CUMA NAMAZI İHMALE GELMEZ!
Kelime olarak “toplamak, toplanmak” anlamına gelen cuma; aynı zamanda Müslümanlar için büyük önem arz eden, haftanın günlerinden birinin adıdır. Bilhassa toplantı günü olmasından dolayı adını alan cuma, aynı zamanda Kuran’daki 62’inci surenin de adıdır.
Cuma gününün Müslümanlar için önemli olması, İslâm dininde, haftalık ibadet günü olarak seçilmesi ve hadislerde bu günün bayram olduğunun belirtilmesindendir. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.s.), bu gün hakkında, “Üzerine güneşin doğduğu en hayırlı gün, cuma günüdür. Çünkü Hz. Âdem o gün yaratıldı, o gün cennete girdi ve o gün cennetten çıkarıldı” (Müslim) buyurmuştur.
Cuma, gündelik meşgalelerden ve her türlü dünyevi kaygıdan sıyrılarak Yüce Allah’ın huzurunda duruşumuzun adıdır. Günde beş vakit namazımızda, Rabbimize olan teslimiyet ve sadakatimizi gösterirken; cuma namazında, bu kararlılığımızı perçinlemiş oluruz. Her Cuma, kulluk ahdimizi yenileriz. Hafta boyunca yaptığımız ibadet ve iyiliklerimizi, bu buluşmada, Rabbimize adeta yeniden arz ederiz.
Cuma, bizim için bir muhasebe zamanıdır. Gidişatımızı yeniden gözden geçirip bilerek ya da bilmeyerek yüklendiğimiz günahlardan arınma anıdır. Cuma, duaların geri çevrilmeyeceği bilinciyle Allah’a yakarışın, O’nun engin rahmeti ve merhametine sığınmanın tam da vaktidir. Cuma, Rabbimize olan kulluk sözünü tazelediğimiz mübarek bir gündür… Kısaca cuma; rahmettir, berekettir, huzurdur…
“Ey iman edenler! Cuma günü namaz için çağrı yapıldığında Allah’ı anmaya koşun ve alışverişi bırakın. Bilirseniz, bu sizin için çok hayırlıdır” (Cuma 9). Bu ayete göre; kendilerine cuma namazı farz olan kimselerin, iç ezan okunduktan sonra yaptıkları alışveriş ve elde ettikleri kazanç helal değildir. Cuma saatinde Müslümanların en önemli görevleri, bütün işlerini bir tarafa bırakarak cuma namazı için camilerde buluşmaktır. Maddi ve manevi kirlerden arınmak için, neşe ve sevinç içerisinde Rabbinin emrine uymaktır. Yanındaki kardeşine rahatsızlık vermeden, tertemiz bir şekilde omuz omuza saf tutmaktır.
Peygamber Efendimiz (s.a.s.)’in, “Cuma namazı vaktinde öyle bir an vardır ki, insan o anda Allah’tan bir şey dilerse, Allah dilediğini ona mutlaka verir” (Tirmizi) müjdesini verdiği cuma günü; boy abdesti almak, tırnak kesmek, dişleri temizlemek, güzel elbise giymek, camiye erkenden gitmek gibi davranışlar güzel sayılmıştır.
Cuma hutbesi olmadan cuma namazı olmaz. Hutbe, tıpkı namaz gibi Allah’ı zikretmektir. Hutbenin bir adabı vardır. Bu da minberdeki hatibi can kulağıyla dinlemektir. Hutbe esnasında asla konuşmamaktır. Telefonla ya da başka şeylerle meşgul olmamaktır. Allah Rasûlü, hutbe adabı hususunda bizi şöyle uyarmaktadır: “Cuma günü imam hutbe okurken konuşan arkadaşına “sus” bile desen, hatalı bir iş yapmış olursun” (Müslim).
Hz. Peygamber’in birçok hadisinden, cuma namazının, diğer namazlardan daha önemli olduğu anlaşılmaktadır. Bunlardan biri de, “Her kim önemsemediği için üç cumayı terk ederse, Allah onun kalbini mühürler” (Ebu Davud, Tirmizi) uyarısıdır. Hürriyeti kısıtlanmamış, yolculuk halinde olmayan ve geçerli mazereti bulunmayan Müslüman erkeklere cuma namazı farzdır. Hastalık, camiye gidemeyecek ölçüde yaşlılık, hastabakıcılık, hava ve yol durumunun sağlığa zarar verecek ölçüde olumsuz olması, can ve mal güvenliğinin tehlikeye girmesi vb. gibi durumlar; cuma namazına gitmemeyi meşru kılan mazeretlerdendir. Kendilerine cuma namazı farz olmayan kadınlar ve geçerli mazereti bulunan erkekler, camiye gidip bu namazı kıldıkları takdirde ayrıca öğle namazı kılmaları gerekmez.
Hanefi mezhebinde; bir yerde cumanın kılınabilmesi için, İmam-ı Azam’a göre, imam dışında en az üç yükümlünün; İmam-ı Ebu Yusuf’a göre ise, imam dışında en az iki yükümlünün bulunması gerekir.
“Namaz kılındı mı artık yeryüzüne dağılın ve Allah’ın lütfundan nasip arayın. Allah’ı daima çok anın ki, kurtuluşa eresiniz” (Cuma 10) ayetinde geçen “yeryüzüne dağılınız” anlamındaki buyruk; cuma namazının kılınmasından sonra çalışmaya, dünya işiyle meşgul olmaya dinî bir engel bulunmadığını belirtmektedir. “Yeryüzüne dağılınız” buyurularak, cuma namazı çağrısı üzerine dünya meşgalesini bırakma yasağının namaz süresiyle sınırlı olduğuna açıklık getirilmiştir.
Cuma namazı, beş vakte ilâve bir namaz olmayıp cuma günlerinde, öğle vaktinin ibadetidir. Kendisine cuma namazı farz olmayanlar veya farz olup da bu namazı kaçıranlar dört rekât öğle namazı kılarlar.
(Yararlanılan Kaynaklar: TDV Kuran Yolu Tefsiri, Diyanet Haber-Cuma Ne Demektir? Cuma Hutbesi-Güneşin Doğduğu En Hayırlı Gün, Haftalık Bayram Günümüz)
Hazırlayan: Bahtiyar Budak–Emekli Edebiyat Öğretmeni