Diğer Haberler Son Dakika 

Kuran Şifa Ve Rahmettir

“Biz Kuran’dan öyle bir şey indiriyoruz ki, o müminler için bir şifa, bir rahmettir; zalimlerin ise sadece ziyanını arttırır” (İsrâ 82). Ayet-i kerime, Kuran’ın getirdiklerini müminler için “şifa ve rahmet” olarak nitelemiştir. Müfessirler genellikle Kuran’ın şifa ve rahmet oluşunu, manevi anlamda açıklamışlardır. Buna göre, Kuran’da şifa vardır; yani o, iman, amel ve ahlâka ilişkin manevi hastalıkları iyileştirir. Müminleri bunlardan korur, kalplerden cahillik örtüsünü kaldırır.

Kuran’da rahmet vardır, hakkını vererek okuyanlara büyük ecirler kazandırır. Kuran müminler için güçlükleri kolaylığa çevirir, kusurları giderir, günahları siler. Kuran’ın şifa oluşu, öncelikle bu manevi anlamdadır; ancak tıbbî tedavi ile birlikte veya tıbben tedavi imkânının kalmadığı durumlarda Kuran’ın bedenî ve psikolojik hastalıklar konusunda şifa verici tesirinin olabileceği yolunda yorumlar da yapılmaktadır. (bk. Kurtubî Tefsiri, Elmalılı Tefsiri). (Kaynak: TDV Kuran Yolu Tefsiri)

Kişinin maddi, manevi ve ruhi rahatsızlıklardan kurtulması için tıbbi tedavi yöntemlerine başvurması temel ilkedir. Bunun yanında Allah Teâlâ’ya dua etmesi de uygun olur. Gerek Kuran-ı Kerim’de, gerekse hadis-i şeriflerde yer alan dualar ve sureler, belirli sayılarla sınırlanmayarak okunabilir. Bu okumaya rukye denir. Sahabenin rukye olarak Fatiha suresini okuduğu ve Rasulüllah’ın da bunu onayladığı bilinmektedir (bk. Buhari).

Aslolan, duayı insanın kendisinin okumasıdır. Ancak, iyi ve takva sahibi bir insan olduğuna inandığı diğer müminlerden de, kendisine dua etmesini isteyebilir. Hz. Ayşe’den (r.a.) şöyle rivayet edilmiştir: “Hz. Peygamber (s.a.s.), hasta olan akrabalarının üzerine okuyarak sağ eliyle onları sıvazlar ve şöyle derdi: “Ey Allah’ım, ey insanların Rabbi, şu hastalığı gider, şifa ver, şifa veren sensin. Senin vereceğin şifadan başka şifa yoktur” (İbn Mâce).

Hasta olan kimse, ihtiyarlık ve ölüm dışında her hastalığın mutlaka bir çaresi olduğunun bilinciyle uzman hekimlere müracaat ederek tedavi yollarını aramalı, bunun yanında Yüce Allah’a sığınıp şifa vermesi için de dua etmelidir. Bu maksatla bazı âlimler Kuran-ı Kerim’den şifa konulu ayetlerin okunmasını tavsiye etmişlerdir. Şifa için okunan bazı ayetler şunlardır: Tevbe 14, Yunus, 57, Nahl 69, Şuara 80, Fussilet 44. (Kaynak: Din İşleri Yüksek Kurulu)

Şifa; “hastalıktan kurtulmak, selamete kavuşmak, iyileşmek, deva” gibi anlamlara gelir. İnsanı en iyi tanıyan, onu en güzel bir biçimde yaratıp ona şekil veren ve ona şah damarından daha da yakın olan Allah’tır. Bu nedenle onun maddi manevi bütün hastalıklarını en iyi bilen ve bunlara reçeteler sunabilecek olan da Allah’tır. Bunun için Kuran’ın şifa konusuna temel yaklaşımı, şifayı verenin yalnız Allah olduğu şeklindedir.

