Diğer Haberler Son Dakika 

ÖLÜM KARŞISINDA MÜSLÜMANIN TUTUMU

       Ölüm, bütün canlıların karşılaşacağı kaçınılmaz bir sondur. Her insanın imtihanı, yaşantısı, başına gelen sıkıntılar farklıdır; fakat ölüm bütün insanlar için eşit bir imtihandır. Her insana takdir edilen ömrün sona ermesine “ecel” denir.

       Kuran-ı Kerim’de;  “Her ümmetin bir eceli vardır. Ecelleri gelince ne bir an geri kalırlar, ne de bir an ileri gidebilirler” (Araf 34), “Her canlı ölümü tadacak ve sonunda dönüp huzurumuza geleceksiniz” (Ankebût 57) ifadeleri bu gerçeği net bir şekilde ortaya koymaktadır. Dolayısıyla Müslüman, her daim ölümü hatırında tutmalı ve aynı zamanda ölüme hazırlık yapmalıdır.

       Ölüm ayrılığı çok acı olsa da, Müslüman ölüme savaş açmaz; aksine ölümle barışık olur ve ölüme hazırlık yapar. Bu konuda kendilerini geliştirmeyen insanlar, ölüm karşısında çok farklı tepkiler verebilmekte; hatta depresyona girmek ve kendilerini kaybetmek gibi sıkıntılar yaşayabilmektedir.

       Ölümü anlamak, aynı zamanda hayatı anlamak demektir. Ölümü içselleştirememiş ve ölümle barışık olmayan insanlar, her zaman ölümden korkmuşlar ve ani ölümler karşısında toparlanmaları zor olmuştur.

       Kuran-ı Kerim’e ve Hz. Peygamber’in hayatına baktığımızda, ölümün çokça hatırlanması ve her zaman hazırlıklı olunması gereken bir olgu olduğunu görürüz. Bu konuda Mevlana şöyle diyor: “Akıp giden zaman içinde bir kafesteyim/Her türlü amelde çok ahesteyim/Kabrim beni bekliyorken, dünyalık hevesteyim/Uyandır artık ya Rab! Belki son nefesteyim.”

       Ölüm yokluk değildir; daha güzel bir âlemin kapısıdır. Nasıl ki, toprak altına giren sağlam bir çekirdek, görünüşte çürüyor ve yok oluyor. Fakat gerçekte daha güzel bir hayata geçiş yapıyor. Çekirdek hayatından ağaçlık hayatına geçiyor. Aynen bunun gibi, ölen bir insan da görünüşte toprağa giriyor, çürüyor ama geçekte berzah ve kabir âleminde daha mükemmel bir hayata kavuşabiliyor.

       İslam dinine göre, bu dünya geçicidir ve sonludur. İnsanoğlunun ebedi yurdu, ahiret yurdudur ve orada ebedi kalacaktır. Ölüm geldiği an, kişinin dünya hayatından nasibi bitmiş demektir. Ölüm ile birlikte kişinin imtihanı da bitmiş olacağı için, kendisine takdir edilen ömürdeki yapıp ettikleri önemlidir.

       Ölümden korkmak yerine, ona hazırlanmak ve zihin dünyasında ölüme yer vermek önemlidir. Hz. Peygamber ölümü çokça hatırlar ve ölümü hatırlamak için sık sık mezarlığa giderdi. Orada söylediği; “Selâm size, ey bu diyarın mümin ve müslim halkı! İnşallah yakında biz de aranıza katılacağız. Allah’ın bizi de, sizi de bağışlamasını dilerim” (Müslim) ifadeleri müminlere ölüm ve hayat konusunda nasıl bir tavır takınmaları gerektiğini, adeta yaşayarak göstermiştir.

       Ölüm, ahiret yolculuğunun ilk adımıdır ve kaçınılmaz bir sondur. Bu sebeple kişi mutlak olan bu ölümle karşılaşmadan önce kalbini ölüme hazırlamalı ve ölümü çokça hatırlamak ve ona hazırlık yapmak suretiyle, endişe ve kaygılarından kurtulmalıdır.

       Kişinin vefat karşısında üzülmesi, ağlaması, acı çekmesi fıtridir. Her ne kadar ateş düştüğü yeri yaksa da, Müslüman Allah’tan sabır diler;  “İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi raciûn” (Biz Allah’a aitiz ve ona döneceğiz) diyerek, Allah’a tevekkül eder. (bk. Bakara 156).

       Ahiret yolculuğuna çıkanları bu dünyadan uğurladığımız gibi, kabir tarafından da karşılayanların olacağına inanırız. İnançlı insanlar ölümle birbirini kaybetmezler, sadece gideceği menzile farklı zamanlarda yolculuk yapmış olurlar.

       Yüce Allah, cennetine giden yollarda yürümeyi bizlere de nasip eylesin; canımızı Müslüman olduğumuz halde alsın ve iyi kulları arasına katsın inşallah!

       (Yararlanılan Kaynaklar: Abdulvahap Sönmez-Kuran-ı Kerim’e Göre Ölüm ve Sonrası, Sorularla İslamiyet-Ölüm ve Sonrası)

       Hazırlayan: Bahtiyar Budak–Emekli Edebiyat Öğretmeni

En son Haberler