SABIRLI OLMAK
“Başa gelen sıkıntı ve belâlar karşısında direnç göstermek, olumsuzlukları olumlu kılmak için gösterilen metanet” gibi anlamlara gelen sabır; “nefsi telâştan, dili şikâyetten, organları çirkin davranışlardan koruma, refah haliyle sıkıntı hali arasında fark gözetmeyip her iki durumda da sükûnetini koruma, Allah’tan başkasına şikâyette bulunmama” şeklinde de tarif edilmiştir.
Sabır kelimesi Kuran-ı Kerîm’de on beş ayette geçer. Ayrıca yüze yakın ayette aynı kökten çeşitli isim ve fiiller yer alır. Bu ayetlerde genellikle sabrın önemi üzerinde durulmakta, sabırlı davrananlar yüceltilmekte ve onlara verilecek mükâfatlar anlatılmaktadır. Kuran’da bildirildiğine göre Allah insanları korku, açlık, yoksulluk, yakınların ölümü, ürün kaybı gibi musibetlerle imtihan eder. Bu musibetleri sabırla karşılayanların ve Allah’a teslimiyet gösterenlerin Rablerinin lütfuna, rahmetine ve ebedî kurtuluşa erecekleri müjdelenir. (Mesela bk. Bakara 155-157; Âli İmrân 142, Muhammed 31).
Bir kimsenin kendisine kötülük edenleri âdil bir şekilde cezalandırması haktır; ancak sabır göstermesi daha hayırlıdır. Kendilerine kötülük yapanlara sabırla muamele edip kötülüğe kötülükle karşılık vermeyenlere düşmanlarının hile ve tuzakları zarar vermez. İyilik yolunu seçip kötülükleri güzellikle karşılamaya çalışanlar, böylece düşmanlıkları dostluğa çevirenler, bunu ancak sabırlı davranışları ve erdemlerde büyük pay sahibi olmalarıyla başarabilir. Hz. Lokman’ın oğluna verdiği öğütlerden biri de şöyledir: “Namazı özenle kıl, iyi olanı emret, kötü olana karşı koy, başına gelene sabret. İşte bunlar kararlılık gerektiren işlerdir” (bk. Nahl 126, Âli İmrân 120, Fussilet 34-35, Lokman 17).
Kuran, hayatta insanın başına gelen musibetlerin bir imtihan olduğunu, bu imtihanı sabırlı olanların kazanacağını bildirir. Bu sebeple Müslümanlar Allah’tan sabır dilemeli ve kendileri sabırlı davrandığı gibi, birbirlerine de sabrı tavsiye etmelidir. (bk. Furkan, Bakara 250, Araf 126, Beled 17, Asr 3). Yine Kuran-ı Kerim’de Allah’ın sabredenlerle beraber olduğu, onları sevdiği, sabır ve takvalarıyla güzel davranışlarda bulunanların ecirlerinin asla zayi edilmeyeceği, sırf Allah rızası için sabredenleri meleklerin bile tebrik edeceği ifade edilmektedir. (bk. Bakara 153, Enfâl 66, Âli İmrân 146, Hûd 115, Yusuf 90, Râd 24).
Sabretmek, Allah’ın mülkü olan kâinattaki tasarrufuna karşı çıkmadan başa gelen şeyleri kabullenmektir. Sabırsızlık ise, adeta bir itiraz ve başkaldırıdır. Allah’ın bir imtihan olarak verdiği sıkıntılara sabretmek kulluk görevidir. Sabır, bir felaket veya belâya uğrayanın, feryat etmeksizin sonunu bekleyip dayanması, sonuca ulaşmak için karşısına çıkan engelleri aşması demektir.
