MEZHEP GERÇEĞİ 2
FARKLI İÇTİHATLAR ZENGİNLİKTİR
Ebu Davud’un naklettiğine göre; sefere çıkan iki sahabe, su bulamadıkları için teyemmümle namazlarını kılarlar. Sonradan vakit içinde su bulduklarında, biri namazı yeniden kılarken, diğeri önceki kıldığı namazı yeterli görür. Dönüşte durumlarını Rasûlüllah’a (s.a.s.) anlatırlar. Allah Rasûlü, namazı iade etmeyene, “Sen sünnete uygun hareket ettin, namazın sana kâfidir”; diğerine de, “Sana iki defa ecir vardır” buyurarak her ikisini de onaylamıştır. Dikkat edilirse, bunlardan biri ruhsat, diğeri takvadır.
İslam fıkhında şöyle bir hüküm vardır: Kıble yönünün bilinmediği bir yerde kıbleyi araştırarak, kanaat getirdiği yöne yönelip namaz kılan kimse; sonradan hata ettiğini anlasa bile, namazı yeniden kılması gerekmez. Ama araştırma yapmadan veya kimseye sormadan bir yöne yönelerek namaz kılan kimse, sonrada hata ettiğini anlarsa, namazını yeniden kılmalıdır.
Mezhep imamları, itikâdî konularında değil; uygulanış tarzında ihtilaf etmişlerdir. Mesela, Maide suresinin 6’ncı ayetinde abdest, gusül, teyemmüm gibi konular anlatılmaktadır. Ayette net olarak bildirildiği için, başın mesh edilmesi konusunda herhangi bir ihtilaf yoktur. İhtilaf, meshin tarzında ve miktarındadır. Malikiler ve Hanbelîler, başın tamamının mesh edilmesi görüşünü benimserken; Hanefîler ve Şafiiler, başın bir kısmını mesh etmenin yeterli olduğunu belirtmişlerdir.
Aynı ayette, abdesti bozan hükümler arasında “kadınlara dokunmak” ifadesi de vardır. “Kadınlara dokunmak” ifadesi, Nisa suresinin 43’üncü ayetinde de geçmektedir. Mezhep imamları, bu ifadeyi de farklı şekillerde yorumlamışlar ve farklı sonuçlara varmışlardır. Ebu Hanife’ye göre burada kadınlara dokunmak ifadesi kinaye olup maksat onlarla cinsel ilişkide bulunmaktır. Ona göre şehvetle veya şehvetsiz olarak erkeğin teni kadının tenine dokunmakla abdest bozulmaz. Şafii’ye göre bu ifade kinaye değil, hakikattir. Maksat, erkeğin teninin kadının tenine dokunmasıdır. İster şehvetle, isterse şehvetsiz olsun erkeğin teni aralarında evlenme engeli oluşturacak düzeyde yakınlık bulunmayan bir kadının tenine dokunduğu takdirde her ikisinin de abdesti bozulur. İmam Mâlik’e göre ise, erkek veya kadın karşı cinse şehvetle dokunduğu takdirde abdesti bozulur.
Bu örnekleri çoğaltmak mümkündür. Böyle farklı içtihatların hangisi doğrudur veya hangisi yanlıştır? Ehl-i sünnet mezheplerin hepsi haktır ve hepsi de doğrudur. Bu bakımdan şu mezhep, diğerinden daha üstündür gibi bir düşünceye kapılmamak gerekir.
Hiçbir mezhep imamı, diğerini yalanlamamış veya kendi görüşünün mutlak doğru olduğunu iddia etmemiştir. Mesela; İmam-ı Azam, “Çıkarabildiğimiz hükümlerin en güzeli budur. Kim bundan daha güzelini ileri sürerse, doğruya daha yakın olan odur” der. İmam-ı Mâlik; “Ben bir beşerim. Bazen hata, bazen da isabet edebilirim. Bu sebeple benim rey ve içtihadımı tetkik edin. Kitap veya sünnete uygun bulursanız, kabul edin, bulmazsanız reddedin” demiştir. İmam-ı Hanbeli veya İmam-ı Şafii de hiçbir zaman iddialı konuşmamışlar ve meslektaşlarını rencide edici sözler söylememişlerdir.
Farklı görüş ve yorumlara, dinde ayrılık olarak değil; zenginlik olarak bakmak gerekir. Çünkü bu farklı içtihatlar, ümmet için kolaylık olmuştur. Müslüman, zorunlu hallerde, diğer mezhebin görüşü ile hareket ederek bu sıkıntıdan kurtulabilir. Birkaç örnekle bu konuya açıklık getirelim:
1- İmam-ı Şafii’nin “kadının tenine değince abdestin bozulması” şeklindeki içtihadı, günümüz şartlarında hac ibadeti esnasında çok sıkıntıya sebebiyet verir. Zira tavafın abdestli olarak yapılması şarttır. Milyonlarca insanın toplandığı o kalabalıkta, bu hükmün uygulanması adeta imkânsızdır. Dolayısıyla Şafiiler, Kâbe’yi tavaf ederken, Hanefilerin görüşüne göre hareket ederler.
2- Özür sahibi bir kimsenin namaz kılabilmesi için, İmam-ı Azam’a göre, her namaz vakti abdest alması gerekirken; İmam-ı Mâlik’e göre, özrünün dışında abdesti bozan bir şey meydana gelmedikçe abdesti geçerlidir. Bir kimsede bulunan özür hâlinin, kişiyi ileri derecede sıkıntıya sokması ve abdest almada ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakması durumunda Mâliki mezhebinin bu görüşü ile amel edilebilir.
3- Herhangi bir yeri kanayan Hanefî mezhebine mensup bir kişinin, abdest almada zorluk yaşaması veya cuma, cenaze ve bayram namazlarına yetişememe gibi endişelerle karşılaşması durumunda Şâfiî mezhebine göre hareket etmesinde bir sakınca yoktur.
4- Aralarında süt akrabalığı bulunanların birbirleriyle evlenmeleri haramdır. Âlimlerin çoğunluğuna göre, iki yaş içerisinde aynı kadından bir defa da olsa süt emen kız ve erkek arasında süt akrabalığı oluşmaktadır. Şâfiî ve Hanbelîler ise süt akrabalığının oluşabilmesi için ilk iki yaş içinde ve bebeğin doyup da kendiliğinden bırakması sureti ile ayrı ayrı beş kez emmesinin şart olduğunu söylemektedirler.
Aralarında süt akrabalığı şüphesi bulunanların birbirleriyle evlenmemeleri en doğal olanıdır. Ancak, evlendikten sonra aralarında süt akrabalığı olduğu ortaya çıkan çiftler; Şâfiî mezhebinde belirtilen şartlar oluşmamışsa, bu mezhebin görüşü doğrultusunda evlilik hayatına devam edebilirler.
Mezhep imamlarında olduğu gibi, günümüzde de dini ve hukuki alanlarda yetkin olan kişilerin, farklı görüşlerine katılmasak da; bunları birer zenginlik olarak görüp saygılı olmak gerektiği kanısındayım.
(Yararlanılan Kaynaklar: Din İşleri Yüksek Kurulu Fetvaları, TDV Kuran Yolu Tefsiri, Mehmet Kırkıncı-Mezheplerdeki İhtilafın Rahmet Yönü, Dr. Mustafa Uzunpostalcı-İlk İki Asırda Fıkıh)
Hazırlayan: Bahtiyar Budak–Emekli Edebiyat Öğretmeni