HANÎFLİK, TEVHİD DİNİDİR
Hanîf kelimesi, çok farklı anlamlara gelse de; en yaygın olarak, “İbrahim’in dinine uyarak doğru yoldan giden, din konusunda onu kendine rehber edinen” anlamında kullanılmaktadır. Kuran-ı Kerîm’de hanîf kelimesi, on yerde tekil, iki yerde (Hac 31, Beyyine 5) de çoğul (hunefâ) şekliyle geçmektedir.
Hanîf kelimesi, Kuran’da bir taraftan Hz. İbrahim’in imanını ifade etmek için ve müşrikliğin karşıtı olarak kullanılırken; diğer taraftan Hz. İbrahim’in Yahudi ve Hristiyan olmadığı (Âli İmran 67, Bakara 135), Ehl-i kitabın hanîfler olarak Allah’a kulluk etmekle emrolundukları (Beyyine 5) vurgulanmaktadır.
Ayrıca Hz. Muhammed’e ve ona uyanlara hanîf olarak Allah’a kulluk etmeleri emredilmiştir. (bk. Yunus 105, Rum 30). Buna göre Haniflik, müşriklik olmadığı gibi, Yahudilik ve Hıristiyanlık da değildir; Allah’ın başlangıçtan itibaren insanlara bildirdiği, insanın tabiatına en uygun olan tevhid dinidir.
Rum suresinin 30’uncu ayetinde de bu husus şöyle ifade edilir: “O halde sen hanîf olarak bütün varlığınla dine, Allah insanları hangi fıtrat üzere yaratmışsa ona yönel! Allah’ın yaratmasında değişme olmaz. İşte doğru din budur; fakat insanların çoğu bilmezler.”
Hanîf kelimesi Kuran dilinde, her türlü şirk izinden arınmış bir tanrı inancına sahip olan, sapkınlıklardan uzak duran, kısaca tevhid inancına samimiyetle teslim olup yalnız Allah’a kulluk eden manasına gelir. (Mesela bk. Bakara 135).
Öte yandan hanîf kelimesi, Âli İmran suresinin 67’inci ayetinde, İslâm ile eş anlamlı olarak kullanılmıştır: “İbrahim ne Yahudi, ne Hristiyan idi; bilâkis o, tek Allah’a inanıp boyun eğmiş birisiydi, müşriklerden de değildi.”
Hadislere bakıldığında; hanifliğin, bütün peygamberlerin tebliğlerinde ortak olan ilkeleri ifade ettiği ve İslâm’ın da bu ilkeleri yaşatan bir din olduğu, Hz. İbrahim gibi Hz. Muhammed’in de aynı dini tebliğ ettiği sonucuna varılır.
Hz. İbrahim, hanîf bir Müslüman olup onun dini İslamiyet’ten ayrı bir din değildi. Zaten bütün Peygamberler, itikat olarak aynı şeyi bildirmişlerdir. Şûra suresinin 13’üncü ayetinde şöyle buyrulur: “O, Nuh’a buyurduklarını, sana vahyettiklerimizi; İbrahim’e, Musa’ya ve İsa’ya buyurduklarımızı size din kıldı ki o dini ayakta tutasınız, o konuda ayrılığa düşmeyesiniz…”
Hanefî mezhebinin imamı Numan b. Sabit, “İmam-ı Azam” veya “Ebu Hanîfe” diye de tanınmaktadır. Ebu Hanife; kelime olarak “hanîf babası”, “doğrunun babası” demektir. Bu şekilde anılması, Iraklılar arasında hanîfe denilen bir tür divit veya yazı hokkasını devamlı yanında taşıması veya hanîf kelimesinin sözlük anlamından hareketle haktan ve istikametten ayrılmayan bir kimse olmasıyla izah edilmiştir.
Arapçada “baba” anlamına gelen “ebû” kelimesi, bir isimle veya sıfatla kullanılınca başka anlamlar da taşır. Örneğin Ebu Hureyre, “kedi babası” değil de; “kediyi seven, kedilere bakıp gözeten, onlara şefkat gösteren kimse” demektir. Ebu Cehil, “cahilin babası” değil de; “cahilin daniskası, kara cahil” demektir. Ebu Turab, “toprak babası değil de; “toprakla haşır neşir olan, eli yüzü topraklı” demektir.
“Baba” kelimesi Türkçede de deyim olarak kullanılınca, başka anlamlar taşıyabilir. Yaşlı kimselere hürmet için “baba” denir. İnsanlara iyilik edenlere “baba adam”, fakirleri gözetenlere “fakir babası”, çetelerin elebaşlarına “mafya babası” denir.
Ebu Hanife, “Hanife’nin babası” demek değildir. Çünkü onun “Hanife” diye bir kızı yoktu. Bu unvan, “hanîf” kelimesinden gelmektedir. “Doğru inanan, İslamiyet’e sarılan, Allah’ı bir bilen, gerçek Müslümanların hamisi, koruyucusu, babası” demektir.
(Yararlanılan Kaynaklar: TDV İslam Ansiklopedisi, TDV Kuran Yolu Tefsiri)
Hazırlayan: Bahtiyar Budak–Emekli Edebiyat Öğretmeni