ALLAH’I GÖRMEK (RU’YETULLAH)
“Gözler O’nu idrak edemez, hâlbuki O gözleri idrak eder. O en ince şeyleri bilir ve her şeyden haberdardır” (Enam 103). Bu ayet-i kerimedeki “gözler O’nu idrak edemez” ifadesiyle hem Allah’ın gözle görülür maddî ve cismanî bir varlık olmadığı, hem de zatından başka hiçbir varlık tarafından O’nun gerçek varlığının ve mahiyetinin bütünüyle bilinip kuşatılamayacağı ortaya konmuştur. Mutezile bilginleri, daha başka aklî ve naklî deliller yanında, özellikle bu ayete dayanarak Ehl-i sünnetin düşündüğünün aksine, Allah’ın, dünyada olduğu gibi ahirette de görülemeyeceğini ileri sürer. Ehl-i sünnet bilginleri, ayetin bâki olan Allah’ı bu dünyada fâni gözlerle görmenin imkânsızlığına işaret ettiğini; ahirette ise, insanların ölümsüz hale getirilecek olan bedenlerindeki sonsuz bir görme imkânına kavuşturulmuş gözleriyle bâki olan Allah’ı görmelerinin mümkün olduğunu savunmuşlardır.
“Mûsâ, tayin ettiğimiz vakitte (Tur’a) gelip de rabbi onunla konuştuğunda o, “Rabbim! Bana görün; sana bakayım” dedi. Rabbi, “Sen beni asla göremezsin. Fakat şu dağa bak; eğer o yerinde durabilirse sen de beni görebilirsin” buyurdu. Rabbi o dağa tecelli edince onu paramparça etti; Mûsâ da bayılıp düştü. Kendine gelince dedi ki: “Seni noksan sıfatlardan tenzih ederim, sana tövbe ettim; ben inananların ilkiyim” (Araf 143). Bu ayet-i kerimede; itikâdî mezhepler arasındaki önemli tartışmalara sebep olan Allah’ın konuşması ve Allah’ın beden gözüyle görülmesi söz konusu edilmiş; Allah’ın Mûsâ ile konuştuğu; Mûsâ’nın O’nu görmek istemesi üzerine bunun asla mümkün olmadığı belirtilmiştir. Bütün İslâm bilginleri Allah’ın dünyada görülmesinin mümkün olmadığını kabul ederler. Sünnî âlimler, bir şeyin görülebilir olmasını onun var olma şartına bağlayarak varlığında şüphe bulunmayan Allah’ın ahirette görülmesinin aklen mümkün olduğunu ve mümin kullarına görüneceğini kabul ederken Mutezile âlimleri aksini savunurlar.
“Oysa o gün bir kısım yüzler rablerine bakarak mutlulukla parıldayacak” (Kıyamet 22-23) ayetinde geçen “o gün”, kıyamet günüdür. İnsanların kaçacak yer aradığı o günde dünyada iman edip iyi işler yapanların gönülleri sevinçli, mutlu, yüzleri ise güzel ve aydınlık olacaktır. “Rablerine bakarak mutlulukla parıldayacaktır” ifadesini, Ehl-i sünnet kelamcıları “Müminler ahirette Allah’a bakarlar, O’nu görürler” şeklinde anlamışlardır. Hz. Peygamber’in de ashabına, dolunayı gördükleri gibi Allah’ı göreceklerini haber verdiği rivayet edilmiştir (Buhari) Mutezile âlimleri ise, Allah’ın dünyada da ahirette de görülemeyeceğini savunmuşlardır. Ayeti, “Rablerinin sevabını beklerler, ümit ederler” şeklinde tevil etmişlerdir.
Yine, “Kıyamet suresinin 22-23’üncü ayetine göre; Allah Teâlâ ahirette müminler tarafından görülecek, fakat kâfirler bundan mahrum kalacaktır” görüşünü ileri sürenler olduğu gibi; Enam suresinin 103’üncü ayetinde “gözlerin Allah’ı göremediği açıkça belirtilmiş” olmasını delil gösterip “Allah, dünyada görülemediği gibi O’nun ahirette de görülmesi mümkün değildir”, görüşünde olanlar da vardır.”
“Ve gerçek şu ki onlar, o gün elbette rablerinden mahrum kalacaklardır” (Müteaffinin 15). Ehl-i sünnet müfessirleri, bu ayeti; ahirette İnkârcıların, Allah’ı görme nimetinden mahrum bırakılacaklarına; ama Allahü Teâlâ’nın müminlere görüneceği konusunda delil olarak değerlendirmişler.
