CUMHURİYET DÖNEMİNİN İLK TÜRKÇE TEFSİRİ
Atatürk’ün, Diyanet İşleri Başkanlığına verdiği talimat üzerine, Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır’a yazdırılan “Hak Dini Kuran Dili” adlı tefsir; günümüzde de önde gelen İslam âlimleri tarafından en güvenilir tefsir olarak kabul edilmektedir.
Atatürk, Şeyh Sait ayaklanmasının bastırıldığı, çağdaşlaşma ve modernleşme adına yapılan inkılaplara yönelik itirazların arttığı bir dönemde, İslamiyet’in temel kaynağı olan Kuran’ın yeniden yorumlanmasını istedi. Nasıl bir tefsir olacağını da yedi madde halinde belirledi. Bu maddeler, daha sonra Diyanet İşleri Başkanlığı ile Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır arasında imzalanan protokole konuldu. Atatürk, Diyanet’e gönderdiği yazıda özellikle iki maddenin üzerinde duruyordu. Yeni tefsir, Ehli Sünnet itikadına ve Hanefi mezhebinin görüşlerine göre hazırlanacaktı.
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde yapılan uzun müzakereler sonunda İslâmî kültürün temel kaynaklarının Türkçeye kazandırılmasına karar verildi. Kuran-ı Kerîm ve hadislerin Türkçe tercüme ve tefsir heyeti için Diyanet İşleri Başkanlığına ödenek ayrıldı.
Dönemin Diyanet İşleri Başkanı Rıfat Börekçi ve yardımcısı Ahmet Hamdi Akseki’nin ısrarları ile tercümenin, İstiklal Marşı şairi Mehmet Akif Ersoy’a; tefsirin, Elmalılı Muhammed Hamdi’ye Sahih-i Buhari tercüme ve şerhinin de Babanzâde Ahmet Naim’e yaptırılması kararlaştırıldı.
Bir süre sonra Mısır’a giden Mehmed Akif orada hazırladığı ilk tercümeleri Muhammed Hamdi’ye gönderdi; fakat bunları beğenmediğini, bütün çabasına rağmen bu konuda başarılı olabileceğine inanmadığını ifade etti. Daha sonra da tercüme işinden vazgeçtiğini ilgililere bildirdi.
Bunun üzerine Diyanet İşleri yetkilileri, Hamdi Efendi’ye tercüme işini de üstlenmesini teklif ettiler. Elmalılı Muhammed Hamdi, Kuran’ın hak ettiği doğruluk ve güzellikte tercüme edilebileceğine emin olmadığını söyleyerek görevi önce kabul etmek istemedi. Uzun görüşmelerden sonra, âyetlerin altına tefsire geçmeden önce bir meal ilâve edilmesi konusunda anlaşma sağlandı.
Eserin mukaddimesinde de belirtildiği üzere, tefsirde takip edilecek genel esaslar, Diyanet İşleri Başkanlığı ile Hamdi Efendi arasında yapılan bir protokol ile belirlenmişti. Buna göre önce tefsiri yapılacak ayetin veya ayetler grubunun metni altına mealleri yazılacak, ardından bu bölümün tefsir ve izahına geçilecekti.
Tefsir bölümünde ise şu esaslara uyulacaktı: Ayetler arasındaki münasebetler gösterilecek, nüzul sebepleri kaydedilecek, kıraatler hakkında bilgi verilecek, gerektiği yerlerde kelime ve tamlamaların dil izahları yapılacak; itikatta Ehl-i sünnet, amelde Hanefî mezhebine bağlı kalınmak üzere âyetlerin içerdiği hükümler açıklanacak. Batılı müelliflerin yanlış yorumlar yaptıkları noktalarda, okuyucunun dikkatini çeken notlar konularak gerekli açıklamalar yapılacak. Eserin başına, Kuran hakikatini açıklayan ve Kuran ile ilgili bazı önemli konuları izah eden bir mukaddime yazılacaktı.
Diyanet İşleri Başkanlığı bütçesinden ayrılan ödenekle sözleşmede belirlenen esaslar dâhilinde, 1926-1938 yılları arasında, on iki yılda tamamlanan dokuz ciltlik bu eser, 10.000 takım olarak basılmıştır. Bu muhteşem tefsirin iki bin takımı müellife verilirken, geri kalan sekiz bin takımı da ücretsiz olarak dağıtılmıştır.
Eserin bu baskısından ofset olarak ikinci (İstanbul 1960) ve üçüncü (İstanbul 1971) baskıları yapılmıştır. Üçüncü baskı esas alınarak, 1982 yılında Suat Yıldırım başkanlığında bir heyet tarafından hazırlanan bir fihrist, esere onuncu cilt olarak ilâve edilmiştir. Tefsirin bugün üç ayrı heyet tarafından sadeleştirilmiş üç ayrı baskısı mevcuttur.
Sözleşmede yer alan madde gereği tefsirde özellikle Hanefî fıkhı yansıtılmış, diğer fıkhî mezheplere ve görüşlere de mukayeseli olarak yer verilmiştir. Bir surenin tefsirine başlanırken, önce o sure hakkında genel bilgilerden verilmiş; daha sonra tefsiri yapılacak âyetlerin metin ve mealleri yazılarak tefsir bölümüne geçilmiştir.
“Hak Dini Kuran Dili” adlı tefsirin açıklamalarında; insanın sıkıntılarını azaltan, onu rahatlatan, umutlandıran, iyiye, doğruya ve güzele imrendirerek harekete geçiren son derece iyimser bir bakış açısı hâkimdir. Bu husus, müellifin insanî görüşünün açık bir yansımasıdır. Ona göre insan, özünde iyidir ve hayırlıdır. Hak, hakikat, güzellik ve fazilete sevdalıdır. İyi, doğru ve güzel olan her his, fikir ve fiili kapsayan bu tabiat; Kuran’ın diliyle “Allah’ın insanlara yaratılışlarında verdiği fıtrattır (Rum 30).
Muhammed Hamdi Yazır, “Hak Dini Kuran Dili” adlı tefsirinde; başta temel tefsir kaynakları olmak üzere fıkıh, hadis, kelâm, tasavvuf, felsefe, tarih, dil ve edebiyat gibi alanlara ilişkin İslâmî literatürden geniş ölçüde faydalanmıştır. Kuran’ın doğru anlaşılmasında, bu birikimi başarıyla kullanmıştır.
Atatürk’ün teklifi üzerine, hazırlanan bu eser, bütün bu özellikleriyle eski ve yeni tefsirler arasında seçkin bir yere sahip olmuştur. Bugün dahi en çok okunan ve kaynak olarak gösterilenler arasında yer almaktadır.
Şehit kanlarıyla yoğrulmuş bu cennet vatanımızın düşman işgalinden kurtulmasında olduğu gibi; dinimizin, gerçek kaynağından öğrenilmesine de öncülük eden Büyük Atatürk! Sana minnettarız!
(Yararlanılan Kaynaklar: Atatürk Ansiklopedisi, TDV İslam Ansiklopedisi)
Hazırlayan: Bahtiyar Budak–Emekli Edebiyat Öğretmeni