Sabrı; günahlara karşı sabır, musibetlere karşı sabır ve ibadet üzerine sabır olmak üzere değerlendirmek mümkündür. Mümin, günahların her türlü kışkırtıcı cazibesine karşı sabır gösterir ve günahlara bulaşmamaya çalışır. Başına gelen her türlü maddi manevi musibet ve belalara karşı sabırlı olur. İbadetlerin zahiri olarak görülen ağırlığına karşı da sabırlı olur. Mesela her gün beş vakit namaz kılmak, kış günlerinde soğuk suyla abdest almak, oruç tutmak gibi durumlar ağır gelebilir. Mümin bunlara karşı da sabır göstermeli ve cenneti kazanmaya çalışmalıdır.
Sabır konusu hadislerde de genişçe yer almaktadır. Hz. Peygamber (s.a.s.), musibet ve darlıkla karşılaşan müminlere; ümitsizlik ve isyana düşmeden, Allah’a tevekkül ve niyazda bulunmalarını şöyle tavsiye eder: “Kendisine bir musibet gelen mümin, “Biz Allah’a aitiz ve ancak O’na döneceğiz. Allah’ım! Bana bu musibetten dolayı ecir ver ve bundan daha hayırlısını ihsan eyle!” derse; Allah o musibeti alır ve mutlaka daha hayırlısını verir” (Müslim). Yine Sevgili Peygamberimiz, çocuğunun mezarı başında bağıra-çağıra ağlayan bir kadını görünce, onun yanına gitti ve şöyle buyurdu: “Allah’tan kork ve sabret!” Kadın, O’nu tanımadı ve “Git başımdan, benim başıma gelen felâket, senin başına gelmedi” diye çıkıştı. Daha sonra O’nun Peygamber olduğunu öğrenince de, gidip özür diledi. Özrü kabul eden Peygamberimiz, “Sabır dediğin, felâketle karşılaştığın ilk anda dayanmaktır” (Buhari, Müslim) buyurdu.
Allah’ın güzel isimlerinde biri de, “Es-Sabûr” esmasıdır. Yâni Cenâb-ı Hak, kullarına mühlet verir ve bu zaman zarfında kendisine nankörlük edenlere dahi rızık vererek sabreder. Eğer Rabbimiz, dünyada günahkârlardan hemen intikam almak dileseydi, acaba kâinat ne hâle gelirdi? Ayet-i kerimede şöyle buyrulur: “Şayet Allah insanları yapıp ettikleri yüzünden hemen cezalandıracak olsaydı, yerin üstünde tek bir canlı bırakmazdı; fakat onlara belirlenmiş bir vadeye kadar mühlet veriyor…” (Fâtır, 45).
“Sabûr” isminin en güzel şekilde tecelli ettiği kullar, peygamberler ve evliyalardır. Nitekim varlık ve darlık zamanlarında çok mühim olan sabır, onlardan bizlere intikâl eden güzel hasletlerdendir. Varlıkta sabır; gurur ve kibre sürüklenmemek, pintilik ve israf yapmamak, fakirleri hor görmemek ve yaptığı iyiliği yüze vurmamak gibi hasletlere sâhip olmaktır. Darlıkta sabır ise; şikâyet, haset, öfke, intikam, aile fertleri ve yakınları ile hoş geçinmemek vb. gibi kötü sıfatlardan korunmaktır. Varlık içinde elinde her imkân olduğu hâlde şükredenlere “eğniyâ-i şâkirîn” denir. Darlıkta, gönlünü Rabbine bağlayarak hiç şikâyet etmeden şükür hâlinde bulunanlara da “fukara-i sâbirîn” denir.
Kurtuluşa ve başarıya sebep olan güzel huylardan biri de sabırdır. Sabır konusunda pek çok atasözümüz vardır: “Sabır, acı ise, meyvesi tatlıdır”; “Sabreden derviş, muradına ermiş”; “Sabrın sonu selamettir”; “Sabreyle işine, hayır gelsin başına” vb. gibi…
(Yararlanılan Kaynaklar: TDV Kuran Yolu Tefsiri, TDV İslam Ansiklopedisi, Sorularla Risale, Osman Nuri Topbaş-Nebiler Silsilesi)
Hazırlayan: Bahtiyar Budak–Emekli Edebiyat Öğretmeni