SÜT HISIMLIĞI NEDİR?
Süt hısımlığı; belli şartlarla bir çocuğun, bir kadından süt emmesi sonucunda iki taraf arasında oluşan bağdır. Aralarında süt hısımlığı bulunan kimselerin birbirleriyle evlenmeleri ebediyen haramdır.
Nisâ suresinin 23’üncü ayetinde; kendisiyle evlenilmesi haram olan kişiler arasında sütanneler ve sütkardeşler de zikredilmiştir. Hz. Peygamber (s.a.s.) de; “Nesep yoluyla evlenilmeleri haram olanlar, süt yoluyla da haramdır” (Buhari, Müslim) buyurarak, bu konuya açıklık getirmiştir.
Fıkıh bilginlerinin çoğunluğuna göre çocuğun ilk iki yaş içerisinde emdiği süt, az olsun veya çok olsun süt hısımlığının meydana gelmesi için yeterlidir. Buna göre; iki yaş içerisinde aynı kadından bir defa da olsa süt emen kız ve erkeğin birbirleriyle evlenmeleri yasaktır. Şâfiî ve Hanbeliler ise süt hısımlığının oluşabilmesi için ilk iki yaş içinde ve bebeğin doyup da kendiliğinden bırakması suretiyle ayrı ayrı beş kez emmesinin şart olduğunu söylerler.
Süt akrabalığının oluşması için emziren kadının sütünün bebeğin midesine ulaşması gerekir. Dolayısıyla süt gelmeyen memeyi emmekle süt akrabalığı oluşmaz. İster aynı doğumda ister başka doğumlarda olsun, bir kadından süt emen bütün çocuklar birbirleriyle sütkardeşi olurlar. Nitekim Kuran-ı Kerim’de kendisinden süt emilen kadınlar “sütanne”, aynı kadından süt emen çocuklar da “sütkardeş” olarak isimlendirilmiş ve bunlar arasında süt akrabalığının oluştuğu bildirilmiştir (bk. Nisâ 23).
Süt akrabalığı, bebeğin memeden sütü emmesiyle oluştuğu gibi, kadından alınan sütün içirilmesiyle de oluşur. Dolayısıyla süt bankasından temin edilen sütün emme yaşındaki çocuklara verilmesiyle süt akrabalığı oluşur. Süt bankasına farklı kadınlar tarafından verilen sütlerin karıştırılmış olması bu hükmü değiştirmez. Bu durumda süt veren kadınların tamamıyla bu sütleri içen çocuklar arasında süt hısımlığı oluşmuş olur.
İslam’da akrabalık oluşturan ve evlilik yasağı doğuran yollardan biri de sütkardeşliğidir. Bir bebek ilk iki yaş içerisinde bir başka kadından süt emerse emzirenin çocuğu gibi olmuş olur. Onu süt emdiği kadının gerçek çocuğu saydığımızda kimlerle evlenemezse, artık süt sebebiyle de onlarla evlenemez.
Sütü, anneden çocuğa uzanan ve ikisini birbirine bağlayan bir bağ olarak düşündüğümüzde; mahremlik bu bağın uzandığı yere kadar gider. Elbette anne kendi öz çocuklarına da bağlıdır. Bir yabancı çocuğu emzirdiğinde o bağın bir ucunu da ona bağlamış gibi olur. Emen çocuğun diğer kardeşleri ise, hiçbir noktadan bu bağa eklenmiş olmazlar. Bu sebeple sütkardeşliğinin oluşturduğu haramlık konusunda şöyle bir formül zikredilir: “Emenin, emzirene nefsi haram; emzirenin, emene nesli haram”.
Süt akrabalığı, sadece emziren ve emen arasındaki süt emme fiilinden doğduğu için sütanne ve bazı akrabaları ile süt emenin kendisi ve öz çocukları ile sınırlı kalmakta; bunların dışındaki akrabalar arasında evlenme engeli meydana gelmemektedir. Bu yüzden kişi, kardeşinin sütkardeşiyle evlenebilir.
Sütanne her bakımdan öz anne gibi değildir. Biri, çocuğuna etini, kanını vermiştir; diğeri, onu sadece sütüyle beslemiştir. Saygı açısından da öz anne önceliklidir. Süt akrabalığı miras hakkı doğurmaz. Ayrıca zekâtta da farklılıklar vardır: Süt çocuğu; öz anne ve babasına zekât veremezken, sütannesine ya da sütbabasına zekât verebilir. Bunun anlamı onlara nafaka vermekle yükümlü olmadığıdır.
Bir Müslümanın anne ve babasından sonra vefa göstermesi gereken şahıslardan biri de sütannesidir. Sütanneler tarafından emzirilmiş olan Hz. Peygamber’in (s.a.s.) bu şahıslara karşı sergilediği tavır, Müslümanlar için örnek bir duruş arz etmektedir.
İslam hukuku dışında hiçbir hukuk sistemi sütkardeşliğini tanımaz. Tanımayınca da ona bir hukuk yüklemez. Bizim yürürlükteki hukukumuz da Batıdan alındığı için böyle bir evlilik engeli tanımaz. Oysa, İslam’a göre bu çok önemli bir husustur. Sütkardeşlerin birbirleriyle evlenmeleri, öz kardeşlerin evlenmeleri gibi haramdır, yasaktır.
Aralarında süt akrabalığı şüphesi bulunanların, evlilik konusunda dikkatli olmaları gerekir. Ancak, evlendikten sonra sütkardeş oldukları ihtimali beliren çiftler; Şâfiî ve Hanbeli mezheplerinde ileri sürülen şartlar gerçekleşmemişse, bunların görüşü doğrultusunda evlilik hayatını devam ettirebilirler.
(Yararlanılan Kaynaklar: TDV Kuran Yolu Tefsiri, Din İşleri Yüksek Kurulu, Prof. Dr. Faruk Beşer-Sütannelik Kurumu)
Hazırlayan: Bahtiyar Budak–Emekli Edebiyat Öğretmeni