YAKÎN (DOĞRU) BİLGİNİN KESİNLİK DERECELERİ
Çağın hızlı gelişim ve değişimine ayak uydurabilecek nitelikli insan gücü yetiştirmek zorunlu hale gelmiştir. Sadece anlatıma dayalı konularda dinleyerek öğrenme sınırlı kalmaktadır. Yapılan araştırmalarda, öğrencilerin; sadece duyduklarını kolay unuttukları, duydukları ve gördükleri zaman biraz hatırladıkları; duydukları, gördükleri ve onunla ilgili soru sordukları veya birisi ile tartıştıklarında anlamaya başladıkları; duydukları, gördükleri, tartıştıkları ve yaptıkları zaman bilgi ve beceri kazandıkları; hatta başkasına anlattıkları zaman bilgilerin kalıcılığı sağlanmış olduğu görülmüştür.
İslâm düşünce tarihinde, doğru bilginin kesinlik dereceleri; “ilme’l-yakîn, ayne’l-yakîn ve hakka’l-yakîn” olmak üzere üç kategoride toplanmıştır. İlme’l-yakîn, aklî veya naklî delil ile elde edilen bilgiyi; ayne’l-yakîn, duyu yoluyla elde edilen bilgiyi; hakka’l-yakîn ise, iç duyu veya iç tecrübe vasıtasıyla insanda meydana gelen en kesin bilgiyi ifade eder.
Tekâsür suresinin 5’inci ayetinde “ilme’l-yakîn”, 7’inci ayetinde “ayne’l-yakîn” tamlamaları; Vakıa suresinin 95’inci ayetiyle Hâkka suresinin 51’inci ayetinde “hakka’l-yakîn” (terkibi) tamlaması kullanılmıştır.
Âlimler, ilme’l-yakînin kesin bilginin ilk basamağını oluşturup doğru bilgi ifade etmesine rağmen, dış tecrübeye dayanan ayne’l-yakînin ile iç tecrübeye dayanarak bizzat yaşanan hakka’l-yakîn basamaklarının zihne gelen tereddütleri gidermede daha güçlü olduğu hususunda birleşmişler ve ilme’l-yakînin bu güce sahip bulunmadığını söylemişlerdir.
Mesela, ömründe hiç kar görmeyen bir kimsenin; kendisine anlatılması sonucunda, kar hakkında edindiği bilgiye, ilme’l-yakîn; yakından karı görerek elde ettiği bilgiye ayne’l-yakîn; karı eline alıp inceleyerek, soğukluğunu öğrenmesi ve biraz yiyip tadına bakmasıyla oluşan bilgiye de, Hakka’l-yakîn denir.
Allah’ın, yaratıkları öldürdükten sonra diriltmeye kadir olduğuna ilişkin aklî ve naklî bilgiye ilme’l-yakîn denir. Hz. İbrahim’in, eliyle parçalayıp ayrı ayrı tepelere koyduğu kuşların, diriltildiğini müşahede ettiği (Bakara 260) bilgiye ayne’l-yakîn; Allah’ın ölüleri nasıl dirilttiğini merak eden bir müminin, O’nun tarafından yüz yıl ölü bırakıldıktan sonra diriltilmesiyle ulaştığı bilgiye de (Bakara 259) hakka’l-yakîn denir.
Sonuç olarak; her üç bilgi derecesi de, gerçeğe uygunluk niteliği taşıdığı için bunların ifade ettikleri bilgilerin objektif mahiyeti açısından bir fark bulunmadığını, ancak insanda oluşması yönünden değişiklik arz ettiğini söylemek mümkündür. İlk resmi tefsirimiz olan Elmalılı Tefsirinde her üç bilgi derecesi için, ilme’l-yakîn tabirinin kullanılabileceğinin belirtmesi, bu hususa dikkat çekmeye yönelik olmalıdır.
(Yararlanılan Kaynaklar: TDV İslam Ansiklopedisi, TDV Kuran Yolu Tefsiri)
Hazırlayan: Bahtiyar Budak–Emekli Edebiyat Öğretmeni