VAKTİNDE KILINAMAYAN NAMAZLARIN KAZASI
Kuran’da vaktinde kılınamayan namazların kaza edilmesi ile ilgili olarak açık bir ifade bulunmamakla birlikte, Hz. Peygamber (s.a.s.) vaktinde kılamadığı namazları kaza etmiş; “Kim namazı unutursa veya uyuyup kalırsa, hatırlayınca onu kılsın. Onun kefareti ancak budur” (Buhari) buyurarak ashabına tavsiyede bulunmuştur.
Hendek savaşı sırasında harbin şiddetlenmesi nedeniyle kılamadığı ikindi namazını, akşam namazı vaktinde; Hayber Fethi’nden dönerken, konakladıklarında bir yerde uyuyakalarak vaktinde kılamadığı sabah namazını güneş doğduktan sonra kıldırmıştır.
Unutma ve uyuma gibi bir mazeret olmaksızın, kasıtlı olarak terk edilen namazların kazasıyla ilgili herhangi bir hadis bulunmamaktadır. Fakat bu kasıtlı olarak terk edilen namazların kazasının gerekmediği anlamına gelmez. Hz. Peygamber’in, bir mazerete dayalı olarak vaktinde kılamadığı namazları kaza etmesi ve sahabeye de bu yönde emir buyurması dikkate alınacak olursa; mazeretsiz olarak terk edilen namazların kaza edilmesinin öncelikle gerekli olacağı sonucuna ulaşılır.
Vaktinde kılınmayan beş vakit namazın farzları ile vacip olan vitir namazı kaza edilir. Kılınmayan sünnetler vakit çıktıktan sonra kaza edilmez. Ancak vaktinde kılınmayan sabah namazı, aynı gün öğleden önce kaza edildiğinde sünneti ile birlikte kaza edilir. Geçmiş namazlar, kazaya nasıl kaldıysa öyle kılınırlar. Yani seferî olarak kaldıysa seferî, mukim olarak kaldıysa mukim gibi kaza edilir. (Kaynak: Din İşleri Yüksek Kurulu)
“Vaktinde kılınamayan namaza “fâite” adı verilir. “Elden kaçırılmış, yakalanamamış namaz” anlamına gelen bu adlandırma aynı zamanda Müslümanın kasten namazını terk etmeyeceğini, haklı bir mazereti bulunmadığı sürece vakti içinde eda edeceğini de ima eder. Namaz belirli vakitlerde yerine getirilmesi gereken farz bir ibadet olduğu için herhangi bir mazeret olmaksızın tembellik ve ihmal sebebiyle namazı vaktinde kılmayan kimse günahkâr olur.
Hz. Peygamber’in hadislerinde namazın uyku ve unutma durumunda vakti çıktıktan sonra kılınabileceğinin ifade edilmiş olmasını, bunun dışında bir sebebin, özellikle de kasten terk etmenin zikredilmemiş olmasını dikkate alan bazı fıkıhçılar, bu iki mazeretin dışında tembellik ve ihmal sebebiyle bilerek kılınmayan namazın kazasının gerekmediğini söylemişlerdir. Namazın kazasının, belli mazeretlere tanınmış bir ayrıcalık olduğunu, bu kişilerin ise buna lâyık olmayıp ancak tövbe ve istiğfar etmeleri gerektiğini ifade etmişlerdir.
Hanefîler de dâhil fakihlerin büyük çoğunluğu, uyku ve unutma sebebiyle vaktinde kılınamayan namazın vakit dışında kılınması istendiğine göre; bilerek kılmama halinde öncelikle kazâ icap edeceği, bilerek terk edilen namazın Allah’a karşı borç olarak kaldığı ve gecikmeli de olsa ödenmesinin gerektiğini savunmuşlardır. Ancak bu kimsenin namazını kasten terk etmesi sebebiyle günah işlediği; namazın kazasının bu günahı ortadan kaldırmadığı, bunun için ayrıca tövbe etmesi de gerektiği belirtilmiştir. (Kaynak: TDV İslam Ansiklopedisi)
Allah Kuran’da, orucun kazasından bahseder ama namazın kazasından bahsetmez. Kuran-ı Kerim’de, oruç tutarken rahatsızlanan veya sefere çıkanların orucunu kazaya bırakabileceği kolaylığı getirilirken; seferde veya savaş halindeyken dahi namazın kılınacağı bildirilmektedir. Yine, su bulunamadığı takdirde teyemmümle namazın kılınacağı emrediliyor. (bk. Bakara 184, Nisa 101-102, Maide 6). Eğer namazın kazası olsaydı; seferde, savaşta ve susuzluk hallerinde kazaya bırakılması uygun görülürdü. Şartlar ne olursa olsun, namaz kılınmalıdır.
“Geçmişte kılmadığımız namazlar ne olacaktır?” sorusu akla gelebilir. Namazı kılmamak günah olduğuna göre; günahın telafisi de ancak af dilemek, tövbe etmekle olacaktır. Namazın kazası olduğunu söyleyenler, halkın tövbe etmesine engel oluyorlar. Kaza niyetiyle kılınan namazlar, nafile namaz yerine geçer.
Hz. Peygamber’e dayandırılan bir uygulamaya göre; kadınlar regl olduklarında namazlarını kılmaz, oruçlarını tutmazlar. Ramazan ayının sonrasında orucu kaza ederler ama namazı kaza etmezler. Eğer namazın kazası olsaydı, kadınlar kılmadığı namazlarını kaza ederlerdi.” (Kaynak: Prof. Dr. Bayraktar Bayraklı TV Programı).
Namazı, zamanında ve hakkıyla eda edenlerden olabilmek umuduyla, Hz. İbrahim atamızın duasını tekrarlıyoruz: “Rabbim! Beni ve soyumdan gelecek olanları namazı devamlı kılanlardan eyle; rabbimiz, duamı kabul et. Rabbimiz! Hesap kurulacağı gün beni, anamı, babamı ve müminleri bağışla.” (İbrahim 41-42).
Hazırlayan: Bahtiyar Budak-Emekli Edebiyat Öğretmeni