı atması” ifadesiyle kabirlerdeki ölülerin dirilip dışarı çıkması; yer altındaki madenler, gazlar ve lâvların dışarı çıkması şeklinde açıklanmıştır. Yerkürede meydana gelen bu dehşet verici olayları gören insan, “Ne oluyor buna!” diyerek korku ve şaşkınlığını ifade eder. Çünkü daha önce bu derecede şiddetli bir sarsıntı görülmemiştir. “O gün yer, bütün haberlerini Rabbinin ona vahyettiği şekilde anlatır” ifadesiyle de, dünya hayatının bittiği, herkesin neler yaptığının açık seçik ortaya koyulacağı ve artık orada hiçbir şeyin gizli-saklı kalmayacağı anlatılmıştır.

           Rasûlüllah Efendimiz, şöyle buyurmuşlardır: “Muhakkak ki kıymet kopacaktır. Öyle ki, alışveriş için satıcı ile müşteri, aralarında bir kumaşı yaymış olacaklar da, ne alışveriş yapmaya ne de kumaşı dürmeye vakit bulamayacaklardır. Kişi sağmal devesinin sütünü sağıp getirdiği hâlde, onu içmeye fırsat bulamadan ansızın kıyamet kopacaktır. Yine kişi, lokmasını ağzına kaldıracak, fakat kıyamet ansızın kopacak da o lokmayı yiyemeyecektir” (Buhari, Müslim).

          Sûr, kıyametin müthiş infilâkını belirtmek ve kıyamet koptuktan bir müddet sonra da, bütün insanların dirilip mahşer meydanında toplanmalarını sağlamak için İsrafil’in üfleyeceği, bir borudur. Sura iki kez üflenecek; birinci üflenişte kıyamet kopacak, ikinci üflenişte ise, diriliş gerçekleşecektir.

          İlk üfleme neticesinde kâinatta meydana gelecek olaylarla ilgili bazı ayet-i kerimelerde şöyle buyrulmaktadır: “O gün yeryüzü ve dağlar sarsılır; dağlar savrulan kum yığınları halini alır” (Müzzemmil 14). “Yıldızların ışığı söndürüldüğünde, gök yarıldığında, dağlar sökülüp savrulduğunda…”(Mürselat 8-10). “O dehşet günü gökleri yazılı kâğıt tomarlarını dürer gibi düreriz. Yaratmaya başlamadan önceki hale döndürürüz. Sözümüz sözdür; biz bunu mutlaka yaparız” (Enbiya 104). Surun her iki üflenişinde insanların ne hâlde olacakları da ayet-i kerimede şöyle bildirilmektedir: “O gün sarsılan şiddetle sarsılır, onu ikinci sarsıntı izler! İşte o gün korkudan yürekler ağza gelir. (İnsanların) gözlerine korku çöker” (Naziat 6-9).

          Şüphesiz ki sûra üfleneceği gün, dünya hayatının en dehşetli günü olacaktır. Öyle ki o gün, körpecik çocukların, yaşanan korkunun dehşeti sebebiyle saçı ağarmış yaşlılar hâline geleceğini Rabbimiz şöyle haber vermektedir: “Siz de inkârda direnirseniz, çocukları ihtiyarlatan o günden kendinizi nasıl koruyacaksınız? O gün gökler paramparça olacak, Allah’ın vaadi mutlaka yerine gelecektir” (Müzzemmil 17-18). Bu büyük dehşet gününde Allah’ın himâyesinde oldukları için korkuya kapılmayacak, hüzün ve kederden emin olacak kimseler de vardır. Konuyla ilgili ayet-i kerimede şöyle buyrulur: “Surun üflendiği gün, Allah’ın diledikleri dışında, göklerde ve yerde bulunanlar dehşete kapılır, hepsi boyunları bükük olarak O’na gelirler” (Neml 87).

          (Yararlanılan Kaynaklar: TDV İslam Ansiklopedisi, TDV Kuran Yolu Tefsiri, Taberi Tefsiri, Osman Nuri Topbaş-Ebediyet Yolculuğu)

           Hazırlayan: Bahtiyar Budak-Emekli Edebiyat Öğretmeni

En son Haberler