Aydın Kesime Tebliğ ve İmanın Ruhu
Kuran’da Rabbimiz birçok ayette halkın önce gelenlerinden haberler vermiştir. Yani halkı yönlendiren, sözü geçen insanlar. Elbette ki bu önde gelenler kavramı oldukça geniştir. Küçük veya büyük herhangi bir toplumda sözü dinlenilen herkes önde gelen sınıfındadır. Bu kimseler okuldaki bir öğrenci, bir sanatçı, bilim adamı, bir iş adamı da olabilir. Bu kişilerin ortak özellikleri, kendilerini bulundukları ortamlarda üstün görünmeleri, sözlerine büyük derecede itibar gösterilmesi ve toplum tarafından örnek alınmalarıdır. Bu kişilerin birinin veya bir kaçının İslam dinini tam olarak kabul etmesi ve yaşamaya başlaması demek, onu örnek alan birçok insanın da kalplerinin İslam’a ısınması, Kuran ahlakını öğrenmeye başlaması demektir. Bu da çok fazla insana bir tek kişinin vesilesi ile İslam’ın ulaşması demektir. Rabbimiz bir ayetinde önde gelenlerin halkı etkileme bakımından önemine şöyle işaret etmiştir:
Biz, bir ülkeyi helak etmek istediğimiz zaman, onun ‘varlık ve güç sahibi önde gelenlerine’ emrederiz, böylelikle onlar onda bozgunculuk çıkarırlar. Artık onun üzerine söz hak olur da, onu kökünden darmadağın ederiz. (İsra Suresi, 16)
Elbette ki bu, İslam dininin sadece halkı etkileyen kişilere anlatılması gerektiği anlamına gelmez. Toplumda öne çıkan kişilere tebliğin önemi, bu kişileri takip eden insanları etkilemeleridir. Ancak bu kişiler arasında da vicdanlılar bulunmaktadır. Bu kimselere de hiç şüphesiz müminlerin dini doğru olarak anlatmaları ve iman etmeleri için ellerinden gelenin en iyisini yapmaları gerekmektedir.
Bir insanın imanı yaşamaya başlaması, onun hem fiziken hem de ruhen bambaşka bir tarzda yaşamaya başlaması demektir. İman ile hem manevi olarak, hem de fizik olarak insanın kalitesi yükselir ve Kuran’a tabi oluşu her açıdan belli olur. İman insanın güzelliğini ve nurunu arttırır. Kötü ahlak ise insanın yüzünün ve bedeninin çirkinleşmesine neden olur. Bu, metafizik bir olaydır. İmanının nurunu herkes fark edemez. Yine imansızlığın çirkinliği de herkes fark edemez. Örneğin iman zafiyeti yaşayan güzel bir kadını düşünelim. Evet, bu kişi fiziki anlamda düzgün görünebilir. Ancak iman zafiyetinin ruhunda oluşturduğu etki yüzüne, gözlerine, mimiklerine ve bedenine yansıyacaktır. Gözleri puslu ve canlılığını yitirmiş, mimikleri çirkinleşmiş, bedeni çok çabuk çökmüş olacaktır. Ancak bu ayrıntıları az önce söylediğim gibi yalnızca samimi iman edenler fark edebilir. Rabbimiz bu gerçeği şöyle haber vermiştir:
Eğer Biz dilersek, sana onları elbette gösteririz, böylelikle onları simalarından tanırsın. Andolsun, sen onları, sözlerin söyleniş tarzından da tanırsın. Allah, amellerinizi bilir. (Muhammed Suresi, 30)
İman eden bir insan ise dış görünüş olarak çok güzel olmasa da imanın nuru ile çekici, heybetli ve temiz bir görünüme sahip olur. Allah’ın izni ile ruhundaki canlılık dış görünüşüne de yansır, dışadönük ve enerjik olur. İman etmeyenler ve imani zafiyet yaşayanlar da ise hayattan bıkmış bir görünüm vardır. Her şeyden hemen sıkılan, enerjisi çabuk biten, bitkin, solgun bir görünüme sahip olurlar. Bu, imansızlıkları nedeni ile Allah’ın onlara iman edenler tarafından tanınmaları için verilmiş belirtileridir.
İman edenler dünyada Allah’ın nuru ile nurlandıkları gibi, cennette de tarif edilemeyecek bir güzelliğe sahip olacaklardır. İnkar edenler ve imanları zayıf olanlar ise ahirette, tanınamayacak kadar çirkin bir hal alacaklardır.
Kötülükler kazanmış olanlar ise; her bir kötülüğün karşılığı, kendi misliyledir. Bunları bir zillet sarıp kaplar. Onları Allah’tan (kurtaracak) hiçbir koruyucu yok. Onların yüzleri, sanki bir karanlık gecenin parçalarına bürünmüş gibidir. İşte bunlar ateşin halkıdırlar; orada süresiz kalacaklardır. (Yunus Suresi, 27)
Mine Çakır
Eğitimçi-Yazar