Sözlük anlamı, sünnet ehli olan Ehl-i Sünnet; Hz. Muhammed’in, İslam dininin emrettiği üzere koyduğu kurallara uyarak olduğu gibi uygulayan, onun izinden giden kimseye denilmektedir. Hicrî birinci yüzyılın sonunda ortaya çıkmaya başlayan Ehl-i sünnet, Kuran ve sünnete uyulması gerektiğini kabul edip aklı, nakle tâbi kılmakla isabetli yolu tercih eden ana mezheptir. Zira dinde ana prensip vahye uymaktır. Dünya Müslümanlarının % 90’ından fazlasını oluşturan Ehl-i sünnetin İslâm ilimlerinin kuruluş ve gelişmesine yaptığı katkılar da önemlidir. Nitekim tefsir, hadis, fıkıh, kelâm, siyer gibi temel İslâmî ilimler alanındaki kaynak eserler, genellikle Sünnî âlimleri tarafından kaleme alınmıştır. Mutezile ise; kaderi inkâr ederek “kul, ettiklerinin yaratıcısıdır” diyen ve Tanrı’nın sıfatları konusunda sünnet ehlinden ayrılan bir düşünce akımıdır. Bu akımın gelişmesi, Abbasiler döneminde olmuştur.
“Allah’ı Görme” (ru’yetullah) meselesi, Mutezile ile Ehl-i Sünnet arasında tartışmalı konulardan biridir. Mutezile; Allah’ın, sonradan meydana gelen varlıklara benzemediğini ve O’nun görülebilen bir cisim olmadığını söyler. Bu görüşü savunanlar, ahirette Allah’ın Müslümanlar tarafından görülmesinin imkânsız olduğu yönündeki düşünceyi benimserler. Ehl-i sünnete göre ise, ahirette Allah’ın Müslümanlar tarafından görülmesi aklen caiz; naklen (ayet ve hadislere göre) vaciptir, yani gereklidir.
Görülmesi mümkün olan her şeyi, ancak Allah’ın; onu görme filini, gözlerimizde yaratmasıyla görebiliriz. Şayet o yaratmazsa biz de göremeyiz. Örneğin; Peygamberimiz (s.a.s), Cebrail’i gördüğü halde, yanında bulunanlar onu görememiştir. Bir kedi gecenin zifiri karanlığında fareyi apaçık gördüğü halde biz göremeyiz. İşte bu, Allah’ın o görme fiilini gözümüzde yaratması veya yaratmamasındandır. Cennette olan müminlerin, Allah’ı görebileceği bilinmekte; ancak bu görmenin nasıl olacağı bilinememektedir.
Mehmet KIRKINCI: “Ru’yetullah, müminlerin zamandan ve mekândan münezzeh olan Cenâb-ı Hakk’ı cennetten görmeleridir. Ru’yet konusunda farklı görüşler vardır. Bazı kimseler ru’yetin hiçbir zaman mümkün olamayacağını ifade etmişlerse de, bir şeyi inkâr etmek, onun olmadığı anlamına gelmez. Her meselede olduğu gibi, bu konuda da ehl-i sünnet, sırat-ı müstakimi takip etmiş, Cenâb-ı Hakk’ın ahirette müminler tarafından görülebileceğini; ancak bunun keyfiyetinin ve mahiyetinin bilinmediğini ifade etmişlerdir.”
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: “Kıyamet suresinin 22’ici ayetinde, cennetliklerin Allah’ı görebilecekleri bildiriliyor. Peygamber Efendimiz de, “Nasıl ki gökyüzündeki dolunayı seyrederken, kimse kimseye engel olamıyorsa; ahirette de Allah Teâlâ’yı görürken de birbirinize engel olamayacaksınız” diye bildiriyor. Nasıl olacağını Cenâb-ı Hak nasip ederde görürsek, en doğrusunu o zaman öğreniriz. Dolunayı görürken gördüğümüz ay mıdır, ondan yansıyan ışık mıdır? Ayı görme şansımız yok. Demek ki Allah’ı bir ışık, bir nur gibi göreceğiz.”
Prof. Dr. Nihat HATİPOĞLU: “Cennetlikler orada Yüce Allah’ı göreceklerdir. Peygamber Efendimiz; Ay, tam dolunay halini almışken ona baktı ve şöyle buyurdu: “Muhakkak ki sizler bu ayı nasıl kusursuz apaçık görüyorsanız, Rabbinizi de öylece apaçık göreceksiniz.” Buhari ve Müslim’in rivayetlerinde şöyle ifadeler de yer alır: “Sizden her biriniz kıyamet günü Allah ile baş başa kalacaklar ve onunla Rabbi arasında hiçbir perde olmayacak, tercüman da bulunmayacaktır.”
Rabbim, bizlere de nasip ve müyesser eylesin inşallah!
(Yararlanılan Kaynaklar: TDV İslâm Ansiklopedisi TDV Kuran Yolu Tefsiri)
Hazırlayan: Bahtiyar Budak-Emekli Edebiyat Öğretmeni