Diğer Haberler Son Dakika 

MÜSLÜMANLARLA MÜŞRİKLER ARASINDAKİ İLK ANTLAŞMA (HUDEYBİYE BARIŞ ANTLAŞMASI)

       Peygamberimiz (s.a.s.), gördüğü bir rüya üzerine,  628 yılı zilkade ayında, bin dört yüz kişi ile birlikte, umre için Mekke’ye hareket ettiler. Altı yıldır Kâbe ve Mekke özlemi çeken Müslümanlarda, büyük sevinç ve heyecan vardı. Müslümanların gelişini haber alan müşrikler, onları Mekke’ye sokmama kararı aldılar. Bunun üzerine Hz. Peygamber, Mekke’ye yaklaşık 17 km. uzaklıkta olan Hudeybiye denilen yerde konakladı. Mekke’den gelen elçilere; savaşmak için değil, umre için geldiklerini bildirdilerse de, kabul ettiremediler. Görüşmeler sonunda, aralarında anlaşma imzalamaya karar verdiler.

       Müşrikler, antlaşmanın yapılması için, Mekke’nin en güçlü hatibi olan Süheyl bin Amr’ı elçi olarak gönderdiler. Peygamber Efendimiz, “Eğer barışa yanaşırlarsa, sen de yanaş ve Allah’a güven…” (Enfâl: 61) ayeti gereğince hareket etti.

       Müşriklerin amacı, o sene Müslümanlara umre yaptırmamaktı. Bununla birlikte zahirde ağır görünen birtakım şartları da vardı. Uzun ve hararetli münakaşalardan sonra barış şartları kabul edildi. Hz. Peygamber, antlaşmanın şartlarını yazma vazifesini Hz. Ali’ye verdi. Allah Rasûlü’nün emri üzerine Hz. Ali, önce besmeleyi yazacaktı ki, Süheyl buna itiraz etti. Çünkü “Rahman ve Rahim olan Allah” ifadesini kabul etmiyordu. Bunun yerine, “Allah’ın adıyla” diye yazıldı. 

       Hudeybiye Antlaşmasının maddeleri özetle şöyledir: Taraflar on yıl süreyle savaşmayacaklar. Müslümanlar, bu yıl Kâbe’yi ziyaretten vazgeçecek, isterlerse gelecek yıl bu ziyareti yapabilecekler. Mekke’den birisi Müslüman olarak Medine’ye sığınırsa, iade edilecek ama Medine’den Mekke’ye sığınanlar olursa, iade edilmeyecek. Diğer Arap kabileleri, istedikleri tarafla anlaşma yapmakta serbest olacaklar.

       Antlaşmanın şartları, görünüşte Müslümanların aleyhine idi. Bu nedenle işin özünü anlayamayan birçok Müslüman büyük hayal kırıklığına uğradı. Oysa bu antlaşma; Mekkeli müşriklerin, Medine İslâm toplumunu resmen tanıdıklarını gösteren ilk antlaşmaydı. Antlaşmadan sonra, iki taraf arasındaki ticari ve ailevi ilişkiler canlandı; İslamiyet’in, kabileler arasında büyük önem kazanmasını sağladı.  Hz. Peygamber istediği yerde İslam’ı rahatça tebliğ etme imkânına kavuştu. Bu nedenle hem Mekke’de, hem de çevre kabileler arasında İslam’ı kabul edenlerin sayısı hızla arttı.

       Antlaşma maddeleri arasında Müslümanları en çok üzenlerden birisi, Mekke’den kaçan Müslümanların iade edilmesi hakkındaki madde idi. Antlaşmanın imzalanmasının hemen ardından, Süheyl’in oğlu Ebu Cendel, zincirlerini sürükleyerek oraya geldi. “Müslüman olduğum için, bu kadar zulümlere işkencelere uğradım. Beni tekrar onlara teslim etmeyin!” diye yalvarıyordu.

