Diğer Haberler Son Dakika 

ESMA-İ HÜSNÂ (ALLAH’IN GÜZEL İSİMLERİ)

Ebu Hureyre’den rivayet edildiğine göre Rasulüllah (a.s.) şöyle buyurdu: “Allah’ın 99 ismi vardır, yüzden bir eksik. Kim bunları sayıp benimserse cennete girer.” (Buhari, Müslim)

Esma-i hüsnâ tabiri, Allah’ın en güzel isimleri anlamında kullanılır. Hadiste geçen “sayıp benimsemek, esma-i hüsnayı tanıyıp manalarını anlamak, doğru bir Allah tasavvuru ve ulûhiyet inancı gereği “ruhi yetkinlik kaydetmek” diye yorumlanır. Bu tabir, Kuran-ı Kerim’de şöyle geçer: “Allah, O’ndan başka tanrı yoktur; en güzel isimler O’na aittir” (Taha 8.); O, takdir ettiği gibi yaratan, canlıları örneği olmadan var eden, biçim ve özellik veren Allah’tır. En güzel isimler O’nundur. Göklerdekiler ve yerdekiler hep O’nu tesbih ederler. O üstündür, hikmet sahibidir” (Haşr 24) Ayrıca, “En güzel isimler Allah’ındır. O hâlde O’na o güzel isimlerle dua edin!” (Araf 180) buyuran Rabbimiz, esma-i hüsnâ ile niyazda bulunulmasını emreder.

Esma-i hüsnâ, 99 rakamıyla sınırlı değildir. Nitekim verilen bu isimler içinde Kuran’da geçmeyenler olduğu gibi, Kuran’da geçip burada yer almayanlar da vardır. Allah Teâlâ hakkında yücelik ifade eden esma-i hüsnâ, kulların gönüllerinde saygı hissi uyandırır, huzur ve sükûn verir, lütuf ve rahmet ümidi telkin eder. Hadisten öğrendiklerimize göre, esma-i hüsnayı ezberlemek, onları sayıp tekrarlamak değil, manalarını anlayıp doğru bir Allah tasavvuru ve ulûhiyet inancına sahip olmak demektir. Bu anlamda esma-i hüsnayı belleyip öğrenen kul, Allah’ı gereği gibi tanıyıp sağlam iman ve ahlak sahibi olduğundan cennetliktir. Esma-i hüsnâ zikredilerek yapılan dualar kabule şayandır. Tirmizi ve İbn Mâce’nin rivayet ettikleri hadiste, Allah’ın doksan dokuz olarak zikredilen isimler şunlardır:

ALLAH: Varlığı zorunlu olan yaratıcının özel ve en kapsamlı ismi. RAHMAN: Acıyan, esirgeyen, sonsuz merhametiyle lütuf ve ihsanda bulunan. RAHÎM: Müminlere rahmetiyle muamele eden. MELİK: Hâkimiyetin mutlak sahibi, görünen ve görünmeyen âlemlerin yegâne maliki. KUDDÜS: Her türlü eksiklikten münezzeh, tasavvur ve tasvire sığmayan. SELAM: Esenlik veren, selamete çıkaran. MÜMİN: Güven veren, vaadine güvenilen, gönlünü açanlara iman veren, korkudan emin kılan. MÜHEYMİN: Görüp gözeten, denetleyen, kâinatın hâkim ve yöneticisi. AZÎZ: Üstün, mutlak güç sahibi, izzetin asıl sahibi ve kaynağı. CEBBAR: İradesini her durumda yürüten, yaraları sarıp dertlere derman olan, iyileştiren.

MÜTEKEBBİR: Büyüklükte eşi olmayan, azametini gösteren, büyüklük ancak kendisine yaraşan. HÂLİK: Takdirine uygun bir şekilde yaratan. BARÎ: Bir örnek olmaksızın canlıları yaratan. MUSAVVİR: Şekil ve özellik veren. GAFFÂR: Daima affeden, günahları bağışlayan. KAHHÂR: Yenilmeyen, mutlak galip. VEHHÂB: Karşılık beklemeden bol bol veren. REZZÂK: Bedenlerin ve ruhların gıdasını yaratıp veren. FETTÂH: İyilik kapılarını açan, hakemlik yapan. ALÎM: Her şeyi hakkıyla bilen.

KÂBIZ: Dilediğine rızkı daraltan, ruhları kabzeden. BÂSIT: Dilediğine rızkı genişleten. HAFÎD: Alçaltan. RAFİ’: Yücelten. MUIZZ: İzzet, şeref ve itibar veren. MÜZİLL: Alçaltan, zillet veren. SEMİ’: İşiten. BASÎR: Gören. HAKEM: Takdirine uygun bir şekilde yaratıp son hükmü veren. ADL: Mutlak adalet sahibi.

LATÎF: Yaratılmışların ihtiyaçlarını en iyi bilip karşılayan. HABÎR: Her şeyin iç yüzünden haberdar olan. HALÎM: Acele ve kızgınlıkla muamele etmeyen. AZÎM: Zat ve sıfatlarının mahiyeti anlaşılamayacak kadar yüce olan. GAFÛR: Bütün günahları bağışlayan. ŞEKÛ: Az iyiliğe çok mükâfat veren. ALİYY: İzzet, şeref ve hükümranlık bakımından en yüce, aşkın.