“Hastalandığım zaman bana şifa veren O’dur” (Şuara 80) ayetinde, Hz. İbrahim’in, hastalandığı zaman kendisini şifaya kavuşturan yüce Rab olduğunu belirterek hastalığı tedavi edip şifaya kavuşturmanın, Allah’ın bir lütfu ve nimeti olduğuna işaret etmiştir.

Hz. Peygamber de, hastalıklardan korunmayı ve hastaların tedavi olmalarını öğütlemiş; bulaşıcı hastalığın yayıldığı bir yere gitmemeyi, bulundukları yerde veba hastalığın yayıldığı bölgede bulunanların, oradan başka yerlere gitmemelerini öğütleyerek, bulaşıcı hastalıkların başka yerlere taşınmasını önlemek istemiştir. Şu sözleriyle de hastaları tedaviye yöneltmiştir: “Ey Allah’ın kulları, tedavi olunuz. Çünkü Allah, koyduğu her hastalığın ilâcını da koymuştur. Yalnız bir derdin çaresi yoktur, o da ihtiyarlıktır” (Tirmizi, İbn Mâce). ”Allah, indirdiği her hastalığın şifasını da indirmiştir” (İbn Mâce).

Tedavi için ilaçları almak ve kullanmak meşru olmakla beraber, tesir ve şifanın Allah’tan olduğunu bilmek, doğru bir inanç ve sağlıklı bir düşüncenin gereğidir. Çünkü hastalıkları yaratan Allah olduğu gibi, uygun ilacı yaratarak, şifayı veren de sadece Allah’tır.

İnsan, içerisinde bulunduğu sıhhatin kıymetini bilip kendisini sağlıklı kılan Yüce Yaratıcıya layığı ile şükretmez de, arada sırada hastalanınca hemen sızlanmaya, şikâyet etmeye başlar. Bize Kuran’da örnek olarak sunulan ve amansız hastalıklara yakalanan Eyüp Peygamber, asla şikâyet etmemiş, sızlanmamış ve hep sabretmiştir.

Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurur: “Beş şey gelmeden önce beş şeyi ganimet bil: İhtiyarlığından önce gençliğini, hastalanmadan önce sıhhatini, fakirliğinden önce zenginliğini, meşgul zamanlarından önce boş vakitlerini ve ölümünden önce hayatını!” (Buhari, Tirmizi).

İster fiziksel, ister ruhsal hastalıklar olsun; insanın bu dünya hayatında karşılaştığı her bir sıkıntı, ahiret yaşamı için bir kazanım sayılmaktadır. Hastalık, sıkıntı, musibet gibi şeyler arzu edilmez; fakat bütün önlemlere rağmen gelirse, bunun için sabretmek, dua etmek, tevekkül ve teslimiyet göstermek gerekir. Kişi şikâyet etmez ve sabrederse, o kimsenin birtakım günahları bağışlanır, kendisine sevap verilir ve Allah katındaki derecesi artar. Ancak kişi bir hastalıkla karşılaştığında muhakkak maddi ve manevi çarelere başvurmalıdır. Fiziksel rahatsızlıklardan birtakım tedavi yöntemleriyle ve ilaçlarla kurtulmak mümkün olduğu gibi; ruhsal hastalıklarından da dua, sabır, Kuran okuma ve ibadetlere sarılarak kurtulmak mümkün olabilir. (Kaynak: Muhammet İMAMOĞLU/İlahiyatçı Yazar)

Kuran; küfre, şirke, imansızlığa, zulme ve vicdansızlığa karşı bir şifadır. Bu zaten açıkça ortada… Kuran’ın davetine uyanlar bu şifayı tadıyorlar, anlıyorlar ve yaşıyorlar. Çünkü Kuran bu özelliğiyle insanlığın en büyük yaralarını tedavi ediyor. İman ederek Rabbini tanıyan insan sahibini, malikini ve mabudunu buluyor; vahşetten, dehşetten ve bütün korkularından kurtuluyor.