       Antlaşma imzalandığı için, Ebu Cendel babası Süheyl’e teslim edildi. Bu durum, Müslümanları gözyaşları içinde bırakmıştı. Hz. Peygamber, Ebu Cendel’e sabırlı olmasını, onlara verdiği sözden dönemeyeceklerini; Allah’ın mutlaka bir çıkış yolu yaratacağını söylüyordu.

       Yapılan bu antlaşmanın hikmetini ilk anda kavrayamayan Müslümanlar, kırgın ve küskün olarak işi ağırdan aldılar. Kısa bir zaman sonra,  bu davranışları sebebiyle haklarında vahiy geleceğini düşünerek korkmaya başladılar. Bu arada Fetih suresi nazil oldu. İnen ayetlerde Hz. Peygamberin geçmiş ve gelecek kusurlarının bağışlanacağı ve şanlı bir zaferle Allah’ın yardım edeceği bildiriliyordu. (bk. Fetih 1-3)

       Hz. Peygamber’in başlangıçta izahında güçlük çektiği söz konusu bu olay, ancak iki sene sonra açıklığa kavuştu. Nitekim bu antlaşma ile olu­şan sulh ortamında birçok kimse İslâm ile şereflenmiş, iki sene zarfında Müslüman olanların sayısı, o zamana kadar Müslüman olanların toplam sayısını geçmişti. Anlaşma gereği, bir sene sonra müminler Kâbe’yi ziyaret ettiler.

       Anlaşmadan kısa bir zaman sonra, aralarında Ebu Cendel’in de bulunduğu bir grup Müslüman, Mekke’den kaçarak; Mekke-Şam kervan yolu üzerindeki “İs” mevkiinde üslendiler. Kısa zamanda sayıları üç yüze ulaşan Müslümanlar, müşriklere karşı gerilla savaşı yürütmeye başladılar. Kureyş’in kervanlarına saldırıyor, ellerine düşen Mekkeli müşrikleri öldürüyorlardı.

       Kureyş müşrikleri, bu durum karşısında, Müslümanları Mekke’de tutmanın zararlı olacağını anladılar ve ilgili maddenin antlaşmadan çıkarılması için başvurdular. Bunun üzerine Allah Rasûlü, isteklerini kabul ederek İs’teki Müslümanları Medine’ye çağırdı.

       Hz. Ebubekir, Hudeybiye barışı hakkındaki kanaatini şöyle ifade etmişti: “İslâm’da Hudeybiye fethinden daha büyük bir fetih olmamıştır. Fakat halk, kısa ve dar görüşlü olduklarından bu antlaşmaya itiraz etmişlerdi. İnsanlar, Allah ile Peygamberi arasındaki işlerde acelecidirler. Allah Teâlâ ise, onlar gibi acele etmez; dilediği işi, kıvamına gelip olgunlaşmadıkça yapmaz.”

       Hudeybiye antlaşmasının ilk müspet neticesi İslâm’ın hızlı bir yayılma göstermesi oldu. Bu barış döneminde İslâm tebliğine yeni imkânlar ve yayılma sahaları açıldı. Bu sâyede Müslümanlar, müşriklerle bir araya gelmeye, onlara Kuran-ı Kerîm okumaya ve İslâm hakkında açıktan açığa konuşmaya başlamışlardır. Müslümanlıklarını gizleyenler de artık inançlarını korkusuzca ilân edebiliyorlardı. Hâlbuki bundan önce, iki taraf birbiriyle bu kadar rahat görüşemiyordu.

       Barış antlaşmasından sonra müşrikler Medine’ye serbestçe geliyorlar, Müslümanlar da Mekke’ye serbestçe gidiyorlardı. Oradaki aileleri, dostları ve diğer insanlarla görüşüp konuşma imkânı buluyorlardı.

       (Yararlanılan Kaynaklar: TDV İslam Ansiklopedisi, Sahabîler Ansiklopedisi, Osman Nuri Topbaş-Hz. Muhammed Mustafa)

       Hazırlayan: Bahtiyar Budak–Emekli Edebiyat Öğretmeni

En son Haberler