KEBÎR: Zatının ve sıfatlarının mahiyeti anlaşılamayacak kadar büyük olan. HAFÎZ: Koruyup gözeten ve dengede tutan. MUKÎD: Maddi manevi azık veren, koruyup himaye eden.

HASÎB: Kullarına kifayet eden, onları hesaba çeken. CELÎL: Azamet sahibi. KERÎM: Faziletin her türlüsüne sahip olan. RAKÎB: Kollayıp gözeten. MÜCÎB: Dua ve taleplere karşılık veren. VÂSİ’: İlmi ve merhameti her şeyi kuşatan. HAKÎM: Bütün emirleri ve işleri yerli yerinde olan. VEDÛD: Çok seven, çok sevilen. MECÎD: Şanlı, şerefli. BÂİS: Ölümden sonra dirilten.

ŞEHÎD: Her şeyi gözlemiş olarak bilen. HAKK: Fiilen var olan, varlığı ve ulûhiyeti gerçek olan. VEKÎL: Güvenilip dayanılan. KAVİ: Her şeye gücü yeten. METÎN: Her şeye gücü yeten, kudretli. VELİ: Yardımcı ve dost. HAMÎD: Övgüye layık. MUHSİ: Olup biten her şeyi bilen. MÜBDİ’: İlk defa yaratan. MUÎD: Tekrar dirilten.

MUHYİ: Can veren. MÜMİT: Öldüren. HAYY: Ebedî hayat sahibi. KAYYÛM: Her şeyin varlığı kendisine bağlı olup kâinatı idare eden. VÂCİD: Zengin, dilediği zaman bulan. MACÎD: Şanlı, şerefli. VÂHİD: Bölünüp parçalara ayrılmaması ve benzerinin bulunmaması anlamında tek. SAMED: Hiçbir şeye muhtaç olmayıp her şeyin kendisine ihtiyaç duyduğu yegâne galip. KÂDİR: Her şeye gücü yeten, kudretli. MUKTEDİR: Sınırsız güç sahibi, her şeye gücü yeten, kudretli.

MUKADDİM: Önce olan, öne alan. MUAHHİR: Sonraya bırakan. EVVEL: Varlığının başlangıcı olmayan. ÂHİR: Varlığının sonu olmayan. ZÂHİR: Varlığını ve birliğini belgeleyen birçok delilin bulunması açısından aşikâr. BÂTIN: Zatının görünmesi ve mahiyetinin bilinmesi açısından gizli. VÂLÎ: Kâinata hâkim olup onu yöneten. MÜTEÂLİ: İzzet, şeref ve hükümranlık bakımından en yüce. BERR: İyilik eden, vaadini yerine getiren. TEVVÂB: Tövbeleri kabul eden, kullarını tövbeye sevk eden.

MÜNTEKÎM: Suçluları cezalandıran. AFÜVV: Günahları affeden. RAÛF: Şefkatli. MÂLİK-ÜL MÜLK: Mülkün sahibi. ZÜL-CELÂLİ VEL-İKRÂM: Azamet ve kerem sahibi. MUKSİT: Hak ve adaletle hükmeden. CÂMİ’: Toplayıp düzenleyen, kıyamet günü hesaba çekmek için mahlûkatı toplayan. GANÎ: Her şeyden müstağni ve her şey kendisine muhtaç olan. MUĞNÎ: Mal mülk veren, zengin kılan. MÂNİ’: İstediği şeye engel olan.

DÂRR: Zarar veren şeyleri yaratan. NÂFİ’: Fayda veren şeyleri yaratan. NÛR: Nur kaynağı, nurlandıran. HÂDÎ: Yol gösteren, hidayete erdiren. BEDİ’: Eşi ve örneği olmayan, sanatkârane yaratan. BÂKİ: Varlığı sürekli olan, ebedî. VÂRİ: Her şey yok olduktan sonra var olmaya devam eden. RAŞÎD: Her işi isabetli olan, doğru yolu gösteren. SABÛR: Çok sabırlı.

Anne-babanın çocuğuna karşı görevlerinden birisi de ona güzel isim vermesidir. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.s.), bir hadisinde insanların kıyamet günü isimleri ile çağrılacağını belirterek “Çocuklarınıza güzel isim koyunuz.” (Ebu Davud) buyurmuştur. Allah’a has isimler aynı lafızla çocuklara verilmemelidir.

Şayet çocuklara Allah’ı hatırlatacak isimler verilecekse; bu isimlerin başına “kul” anlamına gelen “abd” kelimesi de eklenerek; Abdullah (Allah’ın kulu), Abdurrahman (Rahman’ın kulu), Abdürrahim (Rahim’in kulu), Abdulkadir(Kâdir’in kulu) gibi isimler verilmelidir. “Kerim, Latif, Rauf…” gibi isimler ise Allah’ın dışında kulların da vasıflandığı müşterek isimler olduğundan, bu isimler çocuklara ad olarak verilebilir.

       (Yararlanılan Kaynaklar: Prof. Dr. Zekeriya Güler-Esma-i Hüsna, Din İşleri Yüksek Kurulu Kararları)

       Hazırlayan: Bahtiyar Budak-Emekli Edebiyat Öğretmeni

En son Haberler