MEZHEP GERÇEĞİ 3
AMELİ MEZHEPLER
Dinî hayata ve hukukî ilişkilere dair meseleleri kapsayan konularda ortaya çıkan mezheplere ameli mezhepler denir. Sünni Müslümanlar arasında en çok yaygın olan amelde mezheplerin ilk dördü Hanefi, Şafii, Maliki ve Hanbeli’dir.
1- Hanefi Mezhebi: Bu mezhebin kurucusu olan İmam Azam Ebu Hanife’nin asıl adı Numan b. Sabit’tir. Miladi 699 yılında Kufe’de doğmuş, 767 yılında Bağdat’ta vefat etmiştir. Fıkıh ilmini İmam-ı Hammad’dan öğrenen Ebu Hanife, Kufe-lrak ekolünün en büyük temsilcisidir.
Hammad’ın ölümünden sonra onun yerine geçerek dersleri devam eden İmam Azam, bin civarında öğrenci yetiştirmiştir. İmam Ebu Yusuf, İmam Muhammed ve İmam Züfer en meşhurlarındandır. Bu kişiler, Hanefi mezhebinin ilk müçtehitleridir.
Abbasi halifelerinden Mansur, İmam Azam’a Bağdat kadılığı (hâkimliği) teklif etmişti. İmam Azam, bu teklifi kabul etmeyince onu hapse atmışlar ve dövmüşlerdi. Öyle ki dayağın etkisiyle vefat etmiştir. Hanefi mezhebi önce Irak’ta, daha sonra da Mısır, Hindistan ve Türk ülkelerinde olmak üzere her tarafta yayılmıştır.
2- Mâliki Mezhebi: Bu mezhebin kurucusu olan İmam Mâlik’in asıl adı Mâlik b. Enes el-Esbahî’dir. Miladi 711 yılında Medine’de doğmuş, burada büyümüş, yetişmiş ve 795 yılında Medine’de vefat etmiştir. Hicaz ekolünün en büyük temsilcisi olarak bilinen İmam Malik, hadislerin yanında, Re’y (Nasla düzenlenmemiş bir meselede ortaya konan kanaat) ve Medinelilerin uygulamalarına büyük önem vermiştir.
İmam Azam ve İmam Ebu Yusuf’la da görüşmüş olan İmam Malik, Medine halkının bilgini ve imamıdır. Maliki mezhebi Medine’de ortaya çıkmış; Mısır, Sudan, Kuzey Afrika ve Moritanya Müslümanları arasında yayılmıştır.
3- Şafiî Mezhebi: Bu mezhebin kurucusu olan İmam Şafiî’nin asıl Ebu Abdillah Muhammed b. eş- Şafiî’dir. Miladi 767 yılında Gazze’de doğmuş, 820 yılında Kahire’de vefat etmiştir. İmam Şâfi, büyük bir İslam bilginidir. İmam Mâlik ve İmam Muhammed’den ders okumuş; Arap dilini, şiir ve tarihini çok iyi bilirdi.
Bir süre Irak’ta da kalan Şafiî, Hicaz ve Irak ekollerinin ortasında yer almış; yani hem hadislere hem de kıyasa önem vermiştir. Bu mezhep genellikle Irak, Suriye, Mısır, Endonezya, Iran, Orta Asya ve Kafkasya’nın bazı bölgelerinde yayılmıştır.
4- Hanbelî Mezhebi: Bu mezhebin kurucusu olan Ahmed b. Hanbel, miladi 780 yılında Bağdat’ta doğmuş, 855 yılında Bağdat’ta vefat etmiştir. Mekke, Medine, Şam gibi pek çok İslam merkezlerini gezen Ahmed bin Hanbel, İmam Şâfi’den de ders almıştır.
Büyük bir müfessir ve Hadis bilgini olan Ahmed b. Hanbel’in, 40.000’den fazla Hadis ihtiva eden Müsned’i meşhurdur. Suudi Arabistan’da hâkim olan bu mezhep, daha çok Bağdat, Mısır ve Suriye’de yayılmıştır.
İtikatta mezhebimiz Ehl-i sünnet ve’l-cemaattir. Dünya Müslümanlarının % 90’ı Ehl-i sünnet dediğimiz Sünnîlerdir. Sünnilerin %45’i Hanefi, %28’i Şafii, %15’i Mâliki, % 2’si Hanbeli mezhebine mensuptur.