Kuran’dan istifade etmede örnek ve rehber olan Hz. Peygamber (s.a.s.), bu konuda da öncülük ediyor ve bizlere yol gösteriyor. Hz. Ayşe (r.a.) annemiz diyor ki: “Ailesinden birisi hastalandığı zaman Rasulüllah, muavvizeteyn surelerini okuyarak onun üzerine üflerdi. Vefatıyla sonuçlanan hastalığa yakalandığında, bu sureleri okuyup O’nun üzerine üflemeye ve kendi eliyle mesh etmeye başladım. Çünkü O’nun elinin bereketi benim elimden daha fazlaydı” (Müslim). Fatiha suresinin, her türlü hastalığa şifa olduğunu bildiren Allah Resulü, maddi ve manevi hastalıklara karşı Fatiha’nın okunması gerektiğini tavsiye eder. Bu arada Kuran-ı Kerim’de “Rabbenâ” ve “Rabbî” ile başlayan pek çok dua ayetleri vardır. Bu ayetleri maddi hastalıkların tedavisi için okuyabileceğimiz gibi, manevi, psikolojik hastalıklar için okumamız da mümkündür.

Hz. İbrahim (a.s.), “Hastalandığım zaman bana şifayı veren O’dur.” (Şuara 80) derken, şifayı doğrudan doğruya Allah’tan istiyordu. Hz. Eyüp (a.s.), seneler süren ağır hastalığına karşı o meşhur duasını okur ve Rabbinden yardım ister. Duasını kabul eden Allah, ayağını yere vurmasını emreder. Yerden fışkıran bu sudan hem içen, hem de bütün vücudun yıkayan Hz. Eyüp, sağlığına kavuşur. (bk. Enbiya 83-84, Sâd 42-43)

Kuran’daki şifa dualarını okumak, ilaç tedavisini ve tıbbın gerekli gördüğü diğer müdahaleleri terk etmek anlamına gelmemelidir. Doktora gitmek, ilaç kullanmak, ameliyat olmak, perhiz yapmak da birer fiili duadır ve şifayı Allah’tan istemektir. Yoksa ne ilaç şifa verir, ne de doktor. Gerçek Şâfi, şifa verici sadece Allah’tır. (Kaynak: Sorularla İslamiyet)

HZ. EYÜP’ÜN ŞİFAYA KAVUŞMASI

Kuran-ı Kerîm’de Eyüp’e vahiy gönderildiği (Nisâ 163), onun hidayete erdirildiği (Enam 84) bildirilmekte, ayrıca hastalığıyla ilgili olarak iki yerde ayrıntıya girilmeksizin özellikle olayın taşıdığı dinî ve ahlâkî mesajı kapsayan bilgiler verilmektedir. İlkine göre Eyüp rabbine, “Bu dert bana dokundu, sen merhametlilerin en merhametlisisin” diye niyaz etmiş, bunun üzerine Allah da onun duasını kabul ederek başına gelen felâketi kaldırmış, kendi tarafından bir rahmet ve ibadet edenler için bir ibret olmak üzere ona ailesini ve onlarla beraber bir mislini vermiştir. (Enbiyâ 83-84). Diğer açıklama ise şöyledir: “Kulumuz Eyüp’ü da an. O, rabbine, “Şeytan bana sıkıntı ve acı vermektedir” diye seslenmişti. “Ayağını yere vur (dedik), işte yıkanılacak ve içilecek serin bir su!” (Sâd 41-44).

Hz. Eyüp ile ilgili olarak tefsir ve kısas-ı enbiya kitaplarında çeşitli rivayetler yer almaktadır. O’nun uzun boylu, gür saçlı ve heybetli bir kişi olduğunu nakleden bu kaynaklar; Şam bölgesinde yaşadığını, çok geniş bir araziye sahip bulunduğunu, bu arazisinde 500 çift öküzü, 500 kölesi, 500 dişi eşeği, çok sayıda deve, sığır ve atı olduğunu kaydederler.

