Diğer Haberler Son Dakika Tarihi Belgelerimiz 

Beşikdüzü Öğretmen Evi

’17 Nisan 1948’de ‘Tarih Diyor ki’ adlı müzikli oyun temsil edildi, opera temsili gibi bir şeydi. İçinde 3 sesli şarkı ve aryaya benzeyen sololar ve düetler vardı… Büyük başarı kazandı. O öğrencilerin birçoğu müzik öğretmeni oldu.’

Köy Enstitüleri deneyimi ülkemizin aydınlanma deneyimiydi. Fransız devrimi sonrası özgürlük, eşitlik, kardeşlik fikirlerinin yeşerdiği dünyamızda ülkemiz, Kurtuluş Savaşını kazanarak Cumhuriyetimizi kurdu. Cumhuriyet onu anlayacak, demokrasi eğitimi almış, gelişmiş insanların olduğu bir ülke olmalıydı. Bu da çağdaş bir eğitim sistemi ile olabilirdi. İş okulları veya yaşayarak öğrenme dediğimiz öğretim sistemi önemini dünyada ve ülkemizde hâlâ korumaktadır. İnsanı geliştiren ve mutlu eden sanat eğitimine bu okullarda çok önem verilmektedir.

Keşke bu sistem, Köy Enstitüleri gelişse, günün koşulları içinde büyüse, kısır çekişmelerden uzak, eğitime hayal edemeyeceğimiz katkıları yapabilseydi. Bugün belki kaçırdığımız bu fırsatı enstitü hayatımı anlatan anılardan kavrayabilir, dersler çıkarabiliriz.

Beşikdüzü Köy Enstitüsü Müzik öğretmeni merhum Mehmet Ali Kamacıoğlu’nun anılarından: “Her sabah derslere başlamadan önce yarım saat toplu müzik, yarım saat ulusal oyunlar müzik eşliğinde oynanır, spor hareketleri ile devam edilerek derslere başlanırdı.

“Hafta sonları eğlenceler tertip edilirdi. Beşikdüzü halkı bu eğlencelere katılırdı. Tiyatro, müzikli oyunlar hazırlanıyordu. Bunlardan biri `Tırtıllar’ piyesi. 1948’de Ferit Hilmi Atrek’in ‘Tarih Diyor ki’ başlıklı müzikal temsili Oynanmıştır.

“…1948’de Beşikdüzü Köy Enstitüsünde kız erkek karışık 700 öğrenci, memur, işçi, öğretmen 1900 kişilik bir öğretim toplumu, birbirine bağlı iki sorumlu kurum tarafından yönetiliyor. Biri devlet tarafından tayin edilen müdür yardımcıları, idarede çalışanlar ve öğretmenler yani yetiştiriciler, diğeri büyük kitle öğrenciler yani yetiştirilenler. Öğretim yönetim şekli kısaca şöyle idi. Bir yıl için seçimle iş başına gelecek bir öğrenci başkanı, her alanda kendisi ile çalışacak kol başkanlarını kendisi seçerek, onların çalışmalarından sorumlu olacak. Yemekhane, yatakhane, ziraat alanları, atölyeler, aletlerin korunması, eğlence işleri, misafirhane, kız öğrencilerin ihtiyaçları gibi bütün alanlarda işlere bakacak birer başkan, hükümetin bakanları gibi. Bir de yine bir yıl için bütün öğrenciler tarafından seçilecek toplantı başkanı ve yardımcısı, Meclis başkanı gibi. Bu seçimler çok hararetli ve çetin geçerdi. Her aday kendi programını hazırlar, toplantılarda okur, üzerinde tartışılır, propagandalar bir ay sürerdi.

“Ay sonlarında okul işlerinin tartışıldığı toplantılar yapılırdı Bu toplantıları toplantı başkanı yürütürdü. Öğrenci ve toplantı başkanı son sınıflardan, diğerleri ara sınıflardan da seçilebilir. Bu toplantılarda müdür dahil bütün Enstitü mensupları hazır bulunurdu. Her öğrenci ve her enstitü mensubu bütün isteklerini bu toplantılarda dile getirebilir, teklif ve eleştirilerde bulunabilirdi. Kimi ilgilendiriyorsa onun tarafından cevaplandırılırdı. Müdürün tekliflerinin dahi reddedildiği olurdu. Müdür de samimiyetle bu karara uyardı.”

‘MÜZİĞE NE YER NEDE ZAMAN VAR…’

“. . .Bir sonbahar günü Enstitüye geldim. Müdür O. Ülkümen, müzik alanında neler yapabileceğimi sordu. Ses eğitimi olarak koro, enstrüman olarak bilhassa keman öğretmeyi ve orkestra kurmayı ve her öğrencinin bilmesi gereken müzik bilgisini almasını ve özellikle çok sesli müzik eğitimini gerçekleştirmeyi düşündüğümü arz ettim. Ülkümen çok duygulandı. Ancak Enstitünün şartları ve köyden gelen bu çocuklarla böyle bir çalışmanın başarılı olabileceğini zannetmediğini düşünerek ilave etti: ‘Biz henüz doğru dürüst yemekhane, dershane ve yatakhanelere bile sahip değiliz… Müzik çalışacak ne yer ve ne de zaman var. . .’ “O.Ülkümen’e cevabım şu oldu. ‘Bana bir hafta inceleme zamanı tanıyın. Öğrencileri ve okulun imkânlarını göreyim.

Kanaat getirirsem kalırım. Yoksa geldiğim gibi dönerim.“ Hemen sınıflarda, öğrencilerle tanışmaya başladım. Sınıflardaki tanışmalarımızda işe keman çalmakla başlıyordum. Onlara öğrenmek isteyip istemediklerini soruyordum . Çok büyük bir ilgi olduğunu gördüm. Öğrenmeye can atan insan varlığını geriye yer ve alet meselesi kalıyordu.

“Çalışacak yer bulmak mümkün değildi. Hemen okul binası dışındaki ahşap ilkokul binası dikkatimi çekti. Müdürü ile konuştum. Yer bulmuştum.”

ÇALIŞMALAR BAŞLIYOR

“Enstitüye geldiğimin üçüncü günü akşam paydosunda seçtiğim Öğrencilerle koro çalışmalarına başladık. Bir hafta sonra bir akşam müdür Ülkümen’i çalışmalarımızı dinlemeğe çağırdım. Tek, iki sesli solfej çalışmalarımızı dinleyince sevinçten ne yapacağını bilemedi. . . Koro çalışmalarım bu şekilde başlattıktan sonra sıra enstrüman çalışmalarına gelmişti. O sırada 3 öğrenci pratik olarak keman çalıyordu. 20 kadar mandolin ambardaduruyordu.

“Artık bu şartlar içinde başarılı olmaya karar vermiştim. Keman çalanları metoda başlattım. Mandolinleri derslerde kullanmağa başladık. Koro çalışmalarına hız verdik. Solfej ve iki sesli çalışmalar yanında İstiklal Marşımızın düzgün söylenmesine ve diğer marş ve şarkıları çalışmaya devam ettik. .. Öğretmen ve öğrencilerin katıldığı 9 kişilik bir keman orkestrası kurmayı başardık. Yılbaşı gecesi okul binasının yemekhane olarak kullanılan kısmında, merdivenin altında sıraları birleştirerek meydana getirdiğimiz sahnede müsamere hazırlıklarım tamamladık. Yılbaşı gecesi orkestra eşliğinde söylediğimiz İstiklal Marşı ve diğer marşlar çok beğenildi.

PROF. DR. FİLİZ KAMACIOĞLU

En son Haberler