Yaramaz Çocukları Ne Yapalım ?
Yaramazlık yapmak, çocuklar için normal bir şeydir, tabiîdir. Yaramazlık yapan çocukların niyeti kötü değildir. Onların kasdı kimseye zarar vermek değil, kendi enerjilerini tüketmektir. İçinde bulundukları durum ve merak, onları yaramazlık yapmaya sürükler. Ama büyükler böyle değildir; onların yaramazlıkları normal değildir. Yaramazlık yapan büyüklerin niyeti ötekine ve çevreye zarar vermektir. Bu sebepten dolayı dinimiz İslâm, yaramazlık yapan küçüklerin bağışlanmasına, büyüklerin de cezalandırılmasına hükmetmiştir. Bir de küçüklerin yaramaz- lıklarının zararı ile büyüklerin yaramazlıklarının çevreye verdiği zarar bir değildir. Dikkat ederseniz, küçüklerin yaramazlıklarının zararından söz ederken, büyüklerin yaramazlıklarının da çevreye verdiği zarara vurgu yaptım. Büyüklerin yaramazlıklarının zararı çoktur. Bu sebepten dolayı onların, yaramazlıklarının karşılığında cezalandırılmaları gerekir.
Çocuklar, yaptıkları yaramazlıkları kasıtlı olarak yapmazlar. Yaptıklarının kötü olduğunu bilir, fakat bunun zararının ne olacağını bilemezler. Bazen de yaptıklarının başkalarına ve çevreye zarar verebileceğini düşünmezler. Yani onlar yaramazlık yaparken zararı hedeflemezler. Aşırı derecedeki merakları, dikkatsizlikleri, içinde bulundukları durum onları bu yaramazlıklara sürükler.
İçinde bulunduğumuz bu toplumda, çocuklarımızı yaramazlığa sürükleyen kişiler aslında bizleriz. Daracık sokaklar, birbirine girmiş yüksek apartmanlar, güneş görmeyen evlerden oluşan şehirlerimizde çocuklar ne yapsın? Nerede oynasın? Çocuk evde oynuyor, annesi izin vermiyor. Sokağa çıkıyor, komşuları izin vermiyor. Gideceği oyun alanı, çocuk parkı, arkadaş çevresi yok. Söyler misiniz ne yapsın bu çocuk ve bu durumda olan çocuklar? Bu çocuklar, bizden ve kendilerini modern hapishane gibi şehirlere hapseden idarecilerden apartmanlarımızı yıkarak intikam almıyorlar ya, yine de iyi çocuklardır bunlar. Evlerimizi, caddelerimizi, sokaklarımızı dar etmişiz çocuklarımıza. Çocukların, oynayarak ve koşarak enerjilerini tüketecekleri mekânları çok görmüşüz onlara. Onları yaramazlığa iten bizleriz yani. Madem, onların yaramazlık yapmalarında bizim de suçumuz var, öyleyse onları anlayışla karşılamalıyız. Her konuda olduğu gibi bu konuda da rehberimiz Hz. Peygamberimizdir. Şimdi, O’nun yaramaz çocuklarla olan bir iki hâtırasını okuyacak ve buradan kendimize ders ve ibretler çıkaracağız.
Sahâbe-i Kirâm’dan Râfi b. Amr’ın çocukluk çağlarında yaşadığı bir olayı kendi ağzından dinliyoruz:
“Medine’nin yerlisi olan Ensâr’ın hurmalarına taş atıyordum. Beni yakaladılar ve Rasûlullah (s.a.v.)’in huzuruna götürdüler. Rasûlullah (s.a.v.): “Râfi! Niçin bu insanların hurmalarına taş atıyorsun?” diye sordu. Ben de: “Ey Allah’ın elçisi! Açlık!” dedim. Bunun üzerine O da: “Taş atma! Yere düşeni ye.” buyurdu. “Allah seni doyursun ve susuzluğunu gidersin.” diye de duâ etti. (Tirmizî, Büyû 54; İbn Mâce, Ticârât 67)
Yaramazlık yaptığı için Hz. Peygamber’in huzuruna getirilen bir çocuğa Hz. Peygamber Efendimizin davranışı ve yol göstermesi bizim için çok önemlidir. Efendimiz önce çocuğa niçin böyle bir yaramazlık yaptığını soruyor. Onu, yaptığı bu yaramazlığı açıklamaya dâvet ediyor. Çocuk da bu yaramazlığı niçin yaptığını açıklıyor. Efendimiz de aç kalan bu çocuğa çıkış yolu ve hal çâresi gösteriyor. Üstelik bir de duâ ediyor. Bu yol, o çocuğu kazanmanın yoludur. Büyüklerin yolu budur. Dövmek, azarlamak, kovmak yol değildir.