Sünnî mezheplerin dışında kalan fıkhî mezheplerin en önemli kısmını Şia grubunda yer alan fıkhî ekoller teşkil eder. “Taraftar, destekleyici” anlamına gelen Şia; Hz. Peygamber’in vefatından sonra devlet yönetiminin Hz. Ali’ye ve onun soyundan gelenlere ait olduğu düşüncesi etrafında birleşen çeşitli grupların ortak adıdır.
Genel kabule göre, Hz. Peygamber’in vefatından sonra yönetimi kimin üstleneceği konusunda belirleyici bir nas bulunmadığından ensarla muhacirler bu hususta görüş ayrılığına düşmüşler, Hâşimler ve diğer Ali taraftarları, imameti bir miras gibi kabul ederek Rasûlüllah’a haleflik etmenin kendi hakları olduğunu savunmuşlardır
Hz. Peygamber’in vefatı üzerine Hz. Ali ve yakınları cenaze hizmetleriyle meşgul olurken Sakîfetü Benî Sâide’de toplanan Ensar, halifenin kendilerinden seçilmesi gerektiğini söylüyordu. Durumdan haberdar edilen Hz. Ebu Bekir ile Ömer’in toplantı yerine gidip orada bulunan sahabeleri ikna etmeleri sonunda ani bir kararla Ebu Bekir’e biat edilmişti. Daha sonra bunu öğrenen Hz. Ali ve yakınları durumdan hoşnut kalmamış, hatta Ali’nin Ebu Bekir’e biati bir süre gecikmiştir.
Aslında Hz. Ali, kendisinin hilâfete diğer sahabilerden daha ehil olduğuna inanmakla birlikte hem Ebu Bekir’e hem Ömer’e biat etmiş ve onlar tarafından itibar görerek önemli hususlarda kendisiyle istişare edilmiştir. Hz. Ebu Bekir ve Ömer’in adaletli ve dirayetli yönetimi nedeniyle Ali taraftarlığı sınırlı ölçüde kalmıştır.
Hz. Osman’ın yaşlılığı, icraatındaki zaaflar, daha çok yakınlarından seçtiği vali ve memurların kontrolden çıkıp yetkilerini aşması, bir taraftan halk arasında halife ve çevresindekilere karşı husumetin oluşmasına yol açarken; diğer taraftan siyasî anlamda Şia’nın gelişmesine zemin hazırlamıştır.
Hz. Ali’nin öldürülmesinden sonra onun yerine Kûfe’de halife olarak tanınan Hasan’ın altı ay sonra Muaviye ile yaptığı anlaşma sonucu halifelikten çekilmesi, bir kısım Ali taraftarlarınca hoş karşılanmamıştır. Muaviye’nin ölümünün ardından oğlu Yezîd’in hilâfeti döneminde Kûfe’deki Ali taraftarları, Hz. Hüseyin’i destek verecekleri vaadiyle Kûfe’ye davet ettiler. Hz. Hüseyin’in Kerbelâ’da Emevî güçleri tarafından şehit edilmiştir. Bu olay, Şia’nın teşekkül sürecine girmesinde en önemli etken olmuştur.
Kerbelâ Vakasının ardından hızla yayılan Emevî düşmanlığı ile Hz. Ali ve evlâtlarına karşı duyulan siyasî taraftarlık zamanla bir sistem haline gelmiştir. Bu sırada Ali’nin ilâhlığı ve peygamberliği iddialarını ortaya atan Keysâniyye ile ona bağlı olanlar ilk aşırı Şiî grupları temsil etmiştir.
Bugün dünya Müslümanlarının yaklaşık % 9,5’ini Şiiler oluşturur. Daha çok İran’da yaygın olan Şiiler; Irak, Azerbaycan, Yemen, Bahreyn, Katar, Türkmenistan ve Lübnan’da yaygındır. Üç ana gruba ayrılan Şiilerin; %8’i İsnâaşeriyye, % 1’i Zeydiyye, % 0,5’i de İsmailiyye grubuna mensuptur.
(Yararlanılan Kaynaklar: TDV İslam Ansiklopedisi, TDV İslam İlmihali, Prof. Dr. Abdulkadir Şener-İslam’da İtikâdî ve Amelî Mezhepler)
Hazırlayan: Bahtiyar Budak–Emekli Edebiyat Öğretmeni