Ruhun Şad Olsun..!
Yarın 10 Kasım. Büyük önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün aramızdan ayrılışının 73. yıldönümü.
Şimdi 123 sene öncesine Atatürk’ün doğduğu zamana gidelim…
19. yüzyıl sonlarıydı. Osmanlı Devleti, emperyalist devletlerce sarılmış, hasta adam ilan edilmişti. Artık kendi ekonomisini yönetemiyor elindeki kaynakları Duyun-i Umumiye İdaresi denilen kuruluş vasıtası ile borçlarına karşılık emperyalist devletler yönetiyordu. Dış politika da yaşadığı başarısızlıklar iç politikada da kendini göstermiş, azınlıklar isyan etmeye başlamıştı. Bir zamanların üç kıtaya yayılan imparatorluğu kendine bağlı eyaletlere söz geçiremez duruma gelmişti. Yıllar süren bitmeyen savaşlar halkı iyice fakirleştirmiş, dayanma gücünü yok etmişti. Birinci cihan harbinden yenik çıkan Osmanlı şartları çok ağır olan bir ateşkes anlaşması imzalamıştı. Savaşı kazanan İtilaf devletleri, yapılan anlaşmanın 7. maddesine göre “güvenliklerini tehdit edecek bir durumun ortaya çıkması halinde herhangi bir stratejik yeri işgal etme hakkına sahip olacaktı.” Bu hükmü kullanmakta geçikmeyen emperyalist güçler Anadolu da işgallere başlamıştı. Osmanlı devleti çaresiz yaşanan gelişmelere seyirci kalıyordu. İstanbul’dan ümidi kesen halk; canını, malını, ırzını kendi imkanlarıyla savunmaya çalışıyordu. İstanbul’un çaresizliğini gören Mustafa Kemal, direnişin Anadolu dan yapılabileceğını düşünüyordu. Bu düşünce ile 19Mayıs 1919 da Samsuna çıktı. Anadolu’daki halk, Çanakkale’nin büyük komutanına güvenmekte tereddüt etmemiş, tüm benliği ile onun yanında yerini almıştı… Türk milletinin ölüm kalım savaşı başlamıştı. Atatürk artık sadece halkına güvenıyordu. Çok sonraları bunuı şu sözleriyle ifade edecekti. “Bunlar (itilaf devletleri) işte böyle yanlız demire, çeliğe, silah kuvvetine dayanırlar. Bildikleri şey yanlız madde! Bunlar hürriyet uğruna ölmeye karar verenlerin kuvvetini anlayamazlar. Biz, Anadolu’ya ne silah, ne cephane götürüyoruz, biz ideali ve inancı götürüyoruz”… Atatürk önderliğinde Anadolu’da kurulan temsil heyeti, türlü çabalar sonucu padişah Vahdettin’e İstanbul’da halkın iradesini de yanıtan bir meclisin açılmasını kabul ettirmişti. Meclisin aldığı ilk kararlardan biri Misak-ı Milli (Milli sınırlar) idi. Bu karar Osmanlı’yı paylaşma da anlaşmazlık içinde olan İtilaf devletlerinin planlarını bozan bir karardı. Meclisin bu kararından sonra İstanbul resmen işgal edilecek, Meclis kapatılacaktı. Düşman işgali altındaki İstanbul’dan ümidi kesen Mustafa Kemal, 23 Nisan 1920 tarihinde Türkiye Büyük millet Meclisi’ni açarak yeni devletin temellerini atacaktı…
O günlerden bu günlere geldik.Yarın 10 Kasım. Ne demişti atamız “Beni anlamak demek mutlaka yüzümü görmek demek değildir. Benim fikirlerimi, benim duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız, bu kafidir.” Sözlerime HALİM YAĞCIOĞLU’nun şiiri ile son vermek istıyorum. Sevgiyle kalın…
Siz beni halâ anlayamadınız…
Ve anlamayacaksınız çağlarca da.
Hep tutturmuş “Yıl 1919, Mayıs’ın 19’u” diyorsunuz
Ve eskimiş sözlerle beni övüyor, övüyorsunuz .
Mustafa Kemâl’i anlamak bu değil,
Mustafa Kemâl ülküsü, sadece söz değil.
Bırakın o altın yaprağı artık,
Bırakın rahat etsin anılarda şehitler.
Siz bana, neler yaptınız ondan haber verin.
Hakkından gelebildiniz mi yokluğun, sefaletin ?
Mustafa Kemâl’i anlamak yerinde saymak değil,
Mustafa Kemâl’in ülküsü, sadece söz değil.
Bana, muştular getirin bir daha,
Uygar uluslara eşit yeni buluşlardan.
Kuru söz değil, iş istiyorum sizden anladınız mı ?
Uzaya Türk adını Atatürk kapsülüyle yazdınız mı ?
Mustafa Kemâl’i anlamak avunmak değil,
Mustafa Kemâl ülküsü, sadece söz değil.
Halâ, o, acıklı ağıtlar dudaklarınızda,
Halâ oturmuş, 10 Kasımlarda bana ağlıyorsunuz .
Uyanın artık diyorum, uyanın, uyanın !
Uluslar, fethine çıkıyor, uzak dünyaların..
Mustafa Kemâl’i anlamak gözboyamak değil,
Mustafa Kemâl ülküsü, sadece söz değil..
Beni seviyorsanız eğer ve anlıyorsanız ;
Laboratuvarlarda sabahlayın, kahvelerde değil.
Bilim ağartsın saçlarınızı.. Kitaplar..
Ancak, böyle aydınlanır o sonsuz karanlıklar…
Mustafa Kemâl’i anlamak ağlamak değil,
Mustafa Kemâl ülküsü, sadece söz değil.
Demokrasiyi getirmiştim size, özgürlüğü..
Görüyorum ki, halâ aynı yerdesiniz, hiç ilerlememiş,
Birbirinize düşmüşsünüz, halka eğilmek dururken.
Hani köylerde ışık, hani bolluk, hani kaygısız gülen ?
Mustafa Kemâl’i anlamak itişmek değil,
Mustafa Kemâl ülküsü, sadece söz değil.
Arayı kapatmanızı istiyorum uygar uluslarla.
Bilime, sanata varılmaz rezil dalkavuklarla.
Bu vatan, bu canım vatan, sizden çalışmak ister,
Paydos övünmeye, paydos avunmaya, yeter, yeter !
Mustafa Kemâl’i anlamak aldatmak değil,
Mustafa Kemâl ülküsü, sadece söz değil…
Mesut KOT