Eyüp, takva sahibi, yoksullara karşı merhametli, dulları ve yetimleri kollayan, misafire ikram eden, yolcunun yardımına koşan ve Allah’ın verdiği nimetlere şükreden iyi bir insandır. Ona ikisi kendi ülkesinden, biri de Yemenli olmak üzere üç kişi iman etmişti. İblis’in onu saptırmak için gösterdiği çaba, malını mülkünü ve ailesini kaybetmesi, ağır bir hastalığa yakalanması, uzun süre sabır ve metanet göstermesi belirtilmektedir. Enes b. Mâlik’ten nakledilen bir hadise göre Eyüp hastalığını on sekiz yıl çekmiştir. Bu hastalığın üç veya yedi yıl sürdüğüne dair rivayetler de vardır. (Kaynak: TDV İslam Ansiklopedisi).

Hz. Eyüp’ün sabrı, Hz. Muhammed’e ve ümmetine örnek gösterilmektedir. Kitabı Mukaddes’te anlatıldığına göre; Eyüp’ün yedi oğlu, üç kızı vardı ve çok büyük bir servete sahipti. Fakat Allah onu büyük bir imtihana tâbi tuttu. Eyüp Peygamber, çocuklarını ve servetini kaybetti. Ağır bir hastalığa tutuldu. Sabrıyla imtihanı başardığını ispatlayınca, Allah da O’nun hastalığını iyileştirdiği gibi kaybettiklerinin yerine iki mislini verdi. Böylece Eyüp yeni evlâtlara ve büyük servete sahip oldu.

“Şeytan bana sıkıntı ve acı vermektedir” (Sâd 41) ayet-i kerimesini İbn Âşûr; “Şeytan, hastalıktan çektiğim meşakkat ve acıyı kullanarak bana vesvese veriyor, hastalığı veren Allah’a karşı beni isyana zorluyor” şeklinde yorumlamıştır. Hz. Eyüp’ün bu sızlanması, şeytandan gelen ve kendisini isyan etmeye zorlayan psikolojik baskıdan sıkıntı çektiğini ve bu baskıya karşı savaş verdiğini göstermektedir. Surenin 42’inci ayetine göre Yüce Allah, Hz. Eyüp’ün şifa bulmasını murat edince, ayağını yere vurmasını buyurdu; böylece yerden şifalı bir su fışkırdı. Ayette suyun “yıkanılacak ve içilecek soğuk bir su” şeklinde tanıtılması, Hz. Eyüp’ün bu sudan hem içerek, hem de yıkanarak şifa bulduğuna işaret etmektedir.

 “(Bir yemini vardı.) “Eline bir demet bitki sapı alıp onunla vur ve böylece yeminini yerine getirmiş ol” (dedik). Gerçekten biz onu sıkıntılara dayanıklı bulduk. O ne güzel bir kuldu! Yönü hep Allah’a dönüktü” (Sâd 44). Eyüp Peygamberin eşi, hastalığı süresince O’na hizmetten bir an bile geri durmamıştı. Fakat bir defasında üzüntüsü yüzünden Eyüp’ü isyana teşvik eden bazı sözler söylemişti. Buna canı sıkılan Hz. Eyüp, iyileştiği zaman ona yüz sopa vuracağına yemin etmişti. Ancak kadının maksadı kötü olmadığı, Hz. Eyüp de sadakatinden ve hizmetinden dolayı onu çok sevdiği için Eyüp’e, bu cezayı sembolik bir şekilde uygulama yolu gösterilmiştir. Bu olay, cezadaki amacın, insanlara acı çektirmek değil, düzeni ve asayişi korumak olduğu; uygulamada suçlunun özel durumunun, iyi halinin göz önüne alınması gerektiği bakımından da önem taşımaktadır. (Kaynak: TDV Kuran Yolu Tefsiri).

Bahtiyar Budak

Emekli Edebiyat Öğretmeni

En son Haberler