İkinci hâdiseyi Abbâd b. Şurahbil (r.a) anlatıyor. O da çocukluğunda yaşadığı bir hâtırayı bize şöyle naklediyor:
“Yokluk, kıtlık yaşıyordum. Medine bahçelerinden birine girdim. Hurma ağacından, bir hurma salkımı aldım. Biraz yedim, kalanı da elbiseme doldurdum. Bu sırada bahçenin sahibi çıkageldi. Beni dövdü, elbisemi de elimden aldı. Ben de Rasûlullah (s.a.v.)’e geldim ve başımdan geçenleri anlattım. Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz bahçe sahibine:
“O, câhil iken öğretmedin; aç iken doyurmadın.” buyurdu. Sonra da elbisemin bana geri verilmesini emretti. Elbisem bana geri verildi. Daha sonra da bana bir ölçek yiyecek verilmesini emretti.” (İbn Mâce, Ticârât 67)
Bu hâtırayı nakleden Abbâd’ın, birinci hâtıranın sahibi Râfi’ye göre biraz büyük olduğu anlaşılıyor. Çünkü bahçe sahibinden dayak yiyince, Hz. Peygamber Efendimize gelmeyi ve durumu anlatmayı akıl edebiliyor. Peygamberimiz de bu olay üzerine kıyâmete kadar gelen Müslümanlara ölmez, solmaz ve pörsümez bir mesaj veriyor:
“Câhil olanları bilgilendirecek, aç olanları doyuracaksınız.”
Son hâtıranın sahibi Nûmân b. Beşir (r.a.), bakalım neler anlatıyor:
“Allah’ın Rasûlüne, Tâif üzümlerinden hediye edilmişti. Beni yanına çağırdı ve: “Bu üzüm salkımını al ve onu annene götür.” dedi. Ben de salkımları aldım ve anne götürmeden yedim. Aradan birkaç gün geçtikten sonra Hz. Peygamber bana: “Abbâd! Üzüm salkımını ne yaptın? Annene götürdün mü?” diye sordu. Ben de: “Hayır!” dedim. Rasûlullah (s.a.v.) o gün beni “vefasız” diye isimlendirdi. (İbn Mâce, Et’ime 61)
Çocuk yaşta olan Nûmân’ın dayanamayıp üzümleri yemesi çocukluğundan kaynaklanan bir yaramazlıktır. Üzümleri alıp eve götürseydi belki de annesi bu üzümleri ona yedirecekti. Ama Nûmân, üzümleri eve götürmeden kendisi yedi. Gâliba canı çekti, dayanamadı ve yedi. Nûmân, Hz. Peygamber’in Medine’ye hicretinden on dört ay sonra dünyaya geldiğine göre, peygamberimiz vefat ederken sekiz-dokuz yaşlarında bir çocuktu. Hz. Peygamber Efendimiz, Numân’a olan davranışı ile bize, bu yaşlarda olan çocukların normal olan yaramazlıklarına nasıl mukabele edeceğimizi göstermektedir.
Saygı değer okuyucularım! Çocuklarımız, zaman zaman yaramazlık yapabilirler. Bunu anlayışla karşılayalım. Yaramazlık yapan çocuklarımızı dizimizin dibine oturtup akıl ve mantıklarına hitap ederek, onların anlayacağı dilden konuşarak yaptıklarının yanlış olduğunu kendilerine anlatalım. Böyle bir yaramazlığı tekrar yapmamaları konusunda onları uyaralım. Sakın, onları dövmeyelim. Şunu iyi bilelim ki, dövmek yol değidir.
Burhan Dergisi